Spor ve sağlık: Ölümüne - Zeki Gül

Bilmem dikkatinizi çekti mi? Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, Göztepe maçı sonrası dört futbolcusuna özel teşekkür etti. Haber bültenlerine göre “Monaco karşılaşmasında sakatlanan futbolcuların ağrılarına rağmen oynama isteği” takdire şayan görülmüş. Ama haber burada bitmiyor ve teknik adam “gösterilen özverinin önemine değinirken, sezonun geri kalanında diğer futbolcularının aynı fedakarlığı yapacağına emin olduğunu” söylüyor. Sakat sakat yani ‘hasta hasta’ oynamak bu ülkede nasıl da ‘özveri’ kılınabiliyor, üzerinde düşünmek gerekiyor.

Bu bağlamda 2014 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Müftülüğünün camilerde okutulmak üzere yayınladığı bir hutbe unutulur gibi değildi: “İş hayatında aşırı tedbir Allah’a güveni sarsar”. Bu cümle ile Sayın Şenol Güneş’in sakat sakat maça çıkmayı ‘fedakarlık beklentisi’ olarak dışa vurumu benzerlik arz ediyor.

Kolay değil artık hasta hasta çalışmayı “fedakarlık” olarak beklentiye dönüştüren bir ülkede yaşama tutunabilmek. Hele iş ortamlarında hele sağlık iş kolu ve sporda...

Geçen hafta üç hekim daha intihar etti. Sağlık iş kolu angaryanın, aşırı çalışmanın, uzun ve bitmeyen nöbetlerin “fedakarlık” olarak rutinleştirildiği bir alan. Buna dair son intiharlar nedeni ile gerek Türk Tabipleri Birliği (TTB), gerek İstanbul Tabip Odası (İTO) tarafından geçen hafta yapılan basın açıklamaları zihin açıcı: “Acı kayıplarımızın ardında bizleri mutsuz eden, geleceğe dair umutsuz bırakan, yoran, tüketen, bazen pes ettiren karanlık bir tablo var: Yoğun ve yorucu çalışma koşulları, uzun süren çalışma saatleri, mesleğimizi uygularken yaşadığımız duygusal ve fiziksel yüklenmenin getirdiği yıpranma, yetmezmiş gibi şiddete uğrama riskimiz, değersizleştirilen emeğimiz ve mesleki kimliğimiz, güvencesizlikle yaratılan geleceksizlik… Tükeniyoruz, hor görülüyoruz, saldırıya uğruyoruz, ölüyoruz, öldürülüyoruz! Artık Yeter!” 
İstanbul  Tabip Odası mevcut sağlık ortamı, şiddet ve intihar bağlamında önemli kimi verileri yeniden kamuoyu ile paylaşmış oldu, birlikte göz atalım:

“Son 10 yılda sağlık çalışanlarının iş yükü 5 kat arttı.

Sağlık çalışanlarında tükenmişlik oranı yüzde 24.

Yine sağlık çalışanlarının yüzde 69’u mobbinge uğradığını ifade ediyor.

Sağlık çalışanlarının yüzde 65’i ‘imkanım olsaydı ben bu mesleği değiştirirdim’ demekte

Son 5 yılda Beyaz Kod’a  yapılan (sağlık alanındaki) şiddet başvurusu 46 bini aşmış durumda

Türkiye’de günde 31 sağlık çalışanının sağlık hizmeti sunulan alanlarda şiddete maruz kaldığı görülüyor. (Kayıt dışı şiddet hariç)

Sadece son 10 yılda 215 sağlık çalışanı iş cinayetleri, uğradıkları şiddet, yaşadıkları baskı ve mobbing, tüketen çalışma koşulları sebepleriyle yaşamdan koparıldı.”

Yakın zamanlı bir yazımda ‘bant usulü çalışma’ demiştimrandevulu muayene sistemi için. 5 dakikada bir tüm mesai boyunca hasta randevusu verilen hekimlerin iş yükü bir yana diğer odalarda çalışan hekimlere ‘günaydın’ deme zamanı bile yok. Aşırı iş yükü ve izolasyon, hasta olsa bile çalışmaya devam giderek daha sağlıksız kılıyor hekimleri ve cümle sağlık çalışanlarını. Boşuna değil sağlıkçıların “Ölüyoruz, öldürülüyoruz. Bu çığlığın her yerden duyulmasını istiyoruz!” demeleri...

İTO haklı olarak sorunu sağlık alanına daraltmıyor. Paylaşmakta yarar var:  “Hekimler ve sağlık emekçileri olarak ülkemizin sadece sağlık ortamından etkilenmekle kalmıyor, bir yurttaş olarak sürekli gerilimin körüklendiği, ırkçılığın, kadın düşmanlığının, mezhepçiliğin, savaş kışkırtıcılığının gecemizi gündüzümüzü kapladığı bir siyasal iklimde yaşamaya mecbur bırakılıyoruz. Bu tablonun somutlanmış hali, olağan üstü hal uygulamaları olarak ifade ediliyor. Tüm yurttaşlarla birlikte biz sağlık çalışanları da demokratik hakları sınırlama ve yok etmeye odaklanmış bir siyasal olağan üstü hal rejiminde yaşamaya zorlanıyoruz. Binlerce sağlık çalışanının hukuksuz OHAL kararnameleri ile işinden ihraç edilmesi sağlık hizmeti sunan bizlerin üzerindeki basıncı artırma ve karamsarlığa itmekten başka bir işe yaramıyor. “

Sağlıcakla kalın.