Gizlenen salgın: Meslek hastalıkları - Deniz İpek

Tokat’ın Çamlıbel ilçesinde bulunan, 75 işçinin çalıştığı Kılıç Ayakkabı Fabrikasında geçen yıl mart ayında 31 işçi zehirlenme teşhisiyle hastaneye kaldırılmıştı. İşçilerde kilo kaybı, uzuvlarda hissizlik ve yürüyememe gibi şikayetler bulunuyordu. Bazı işçiler Ankara’ya sevk edildi ve uzun süre hastanede yatarak tedavi gördü. Olayın üzerinden 10 aya yakın zaman geçti ama işçiler sağlıklarına kavuşamadı. Birgün’den Havva Gümüşkaya’nın haberine göre, doğum tarihleri 1995 ile 2004 arasında değişen işçilere solvent etkilenmesine bağlı solvent polinöropatisi teşhisi konuldu. İşçiler hâlâ resmi olarak meslek hastalığı tanısı alabilmiş değil. Yardımsız uzun süre yürüyemeyen işçilerde kollarda ve bacaklarda hafif felç, hareket etkinliğinin kaybolması meydana geldi. Bakanlığın yaptığı denetimlerde iş yerinde temmuz 2022’den itibaren solvent bazlı yapıştırıcının kullanıldığı tespit edildi. Bakanlık müfettişlerinin tutanağında olay öncesi son 6 ayda yapıştırıcının fiziksel özelliklerinin, malzeme güvenlik bilgi formunda belirtilenden farklı olduğunun bilinmesine rağmen kullanımına devam edildiği tespit edildi. Ayrıca, şubat 2023 itibarıyla üretimde kapasite artırımına gidilerek çalışanların fazla süre ve fazla miktarda kimyasala maruz kaldıkları ortaya çıktı. 400 metrekarelik alanda çok sayıda çalışanın bulunduğu, ortam havasına yayılan kimyasal madde miktarının arttığı kaydedildi. İş yerinde yapıştırıcı kullanımına devam edilmesine rağmen havalandırmanın düzenli olarak değil belirli aralıklarla çalıştırıldığı belirtildi.

ASTIM, BRONŞİT, SİNİR SİSTEMİ RAHATSIZLIKLARI VE KANSER

Ayakkabı imalatı; İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği’nde “Tehlikeli” sınıfta yer alır. Bu işyerlerinde kullanılan yapıştırıcı, temizleyici ve boyalar içerisinde solventler yoğun biçimde bulunur, solvent bazlı kimyasallar işçilerin sağlığını olumsuz yönde etkiler. Çalışanlar deri teması sonucu dermatit ve deri iltihapları; solunum yolu ile maruziyet sonucu astım, bronşit, sinir sistemi rahatsızlıkları ve kanser gibi sağlık riskleri ile karşı karşıya kalıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü İş Sağlığı ve Güvenliği Uzman Yardımcısı Nilay Gökkaya Akyol’un “Ayakkabı imalatı yapılan işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği risklerinin tespiti ve kimyasal maruziyetinin belirlenmesi” üzerine 2016 yılında hazırladığı uzmanlık tezi, çarpıcı bir tablo ortaya çıkarmıştı. Tez çalışması kapsamında Ankara’da faaliyet gösteren biri orta, sekizi küçük ölçekli olmak üzere toplam 9 işletmede saha çalışması gerçekleştiren Akyol, işçilerin kimyasallara solunum, sindirim ve deri yolu ile maruziyetlerinin engellenmesi veya azaltılması için gerekli toplu ve kişisel korunma önlemlerinin alınmadığını kayda geçmişti. Uçucu solventlerle çalışanların gerekli sağlık kontrollerinin yapılmadığını da tespit eden Akyol işyerlerinde saya, montaj ve finisaj bölümlerinde başta yapıştırıcılar olmak üzere yoğun olarak solvent bazlı kimyasallar kullanıldığının fakat makineli montaj bölümünde solvent kişisel maruziyet değerlerinin sınır değerlerin altında kalmasının makineli montajın solvent maruziyetini en az seviyeye çektiği sonucuna vardığının altını çiziyor.

AVRUPA’DA BİLE ÇALIŞANLARIN YARISI KANSER RİSKİ ALTINDA
Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı (EU-OSHA), “işçilerin maruziyet araştırması”nın ilk bulgularını yayımladı. Araştırma, çalışanların endüstriyel kimyasallar, çalışma süresinde karşı karşıya kalınan maddeler ve karışımlar ve fiziksel risk faktörleri dahil olmak üzere bilinen 24 kanser risk faktörüne olası maruziyetini tahmin etmek için yapıldı. Hazırlık çalışmaları 2020 yılında başlayan anket, o tarihten bu yana geliştirildi. 6 AB üyesi devlette (Almanya, İrlanda, İspanya, Fransa, Macaristan ve Finlandiya) çalışan 24 bin 402 çalışandan oluşan rastgele bir örneklemle yürütülüyor.

ULTRAVİYOLE, EGZOZ, BENZEN…
Araştırmanın ilk sonuçlarına göre, analiz edilen 24 kanser risk faktörü arasında en sık görülen olası mesleki maruziyetler güneş ultraviyole radyasyonu, dizel motor egzoz emisyonları, benzen, solunabilir kristal silika ve formaldehit. Çalışanların yüzde 47’si risk faktörlerinden en az birine, yüzde 26.2’sı ise birden fazlasına maruz kalıyor. Birden fazla maruziyete maruz kalma özellikle madencilik, taş ocakçılığı ve inşaat faaliyetlerinin yanı sıra kaynakçılar ve kazan yapımcıları, itfaiyeciler veya plastik endüstrisi çalışanları gibi daha spesifik iş kategorilerinde görülüyor. Mikro veya küçük ölçekli bir iş yerinde çalışan işçilerin bir veya daha fazla kanser risk faktörüne maruz kalma olasılığı ise orta veya büyük ölçekli iş yerlerinde çalışan işçilere göre 1.3 kat daha fazla. Araştırma ayrıca her bir risk faktörü için maruziyet koşulları hakkında da bilgi veriyor. Örneğin, göz koruması olmadan karla veya kar yakınında çalışmak, güneşin ultraviyole radyasyonuna maruz kalma olasılığını önemli ölçüde artırıyor. Benzer şekilde, solunabilir kristal silikaya maruz kalma olasılığını artıran durumların başında, çalışma sahasında kum tozunun uygun olmayan yöntemlerle temizlenmesi, beton veya çimentonun karıştırılması, yapay taşla çalışma ve doğal taş, beton veya tuğla ile çalışırken uygun olmayan koruma önlemleri geliyor.

İŞÇİLER DAHA FAZLA ETKİLENİYOR
İşe bağlı kanser, Avrupa genelindeki iş yerlerinde karşılaşılan en büyük sağlık sorunlarından biri. Mesleki kanserler her yıl 102 binden fazla çalışanın ölümünden sorumlu. Bu rakam iş cinayetlerinin neden olduğu sayının 30 katı. Mavi yakalı çalışanların, beyaz yakalı çalışanlara göre daha fazla etkilenmesi nedeniyle sosyal eşitsizliklerin de önemli bir kaynağı. Araştırmanın özellikle CMR’de gelecekte yapılacak olası değişiklik önerileri için bilgi sağlayarak, tehlikeli maddelere karşı korumayı iyileştirmesi bekleniyor.

NE İŞ YAPIYORSUN
Salgın hastalıkları konu alan bilim dalı olan epidemiyolojiye ve ILO’nun itiraf edemediği istatistiklere göre dünyada beklenen meslek hastalığı sayısı yılda yaklaşık 160 milyon. Yani gizlenen bir salgın var, kapitalizmin bizzat iş yerlerinden; emekçilerin mahallelerine, evlerine kadar yaydığı bir pandemi. Öyle bir hastalık ki bu tamamen önlenebilir. Önlem alınmış olsa emekçiler bu hastalığa hiç yakalanmayabilir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tanı konulması gereken meslek hastalıklarının ancak yüzde 5’inden azına hekimler tarafından tanı konulabildiğini yazıyor. Meslek hastalıkları illiyet bağlamında MÖ 400’lerden beri hekimler, “Ne iş yapıyorsun” diye sorup tespit edebilmek için yola çıkıyorlar. Meslek hastalıklarının kayda alınmaması; insanların çevresel ve mesleki maruziyetlerinin hekimlik pratiğine yansıtılıp, hastalıkların etiyolojik tanılarının alınmaması aslında bir suç.

İŞÇİ İÇİN ‘ÖLÜM RİSKİ’ SERMAYE İÇİN ‘GEREKLİ’ OLAN
Emekçiler çalışırken kullandıkları aletlerin, makinelerin, üretimde kullanılan ham maddelerin, proses (üretim) sürecinde ortaya çıkan gaz, toz, buhar ve gürültü gibi etkenlerin tehdidi altında bulunuyor. Patronlar ve kapitalizm için esas olan işin sağlığı. İşlerin aksamaması, kâr oranlarının düşmemesi için önlemler alınması. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemleri bu ulvi amaçları ile çeliştiği yerde işçiler için “ölüm riski” olan sermaye için “gerekli” olan haline geliyor. Yapılan işle sağlığın doğrudan bir ilişkisi var. Meslek hastalıkları grubu içinde kas-iskelet sistemi hastalıkları, cilt hastalıkları, psikososyal sorunlar, fiziksel etmenler, kimyasallardan etkilenme, nörolojik hastalıklar var.

TÜRKİYE’DE MESLEK HASTALIKLARI HASTANELERİ
Çalışanların sağlığı ve korunması konusunda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli düzenlemeler var. 8 Mayıs 1867 tarihli Ereğli Kömür Maden-i Hümâyûnu İdaresinin Nizamnamesi ile hastalanan veya kaza geçiren işçinin tedavisini sağlamanın işverenin sorumluluğu olduğu belirtilerek bu amaçla madenler civarında hastane, doktor ve eczane bulundurulması zorunluluğu getirilmiş. Ama artık bunlar bile yok! Türkiye’de yalnızca İstanbul, Zonguldak ve Ankara’da olmak üzere 3 adet meslek hastalıkları hastanesi var. Ankara İl Sağlık Müdürlüğünün, Ankara Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesi ile ilgili ise yeni bir kararı var. Karara göre yeni açılan Mamak Devlet Hastanesinin kurucu yönetim ve kadrolarının sağlanması amacıyla Ankara Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesinin, meslek hastalıkları poliklinik hizmeti verecek çalışanları haricinde tüm çalışanlarını Mamak Devlet Hastanesinde görevlendirdi. Mevcut karara göre meslek hastalıkları uzmanları ve poliklinik görevlileri haricinde hastane dahilinde görevli deneyimli kadro bulunamayacak. Halihazırda Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesinin fiziki koşulları yetersiz kalmaktayken alınan karar ile deneyimli ekibinin önemli kısmı da Mamak Devlet Hastanesine nakledilmiş ve hatta diğer branşların da nakledilmesi sebebi ile multidisipliner yaklaşımla yasal/hukuki ve tıbbi anlamda yeterli değerlendirmeler yapılamayacak hale getirildi. Buna bağlı olarak da hastaneye başvuran emekçiler “üçüncü basamak kurumlara” yönlendirilmek zorunda kalınmakta, sonuçlandırılamayan başvurular sonrası SGK tarafından da çalışanların sevk sayısı azaltılmakta, haliyle hem başvurular hem de tanı koyulabilen “meslek hastalığı” sayısında ciddi düşüş olmuştur. Türk Toraks Derneği Mesleksel Akciğer Hastalıkları Çalışma Grubu tarafından yapılan öneri ise şöyle: “Meslek hastalıkları kayıt, bildirim, tanı sürecini Umumi Hıfzısıhha Kanunu 276. maddesi d bendine göre Sağlık Bakanlığı üstlenmeli; özel/kamusal tüm hastaneler, uzmanlık dalları ve hekimler bu sisteme dahil edilmeli; meslek hastalığı tıbbi tanısı sonrası yasal tanı için gerekirse illiyet bağı olarak SGK sistemi ile entegre olan bir sistem oluşturulmalı; meslek hastalıkları hastaneleri Ulusal İş Sağlığı ve İş Güvenliği Enstitüsü (NIOSH) benzeri bir yapının özelleşmiş parçalarından biri haline dönüştürülmelidir. Bu yapıda araştırma kuruluşları, merkezi laboratuvarlar, poliklinik ve yatarak tedavi hizmetleri veren birimler entegre şekilde çalışmalıdırlar.”

ÇALIŞMAYA ZORLAYANLAR ‘BAŞKASINI BİLEREK TEHLİKEYE ATMA SUÇUNDAN’ YARGILANMALI

Türkiyeli okuyucuların “Çalışmak Sağlığa Zararlıdır” kitabıyla tanıdığı Fransız Sosyolog Prof. Dr. Annie Thébaud-Mony’e kulak verelim. Thébaud-Mony’e göre Fransa ve Türkiye arasında “Çalışma ilişkilerinin parçalanması, güvencesizlik, taşeron çalıştırma, emekçilerin çalışma koşulları içerisinde gücünün kaybolması” gibi noktalarda çok ciddi bir benzerlik var. Bu noktaları iş cinayetleri ve meslek hastalıklarının yeşerdiği zemin olarak tanımlayan Mony, “Mücadele iş yerinde başlar. İş yeri üzerinden talep ve somut tespitlerle üstlere aktarma ve işçi sağlığı iş güvenliğini örgütlenme işi olarak görmek gerekiyor” diyor. Pandemi sürecine bir de Mony’nin kitabından bakalım. Kitabının 91 sayfasında yer alan çeşitli bilgilere ve mahkeme belgelerine dayanan İtalya örneği ile karşılaşıyoruz. Sicilya Siracusa’da bulunan İsviçre merkezli Eternit fabrikasının yüzlerce çalışanının ölmesinden ya da yaralanmasından sorumlu olanlara karşı açılan “sonu gelmeyen” amanyant davaları ile karşılaşıyoruz. Pandemi süreciyle örtüştüğü nokta ise şu: “Çalışma hayatında başkasını bilerek tehlikeye atma suçu.” Bu suç pandemi döneminde zorunlu olmayan iş kollarında işçilerin çalışmaya zorlanması açısından yeniden okunmalı. Mony’nin kitabında aktardığı belgelere bakarak bırakın iş kazası tanımını “Zorunlu olmayan iş kollarında işçilerin çalışmaya zorlanmasından” kamu görevlileri “Başkasını bilerek tehlikeye atma suçundan” yargılanmalı.

Evrensel