COVİD-19 çetesi fabrikada işbaşında - Alpaslan Savaş

Salgın, işçi sınıfı için son derece yalın iki sonuç yarattı. Virüs riskiyle baskı altında çalışmak ve uzun süreli işsizlik. Biri diğerinin sopası olan iki sonuç bu.

İşten çıkarma ve iş baskısı bildik kriz politikasıdır. Üretimin azaldığı ilk gün işçiler kapının önüne konur. Şimdi bakmayın siz “işten çıkarma yasağı” var dediklerine. Yasak dedikleri bir başka işten çıkarma biçimi olan ücretsiz izin serbestliğidir ve iki gün önce resmi gazetede yayınlandığı biçimiyle Erdoğan’a bir yıl uzatma yetkisi verilmiştir. İşler açıldığında ise genel kural kapının önüne konulanların yeniden işyerine dönmesi değil, kalanlara gidenlerin de işlerinin yaptırılması biçimindedir.

Patronlar her krizde daha az işçiyle daha fazla iş yapabilmenin sınırlarını zorluyor. İşyerinde örgütsüz olan, bu baskıya boyun eğmek zorunda kalır.

Son krizde ise bu baskı işçileri virüs riski altında çalıştırmak biçiminde yaşanıyor. Beş ayı geride bıraktık, işyerleri bu açıdan tam bir yangın yeri. Her bir örnekte, devlet kurumları ile patronlar kol kola yeni bir skandal uygulamaya imza atılıyor.

Çanakkale Dardanel'de 'kapalı devre çalışma' icadı
Son skandal Çanakkale Dardanel fabrikasında ilan edilen “kapalı devre çalışma sistemi” oldu. Olayın özeti şöyle: Virüs bir süredir fabrikadaki işçiler arasında yayılıyor. Konu İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu’nun gündemine geliyor. Kurul hafta sonu toplanıyor. Olması gereken, işyerindeki risk ortadan kalkana kadar üretime ara verilmesi. Kurul tam tersi karar alıyor. Üstelik işçilerin 15 gün boyunca Sağlık Müdürlüğü’nün göstereceği yerde konaklamasını ve işyerine buradan gidip gelmesini karara bağlıyor.

Patronun talebi doğrultusunda alındığı belli olan bu karar salgının başından bu yana yaşanan belki de en uç örnek. Vaka çıkan fabrikalarda işçilerin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 13. maddesine göre “çalışmaktan kaçınma” hakkını kullanmalarının önüne geçmek için, İl Sağlık Müdürlüğü ekiplerince düzenlenen “çalışma devam edebilir” tutanaklarına tanık olmuştuk. Ancak Dardanel’deki gibi bir “toplama kampı” kararına ilk kez rastlıyoruz.

Uygulamanın yasal olmadığı konusunda iş hukuku uzmanları birleşiyor. Vali, Belediye Başkanı, İl Müdürleri, kurumun üyesi eczacı, hekim, “firma yetkilisi” ile birlikte ve oy birliği ile kararın altına imzalarını atmışlar. Hep birlikte patron için suç işlediklerini söyleyebiliriz.

Vestel'de yüzlerce vakaya rağmen TSE'nin 'COVİD-19 güvenli üretim belgesi'
Diğer örnek Manisa’dan. Bu ayın başında Zorlu Holding İK’sı Vestel işçilerine bir bilgilendirme e-postası yolladı. E-postada işçiler arasında Covid-19 testi pozitif çıkan kişi sayısının 299 kişi olduğu bilgisi yer alıyordu. Oysa bu bilgilendirmeden kısa bir süre önce fabrikada TSE denetimi tamamlanmış ve işletmeye “Covid-19 Güvenli Üretim Belgesi” verilmişti.

Aradan neredeyse bir ay geçti. Bu hafta şirket yönetimi çalışanlara üç işçinin yaşamını yitirdiği bilgisini verdi. İşçilerin Patronların Ensesindeyiz Ağı’na aktardığına göre yaşamını yitiren arkadaşları kalıp değişim, plastik depo ve üretim montaj bölümlerinde çalışıyor.

Şimdi soru şu…

Fabrikada virüs bulaşmış işçiler varken TSE Vestel’e “güvenli üretim belgesi” nasıl veriyor? Yoksa bu belgeler işyerlerini olası davalar için koruma amacı mı taşıyor?

Namet'te kaç işçi virüse yakalandı bilinmiyor
Namet’te de virüs işçiler arasında hızla yayıldı. İşçiler vakaların, tedbirlerin gevşetilmesi sonucu 1 Haziran itibariyle arttığını söylüyor. Bu tarihten sonra servisler eski sisteme dönmüş, fabrika içinde Cuma namazına başlanmış… Virüsün yayılması için her türlü “hata” yapılmış yani.

Kaç işçide vaka görüldüğü ise bilinmiyor. Fabrikanın Haziran ayı sonunda tek vardiyaya kadar düşmek zorunda kalması bu sayının tahmin edilenlerin üzerinde olduğunu gösteriyor. Neyse ki fabrikadan şimdiye kadar ölüm haberi gelmedi.

Namet işçileri seslerini bir süre önce kurdukları işyeri komitesi ile duyurmaya çalışıyor. Daha fazla maske, vardiya değişimi sırasında süre, test sonucu bekleyen işçilerin karantinaya alınması, işyerinde izolasyon odası gibi talepleri var.

Yukarıda örneklerini verdiğim işletmeler Türkiye’nin önde gelen büyük işletmeleri, patronları da Türkiye burjuvazisinin önemli temsilcileri. Üçünde de işçilerin örgütlenme girişimleri geçmişte işten çıkarmalar ya da baskıyla engellendi. İşçiler örgütlenemeyince ödedikleri fatura da büyük oluyor.

Bayağı bir çete faaliyeti var ortada. “Kapalı devre çalışma” icat ediyor. İşçilere virüs bulaşırken işyerlerine “COVİD19 Güvenli Üretim Belgesi” dağıtıyor. Virüsü meslek hastalığı kapsamından çıkarıyor. İşçi atıyor, ücretsiz izin uyguluyor. İşçinin canı bu çetenin nezdinde en ufak bir değer taşımıyor.

Sol.Org