4 Nisan insanlık için kara bir gün oldu: Mülteciler geri gönderildi

Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında mülteciler üzerinden yapılan pazarlık kapsamında imzalanan “Geri Gönderme Anlaşması”nın uygulanmasına başlandı. ‘Utanç takası’ olarak da adlandırılan anlaşma uyarınca 202 mülteci zorla Yunanistan üzerinden Türkiye’ye getirildi. Bunun karşılığında Avrupa Birliği ülkelerinin kendi seçtiği mültecilerin ilk kafilesi de Türkiye’den Almanya’ya gönderildi. 

Geri göndermenin ilk gününde Dikili’ye, Midilli’deki Moria ve Karatepe kamplarında ve Sakız Adası’nda kalan mülteciler feribotlarla getirildi. Mültecilerin zorla getirilişi sırasında yoğun güvenlik önlemleri alındı. Her seferde gemi içinde mülteci sayısı kadar polis de bulundu. Kent içine de çok sayıda TOMA konuşlandırıldı. Dikili’ye 3 feribot ile toplam 202 mülteci geri gönderildi.  

AYIBI BRANDAYLA ÖRTMEYE ÇALIŞTILAR
Mültecilerin feribotlardan indirilişi sırasında basının görüntü almasını engellemek için mültecilerin üzeri brandayla kapatıldı ya da etten duvar örüldü. Feribotların yanaştırılması için İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın gelmesi beklendi. İlk gemi indirilirken de ikinci gemi açıkta bekletildi. Mülteciler, Dikili Limanında kurulan ve 3 çadırdan oluşan geri kabul istasyonundaki işlemlerinin ardından otobüslerle Kırklareli’de bulunan Pehlivanköy Geri Gönderme Merkezine gönderildi. 

Mültecilerin geri gönderme işlemleri sırasında uzmanlar bulunmadı. Anlaşmayı hukuka aykırı bulduğu için süreç içerinde yer almayan Birleşmiş Milletler (BM) yerine Yunanistan’da polisler, Türkiye’de de Göç İdaresi çalışanları işlemleri yaptı. İlk geri gönderilen mülteciler arasında 3 grup bulunuyor: Türkiye-AB arasında imzalanan anlaşmaya göre 20 Mart’tan sonra Yunanistan’a gidenler, mültecilik başvurusu kabul edilmeyenler ve ilk kayıt merkezi Türkiye olanlar.

SURİYELİ OLMAYANLAR SINIRDIŞI 
İzmir valisi Mustafa Toprak Dikili Limanı’nın yanında basın mensuplarının bulunduğu alana gelip yaptığı açıklamada, Suriyeli olmayanların da sınır dışı edileceğini ifade etti. Dün Dikili’ye getirilenler arasında Suriyeli mülteci bulunmadığını söyleyen Toprak, “Suriye uyruklu olmayanlar, Dikili’de, Çeşme’de, Bordum’da ve Kuşadası’ndan ülkeye alınacaklar. Suriyeliler ise İzmir’de ve Ege kıyılarında hiçbir bağlantı olmadan Yunanistan’dan direk uçaklarla Adana’daki Şakir Paşa Havalima’na gönderilecek. Buradan da doğu illerindeki kamplara tranfer edilecekler. Eş zamanlı olarak bu kamplardaki kişiler de, Avrupa ülkelerine geçişleri aynı şekilde olacak. İzmir’de kamp yapılmayacak. Geldikleri gibi insani kurallar uygulanıp ülkelerine gönderilecektir” dedi. 

İNSANLIK AYIBINI BRANDA İLE ÖRTMEYE ÇALIŞTILAR
Mültecilerin feribotlardan indirilişi sırasında basının görüntü alabilmesini engellemek için brandalar kullanıldı ya da etten duvar örüldü.  Feribotların yanaştırılması için İzmir Valisi Mustafa Toprak'ın gelmesi beklendi. İlk gemi indirilirken de ikinci gemi açıkta bekletildi. Mülteciler, Dikili Limanı'nda kurulan ve 3 çadırdan oluşan geri kabul istasyonundaki işlemlerinin ardından  otobüslerle Kırklareli'de bulunan Pehlivanköy Geri Gönderme Merkezi'ne gönderildi. Buradaki işlemlerden sonra mülteciler ya memleketlerine yollanacak ya da Türkiye'de kalmalarına izin verilecek. Türkiye'de kalmalarına izin verilmeleri durumunda da ya kamplara yollanacaklar ya da adres bildirmeleri şartıyla kamp dışında kalmalarına izin verilecek. Mültecilerin geri gönderme işlemleri sırasında uzmanlar bulunmadı. Anlaşmayı hukuka aykırı bulduğu için süreç içerinde yer almayan BM yerine Yunanistan'da polisler Türkiye'de de Göç İdaresi çalışanları işlemleri yaptı.  BM yetkililerinin görev yapmamış olması mültecilerle ilgili yapılacak işlemler hakkında oluşabilecek hak ihlallerine davetiye çıkarıyor.

DİKİLİ HALKI YANLIŞ BİLGİLENDİRİLDİ
Dikili'de ise halk yanlış bilgilendirmelerden dolayı mültecilere tepkili hale gelmiş durumda. İlçe dışındaki boş alana kurulacak olan geri gönderme merkezi, kasıtlı olarak hem medya hem de yerel yönetim tarafından kamuoyuna mülteci kampı olarak yansıtıldı.  Yerel yöneticiler sorunu siyasi bir malzemeye çevirmeye çalışıyor. Aralarında yerel yönetimin ve siyasi partilerin de bulunduğu Dikili Platformu'nun 'Dikili turizmi etkilenecek' 'Ekonomimiz bozulacak' ve 'Dikili'nin önü kesilecek' tarzındaki açıklamalarından dolayı halk mültecileri yaşam alanlarında istemiyor.

GERİ GÖNDERME PROTESTO EDİLDİ
Mülteciler üzerine çalışmaları olan Mülteci Der, Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği, Halkların Köprüsü Derneği ve çok sayıda uluslararası insan hakları izleme örgütünün temsilcileri de gözlemde bulunmak için Dikili'de.

Geri gönderme işlemi sırasında bir grup mülteci hakları savunucusu İngilizce 'Geri Göndermeleri Durdurun. Sınırları Açın' yazılı bir pankart açtı. Pankart üzerine gelen polisler pankartı zorla toplattı. Eylem yapanları uzaklaştırdı.

Halkların Köprüsü üyeleri de Türkçe ve İngilizce 'Türkiye-AB Arasındaki Anlaşma Resmi İnsan Kaçakçılığıdır. Anlaşma İptal Edilsin.' ve 'Mülteciler Hoşgeldiniz. Bu Ülke de Sizin Evinizdir' yazılı pankartlar açtı.  

SADECE AA FERİBOTA ALINDI
Dikili'de ulusal ve uluslararası çok sayıda medya kuruluşundan gazeteciler de süreci yakından izlemeye çalıştı. Feribota ise sadece AA muhabirlerinin alınması basının tepkisine neden oldu.

'CENEVRE SÖZLEŞMESİ AYAKLAR ALTINA ALINDI'
Geri gönderme ile ilgili gazetemize açıklamada bulunan Mülteci-Der Başkanı Av. Eda Bekçi de "Hep birlikte beraber Cenevre Sözleşmesi'nin ayaklar altına alındığını gördük. Mültecilerin nasıl Avrupa'dan sınırdışı edildiğini gördük. Gerçekten tarihi bir gün yaşıyoruz. Malasef bu Göç İdaresi  bunu bir branda ile kapatmaya çalışıyor. Acaba bu ayıp bir branda ile kapatılabilecek mi? Çok büyük insan hakları ihlalleri yaşanıyor ve bu sadece Yunanistan'la Türkiye üzerine yıkılıyor. Avrupa'nın eli her zamanki gibi temiz kalacak. Bugün bir başlangıc, devamında 70 bin kişi daha gelecek ama o zaman da Dünyanın ilgisi bu şekilde olacak mı?. Merakla bekliyoruz" ded.

'UTANÇ GÜNÜ OLACAK'
Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi de Avrupa'nın bu insanları gönderirken yaptığı mülteci-göçmen ayrımının gerçeklikle ilgisi olmadığını belirterek " Bugünü asla unutmayacağız’ Bugünün tarihe bir utanç günü olarak geçmesini sağlayacağız! Geri gönderme anlaşması soruna çözüm getirmekten uzaktır" dedi.

'TÜRKİYE MÜLTECİLER İÇİN GÜVENLİ DEĞİL'
Anlaşmanın asıl amacının mültecilerin Avrupa’ya dair, yani insan haklarına dair moralllerini yıkmak olduğunu da dile getiren Terzi şunları söyledi "Yani insanlığı, insana dair mücadele azmini, umudu kırmaktır. Bu geri gönderme anlaşması hukuka aykırıdır. Zira, Türkiye 1951 Mülteci Sözleşmesi ile 1967 New York Ek Protokolüne getirdiği coğrafi çekince nedeniyle, Avrupa dışından iltica talebinde bulunanların mülteci olarak kabul edilebildiği bir ülke değildir. Yani bu insanları Türkiye’ye geriye yollamanın hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Ayrıca Türkiye’nin, Yunanistan’dan kitlesel olarak gelecek mültecileri kabul edebilecek ve onlara düzgün koşullar sağlayabilecek bir hazırlığı da yoktur. Türkiye’nin “güvenli iltica ülkesi” olabilmesi için uluslararası mülteci hukukunun temeli olan mülteci statüsünü bu insanlara vermesi gerekiyor. Oysa Türkiye AB’ye tam üye olmadan bunu yapmayacağını defalarca açıkladı. Burada yapılan insan hakları dışında, mültecilerin ihtiyaçları dışında her türlü çirkin politik pazarlıktır".

'MÜLTECİLERLE DAYANIŞACAĞIZ'
Bu anlaşmanın, mültecilerin toplu olarak Avrupa'dan ihraç edilmesine kapı aralayacağını da vurgulayan Terzi "Nasıl adlandırırsanız adlandırın göçmenler ya da mülteciler, bu insanlar, sınırları, Lizbon Regülasyonu’nu, Schengen’i fiili olarak yıktılar. AB içerisinde korkunun bir nedeni mültecilerin gelişiyken bir diğer nedeni de gelişen bu toplumsal dayanışmanın kendisidir. Her ne kadar, Avrupa’daki bu mülteci düşmanı resmi ortam, ırkçı/faşist organizasyonların gelişmesine fırsat veriyor olsa da, halkların dayanışması yeni ve yegâne umut olmaktadır. Göçmenler/mülteciler geleceğin siyasi failleri olacaklar.  Onlar siyasal talepleri olan, büyük siyasal sonuçlara yol açan insanlar olacaklar. Biz de bütün gücümüzle mültecilerle dayanışacağız. Onlara hoşgeldiz kardeşlerimiz diyoruz: Sizin talepleriniz bizim taleplerimiz olacaktır. Sesimiz sesiniz olacaktır" dedi.  Son olarak devletlere seslenen Terzi, daha çok olumsuz sonuçlar doğurmadan anlaşmadan ve mülteci karşıtı politikalardan vazgeçmesini istedi.

 
Göçmenlerin iadesi başladı: 202 kişi getirildi, Dikili halkı protesto etti

AB ile AKP arasında 18 Mart’ta imzalanan anlaşması kapsamında kaçak yollarla Yunanistan adalarına geçiş yapan göçmenin Türkiye’ye iadesi başladı. Midilli Adası’nda tutulan göçmenlerden 131’i İzmir’in Dikili İlçesi’ne, Sakız Adası’ndaki göçmenlerden 66’sı ise İzmir’in Çeşme İlçesi’ne getirildi.

Dikili’ye gelen ilk grupta Suriyeli yer almadı. Habertürk canlı yayınında konuşan AB Bakanı Volkan Bozkır, Dikili’ye şimdilik Suriyeli gelmediğini, Suriyelilerin Osmaniye’ye, diğer ülkelerden göçmenlerin ise Kırklareli’ye sevk edileceğini söyledi. Bozkır, iadelerle paralel olarak bu kamplardaki göçmenlerin Avrupa’ya gönderileceğini, sadece ekonomik amaçlarla göç eden düzensiz kişiler için ise ilgili ülkelere başvuracaklarını ve yavaş yavaş göndereceklerini dile getirdi.

Cumhuriyet gazetesi, Kırklareli’ye gönderilecek göçmenlerin kimlik kontrolleri ve sağlık taramaları sonrasında otobüslere bindirilerek yıllar önce Bosna Savaşı’ndan kaçanlar için oluşturulan kampa yerleştirileceklerini haberleştirdi.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ise iade edilen 202 göçmenin Suriye, Pakistan, Lübnan, İran, Bangladeş, Afganistan, Sri Lanka, Kongo ve Mısır uyruklu olduğunu açıkladı.

Avrupa Birliği Sınır Yönetimi Operasyonel İşbirliği Ajansı “Frontex” Sözcüsü Ewa Moncure, iade işlemlerinin şu ana kadar sakin ilerlediğini, bu işlemin önümüzdeki günlerde de devam edeceğini söyledi.

Yunanistan Hükümet Sözcüsü Yorgos Kiriçis ise Türkiye’ye ulaşan ilk kafilenin Pakistanlılardan oluştuğunu, iki Suriyelinin gönüllü olarak Türkiye’ye döndüğünü aktardı. Kiriçis, geri dönüşler için bir zaman çizelgesi bulunmadığını da kaydetti.

Ege’nin iki yakasında protestolar: “Sınır dışı uygulamasına son!”
AKP’nin göçmenleri iade alma ve kamp alanları oluşturma politikasına tepki gösteren, kampların ne bölge halkının ne de mültecilerin yararına olduğunu söyleyen Dikili halkı ise yine eylemdeydi. “Sınır dışı etmeye son verin, sınırları açın” yazılı bir pankartla göçmenleri karşılayan Dikilililer uygulamaya tepki gösterdi, ilçelerine kamp yapılmasına karşı olduklarını dile getirdi.

Ege’nin karşısında, Midilli Adası’nda da protestolar vardı. Midilli Limanı’nda bir araya gelen halk, “Sınır yok, ulus yok”, “Sınır dışı etmeyi durdurun” ve “Türkiye güvenli değil” yazılı pankartlar açarak uygulamayı protesto etti.

4 Nisan ‘utanç günü!’

AB ile Türkiye arasında göçmenler üzerinden yapılan kirli pazarlık çerçevesinde gündeme gelen ‘geri kabul’ anlaşması 4 Nisan itibarıyla başladı. Türk sermaye devleti, bu kapsamda çeşitli yerlerde geri kabul merkezleri ve göçmen kampları kuruyor. AB ile Türkiye arasında yapılan bu anlaşmanın gerisinde ise paraya dayalı pazarlıkların olduğu biliniyor.

Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin satranç tahtası gibi kullandığı Ortadoğu’da son olarak Suriye halkları bu kanlı oyunun bedelini ödüyor. Yerlerinden, yurtlarından edilen Suriyelilerin nerede yaşayabileceklerine onları bu hale getirenler karar veriyor. Böylece bir kez daha başka yıkımların, toplumsal sorunların önü açılıyor. Türkiye ve Yunanistan bu insanlık dışı anlaşmada fiili bir görev üstlenirken, yaşanacakların faturasını uluslararası hukuka göre göçmen mi, mülteci mi olduğu bile belirsizleşen, iltica etme hakları ellerinden alınan Suriyeliler ödüyor.

Bu çerçevede 4 Nisan tarihini mülteci-göçmen sorununun çözümü için milat olarak açıklayanlar, bunu bir başarı olarak gösterenler bu günün tarihe bir utanç günü olarak geçmesini sağlamış oldular. Kendilerine, ölüm yolculuğunu göze alarak bir kurtuluş kapısı açmaya çalışanların, ölü bedenlerin sahillere vurma olasılığına karşı bu göçleri yapmak zorunda kalanların umutları da bu utanç anlaşmasıyla ellerinden alınmak isteniyor.

Bundan sonra ne olacağı ise bir muamma değil. Suriyeli göçmenler kendilerine gösterilen yerlerde yaşamak zorunda bırakılacaklar. Bu durum ise Suriyeliler için bir kurtuluş olmayacağı gibi, beraberinde daha büyük sorunlar getirecek. Daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa ülkelerine gitmek isteyen Suriyeliler, kendilerini bu duruma getirenlerin buna da engel olmasıyla içinden çıkılamayacak büyük sorunlarla yüz yüze gelecekler.

Bu gerçek sadece Suriyeliler için bir risk taşımıyor. Onlar bilmedikleri bir yerde esaret hayatı yaşayacaklar. Her türlü sömürünün, ucuz işçiliğin, fuhuşun, yoksulluğun yaşam bulacağı bu yerler bir toplama kampından farksız olacak. Yaşanmış olan birçok örnek bu insanları nasıl tehlikelerin beklediğini göstermektedir. Onlar zaten bu tehlikelerden kurtulmak için Avrupa ülkelerine gitmek istiyorlar.

Suriyeliler bir kez daha başka bir oyunun figüranı yapılmak isteniyor. Türkiye tarafından Maraş’ta yapılmak istenen toplama kampı bunun bir örneği. Keza Dikili’de. Bu bölgelerde yaşayan insanların bu uygulamalara karşı çıkmalarının gerisinde Suriyelilere duydukları düşmanlık yok. Aksine, Türk devletine güvenmiyorlar. Yakın bir zaman önce aynı coğrafyada büyük bir katliam yaşayan Alevilerin Maraş’ta kurulacak olan kamp için kendi yaşam alanlarının seçilmesinin tesadüf olmadığını gayet iyi biliyorlar. Çok daha fazla kalabalık bir nüfusla buraya yerleştirilmek istenen Suriyeliler vasıtasıyla devlet Alevi nüfusunu asimile etmek, bölgenin sosyal dokusunu tahrip etmek istiyor. Burada, Alevilere dönük bir katliamın olmayacağına dair güvence veremeyecek tek kurum devlettir.

4 Nisan antlaşması olarak varılan mutabakat insan haklarının bir kez daha ihlal edilmesi üzerinedir. Ortadoğu satrancı sürüyor ve hamle sırası gelen yerli-yabancı zorbalar her seferinde yeni acılara sebep oluyorlar.