Tersanelerin ikiyüzlü gerçeği-Hatice Eroğlu Akdoğan

Ülkemizde hızla gelişmekte olan bir sanayi dalında söz edilir; O da gemi inşa sanayidir. Bu sektörde yeni gemi (yük, yolcu, kimyasal madde gemisi vs.) yat, gemi onarımı, gemi yan sanayi işleri ve bunlara dayalı teknik hizmetler yapılır. Askeri tersaneler hariç şu durumda devlete ait bir tersane bulunmamaktadır. Yoğunluğu Tuzla’da bulunan özel tersanelerin sayısı ise 65’tir. İnşası süren tersanelerle birlikte bu sayı birkaç yıl içinde 120 olacak. İş gücü ucuz ve döviz girdisi yüksek olunca gemi yapımına ilgi gösteren sermayedar sayısı daha da artacağa benzemektedir. Çünkü siparişler büyük oranda tersanesi bulunmayan Avrupa ülkelerinden gelmektedir.

Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) içinde örgütlü bulunan gemi patronları, sektörde doğrudan ve dolaylı olarak 245 bin kişiye istihdam olanağı sağladıklarını söylüyorlar. İşte dananın kuyruğu da “doğrudan ve dolaylı istihdam” konusunda kopuyor.

Tuzla Tersaneler Bölgesi, İzmit’ten, Kadıköy’e değin mahallelerden gelen işçilerin odaklandığı organize bir sanayi alanı. İşverenler ve devlet bu alandan sağladıkları döviz ile her fırsatta övünüyorlar. Devlete ait tersanelerin (Haliç, Camialtı, Taşkızak) 90’lı yıllardan itibaren önce kısım kısım sonra tamamen kapatılmasıyla birlikte özel tersane sayısı hızla çoğaldı. Devlet Tuzla sahilini tersaneler için kiraya vermeye başladı. Kamuya ait tersanelerin kapatılmasıyla birlikte gemi yapım ve inşasında sıfır noktasına yaklaşmış olan Türkiye özel tersanelerin hızla çoğalmasıyla birlikte, gemi inşa eden ülkeler sıralamasında 2003 yılında 22.sıradan bugün 8.sıraya yükselmiştir. Mevcut kapasiteye göre 2017 yılana kadar da yetecek sipariş alınmış durumda.

Madalyonun bir yüzü böyle; ülkemizde gemi inşa sanayi hızla büyüyor, döviz geldikçe tersane patronları için cennet varlık genişliyor. Ya koca koca gemileri inşa edenler? Gemiler, yatlar inşa edip onların içine yaşanılacak bir dünyayı bezeyenler? Masmavi suları yararak, ülkelerden ülkelere, okyanustan okyanuslara akla gelebilecek her türlü zenginliklerin kaynağını taşıyan gemileri yapıp, sulara salanlar? Tüm bu sorulara yanıt ise madalyonun diğer yüzünü gösteriyor.

Görkemli zenginliklerin olduğu kadar, görkemli gemilerin var oluşunun altında yatan insan emeği; alın teri, gücü-kuvveti, çabucak yiten gençliği, kopmuş bulunan parmağı, eli bacağı ya da son günlerde sıkça duyulduğu gibi sönüp giden hayatı. Çünkü Tuzla tersaneleri, işçiler için iş güvenliği açısından bir cehennem niteliğinde. GİSBİR’in doğrudan ve dolaylı olarak 245 bin işçiye iş olanağı sağlıyoruz dediği tersanelerde doğrudan çalışan yani bizzat gemi işverenlerine bağlı çalışan işçi sayısı 45 bin. 45 bin işçinin ise ancak 5 bini sigortalı. Dolaylı denilen 200 bin işçi ise taşeron denilen firmaların kıskacında çalışıyor. Taşeronlaşma boyutu öyle ki, bir gemi patronunun işin bir ya da birkaç kısmını taşerona vermesi ile iş bitmiyor.

İlk taşeron firma da işlerinin bir ya da birkaç kısmını başka taşeronlara verebiliyor. O taşeron da başka taşerona… Taşeronlardan sonra “Götürücü” denilen parça işler yapan da oluyor. Hal böyle olunca işçi için kimi taşeronda altı aylık, kiminde 3, kiminde, 1 ay kiminde de gündelik işçilik yeterli oluyor. Söz konusu kısa süreli işlerde devreye işçi simsarları giriyor ve bu alanda mafyalaşma denilen kast oluşuyor. Ortaya üst üste konulmuş taşlar altında inim inim inleyen hakkın da hukukun da toz zerreciklerine dönüştüğü, onun da uçuşup havada kaybolduğu bir işçi hakkı çıkıyor. Parasını alamayan işçi, kendisine işverenin kapısına gittiğinde, o parasını taşerondan alamadığını, söz konusu taşeron da kendisine işveren taşerondan para alamadığını söyleyip işçiyi çaresizlikle baş başa bırakabiliyorlar.

Taşeronluk İşçiyi Öldürüyor

Tersanelerde en önemli sorunun taşeronlaşma olduğu konusunda tersane işçileri hemfikir. İş kazaları ve buna bağlı ölümlerin ana kaynağının taşeronlaşma olduğunu dile getiriyorlar.

Gemi inşa işleri dev havuzlarda çok çeşitli malzemeler kullanılarak, iskeleler üzerinde yapılan çok yönlü çalışma. Dolayısıyla iş güvenliği ve sağlık açısından önemli tedbirler gerektirmektedir. Zincirleme denilecek taşeronlaşma ise asıl olarak bu alandaki maliyetleri tepeden tabana doğru düşürmeye dayandığından, yapılacak tasarrufu işçinin ücreti, sosyal hakları ve can güvenliği üzerinden yapmaktadır. Tersanelerde peş peşe yaşanan ölümler bunun bariz bir göstergesi. Bu nedenle Limter İş (Liman Tersane Gemi Yapım ve Onarım İşçileri Sendikası) Genel Başkanı Cem Dinç iş kollarındaki sorunlarının odak noktasını yasa dışı taşeronlaşma olduğunu belirtiyor. 4857 Sayılı İş Yasasına göre işveren yaptığı iş dışında uzmanlık gerektiren alt işleri taşerona verebilir. Örneğin geminin bilgisayar donanımı, mefruşat işleri gibi. Oysa patron gemicilerin kablo çekme, boyama, döşeme, geminin kaptan köşkünün yapımını ya da herhangi bir parçasını ayrı ayrı taşeronlara verebiliyor. Yani bir geminin işini 30’a 40’a parçalayabiliyor. Yasa dışı olan taşeronluk böyle oluşuyor.

İşlerin parçalandığı yerde, doğal olarak işçilerin gücü de parçalanmış oluyor. Zaten amaç da emek harcayanlar arasına küçücük duvarlar örerek, iş gücünü ucuz, kolay yutulabilir ve kolay bulunabilir bir statüye sokmak. Tuzla tersaneler havzasına her gün akan on binlerce işçi alt patron denilen taşeronların, götürücülerin ağlarındaki gözeneklere kendi başına can derdine düşmüş balık misali yapışır kalırlar. Can güvenliği tehlikede ise bu onun bireysel sorunudur. Kendi güvenliğini kendisi alacak, çalışacak işçi baretini, çizmesini kendisi yanında bulunduracaktır!

Peşe peşe ölümleri getiren iş kazaları yoğunlukta olunca, diğer sorunlar yokmuş gibi bir izlenim yaratabilir. İş güvenliği gündelik sorun olup, iki günde bir işçinin ölümüne neden olursa “diğer sorunlar” diyebileceğimiz her şeyin sorunlu olmaması mümkün değildir; Sendikalaşma üzerinde baskılar. Uzun çalışma saatleri, ücret alamama, sigortasızlık, servis araçlarından yoksunluk, pis ortamlarda soyunma, yemek ve banyo, kalitesiz yemek, güvenli iş eğitimi ve araçlarından yoksunluk, çay molasının olmaması… Tersane işçilerinin 2006 Şubat ayındaki bir toplantısında konuşan, genç bir tersane işçisi yemek konusunda “ağzının tadını bozmasın diye köpeklere dahi verilmediğini” söylemişti. Tabi işçisine yemek veren yerler de çok az. Gemi şirketinin, direkt işçisi ya da ilk taşeronu olanlar sosyal haklar konusunda aşağıya doğru bölünüp giden taşeron işçilerine göre daha şanslı durumdalar. Sorunlar daha çokça uzayıp gidiyor.

Emekten Yana Sendikacılık Baskı Altında

Tersane iş kolunda örgütlü bulunan iki sendika bulunuyor. Birincisi DİSK’e bağlı Limter İş diğeri de Türk İş’e bağlı Dok Gemi İş. Dok Gemi İş’in örgütlü olduğu birkaç işyeri var. Eğer işyerinde örgütlenme noktasında Limter İş’ten yana bir hareketlenme varsa patron Dok Gemi İş’i işyerine çağırıyor, işçilerin bu sendikayı tercih etmeleri noktasında sıkıştırıyor.

Limter İş Genel Başkanı Cem Dinç örgütlenme konusunda yoğun sıkıntılar yaşadıklarını söyleyerek “sıkıntımız işçilerin sendikayı istememesinden değil, patronların işçiler üzerinde kurduğu yoğun baskılardan kaynaklı. Yoksa dışarıda bir eylem yaptığımızda binlerce işçi çağrımıza uyup eyleme katılıyor. 2001 yılında %80 oranında iş bıraktık. Ama patronlar içerde yaptığımız çalışmaları sürekli baltalayıp, sendikaya üye olan işçileri işten atıyor” diye belirtmektedir.

Sendikalı olabilmek bir yana tersanelerde sigortalı olmak bile uzun ve karmaşık bir mücadeleyi gerektiriyor. İşçi taşeronlar sarmalında, kendisini asıl işe alan firmanın hangisi olduğunu bile karıştırıyor. İşçilerin bildikleri adıyla taşeronların SSK, ticaret odası, vergi dairesi gibi yerlerde kaydına da rastlanmıyor. Çok önemli bir kısmı işçiyi perişan ettiği gibi vergiden ve sigortadan da kaçırıyor.

Ağustos ayı sonu, eylül başına denk gelen on gün içinde 5 tersane işçisi iş kazasında ölünce gözler biraz da tersanelere çevrildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Limter İş’in tavsiye ettiği birkaç işyerini gezdi. Eski sendikacı Bayram Meral’in de aralarında bulunduğu bir grup CHP milletvekili de tersanelere giderek inceleme yaptı. Ancak Limter İş yetkilileri, CHP milletvekillerinin sendikadan telefonla bile olsa ne bilgi alma, ne de sendikacılarla görüşme gibi bir girişiminin olmadığından yakınıyorlar. İş kazasında ölen işçilerden biri CHP Tuzla İlçe Başkanı Hasan Uzunyayla’nın sahibi bulunduğu Umut Gemi’de çalışıyordu.

İşçilerin iş güvenliklerinin sağlanması konusunda yoğun bir mücadele yürüten Limter İş yetkilileri önümüzdeki süreçte tersanelerdeki işçi ölümleri ve diğer sorunları ÖDP Milletvekili Ufuk Uras ve DTP’li milletvekilleri aracılığıyla meclise taşıyacaklarını belirtiyorlar.

18 Eylül 2007 / Sendika.Org