İntihar mı dediniz, sakın cinayet olmasın(1)
İntihar, tanım olarak, kişinin kasıtlı olarak kendi yaşamına son vermesidir. İntihar davranışı ise kişinin kendi ölümü ya da yaralanmasıyla sonuçlanabilecek eylemleri kendini öldürme niyetiyle yapması ya da yapmayı düşünmesidir.(2)
İntihar; psikolojik, sosyal, ekonomik ve hatta politik nedenleri olan karmaşık bir insan davranışıdır. Dolayısıyla, yaygın yanlış algının aksine, kişi yalnızca ruhsal hastalık nedeniyle intihar etmez. Her ne kadar çelişkili görünse de, intihar davranışı her koşulda o kişinin ölmek istediğini göstermez. İntihar davranışı gösteren kişi, içinde bulunduğu yoğun ızdırabı dindirmek istiyor olabileceği gibi duyulmak, anlaşılmak ya da tepki göstermek isteği ile de bu eyleme başvurmuş olabilir. Yazımızın esas konusunu oluşturan işçi intiharlarını bu bakış açısıyla ele alacağız.
İntihar davranışının bir ruhsal hastalığa (örneğin depresyon, kaygı bozukluğu, madde bağımlılığı vb.) bağlı olarak ortaya çıktığı durumlarda da, bu hastalıkların oluşmasında yine aynı nedenler sorumludur. Ruhsal hastalıklarda görülen gelecek kaygısı, endişe, güven duygusunda azalma, umutsuzluk, çaresizlik, karamsarlık, benlik değerinin düşük olması, mutsuzluk, yaşamdan keyif almama, huzursuzluk, uykusuzluk, tahammülsüzlük, tükenmişlik, yorgunluk, öfke, utanç-suçluluk duyguları, yetersizlik-değersizlik düşünceleri, sosyal izolasyon/yalnızlık gibi belirtilerin kişinin içinde bulunduğu koşullardan ayrı düşünülemeyeceği açıktır.
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre kişiler “Irk, inanç ve cinsiyetleri ne olursa olsun bütün insanlara, maddi ilerlemelerini ve manevi gelişmelerini, hür ve haysiyetli bir şekilde, ekonomik güvence altında ve eşit şartlarda sürdürmek hakkına sahiptirler.” Ancak tüm vakti ipotek altına alınarak, çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılan işçinin dinlenmek, sevdikleriyle birlikte vakit geçirmek, kültürel faaliyetlerde bulunmak vb. için yeterli vakti ve maddi olanağı yoktur. Adeta “çalışmak için yaşamaktadır”. Süreğen bir şekilde devam eden bu çalışma koşulları işçileri umutsuzluğa ve tükenmişliğe sürüklemekte, başta depresyon olmak üzere çeşitli ruhsal hastalıklara zemin hazırlamaktadır. İntihar eden kişilerin çoğunun depresyonda olduğu bilinmektedir.(3)
İntiharın Önlenmesi
İntihar, önlenebilir bir ölüm nedeni olması yanında, sonuçları bakımından oldukça yıkıcı olması nedeniyle de önemli bir halk sağlığı sorunudur. İntihar davranışı ile ilgili risk etmenlerine yönelik önlemler almak mümkündür. Ancak intihar davranışını bireysel düzlemde düşünmek ve bireyler üzerinden önlemeye çalışmak, çok daha temel ve daha güçlü sosyal ve ekonomik risk etmenlerini görmezden gelmek olacak ve de yetersiz kalacaktır.
Halk sağlığı bakış açısıyla biliyoruz ki tüm hastalıklar için “koruyucu-önleyici müdahaleler”, hastalık oluştuktan sonraki tıbbi tedavilerden önce gelmektedir (Birincil Önleme). İşçi intiharları için de en başta, bireyleri intihara sürükleyen tüm sosyal ve ekonomik risk etmenlerini ortadan kaldıracak ve insani çalışma ve yaşam koşullarını sağlayacak politikalar devlet tarafından geliştirilmelidir.
İşçi intiharlarını önlemeye yönelik bir sonraki basamak “erken tanıma” ve “etkili müdahale”dir (İkincil Önleme). Bu amaçla intihar önleme programları geliştirilmelidir. Koruma ve önleme programları kapsamlı, kanıta dayalı, sistematik ve sürekli yeni veriler ışığında güncellenebilir olmalı ve devlet eliyle yürütülmelidir. Risk gruplarına ulaşılması hedeflenmeli ve bu doğrultuda görev alacak meslek grupları (damgalamanın azaltılmasını da kapsayacak şekilde) eğitilmelidir.
İşçiler günlerinin / yaşamlarının büyük bir bölümünü iş yerinde geçirirler. Bu sebeple, İşyeri Sağlık Birimleri, işçilerin intihar için risk oluşturabilecek ruhsal ve davranışsal değişikliklerini erkenden fark edebileceği potansiyel merkezlerden biridir. Bu amaca hizmet edebilecek bir diğer önemli merkez, işçilerin yaşadıkları mahallelerde bulunan Aile Sağlığı Merkezleri’dir (ASM). Bu iki merkez, her ne kadar kilit önemde olsa da, Türkiye’de sağlığı piyasalaştırmaya dönük hamle olarak uygulamaya koyulan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte bu merkezler poliklinik hizmetine daraltılmış bir sağlık hizmeti vermeye zorlanmış, koruyucu-önleyici hizmetlerin sağlık hizmetleri içindeki ağırlığı ve niteliği giderek azaltılmıştır. Bunun sonucu olarak bugün için bu merkezlerin bu tür bir koruyucu-önleyici müdahaleye dermanı yoktur. Vakit kaybetmeden bu merkezler, bu isteklere cevap verecek tarzda yeniden örgütlenmelidir.
Son basamak önleyici tedavi yaklaşımı ise daha önce intihar girişiminde bulunmuş işçilerin, tekrardan intihar etmelerinin önlenmesidir (Üçüncül koruma). Türkiye’de bir işçi intiharının iş kazası sayılabilmesi için 1) işçinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) kayıtlı işçi olması (sigortalı olması), 2) intiharın iş yerinde veya eklerinde gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
Bunun bazı sakıncaları vardır. Bir kere, Türkiye’de kayıt dışı çalışma çok yaygındır. Bu şekilde çalışan işçilerin intiharları daha baştan kayıtlara iş kazası olarak geçmemektedir. Oysa bu intiharların da iş kazası sayılması, tablonun daha net görülmesine, geride kalanların mağdur olmamasına, intiharın nedenlerine ve bertaraf edilmelerine yönelik önemli adımların atılabilmesine olanak sağlayacaktır.
Yukarıda belirttiğimiz işçileri intihara sürükleyen nedenler, işçinin psikolojisini yalnızca iş yerinde bozmaz. Bunlar her an işçinin aklındadır ve nerede intihar eylemine dönüşeceği kestirilemez. Dolayısıyla intiharın gerçekleştiği mekân, iş kazası sayılması için bir kriter olmamalıdır.
Gelelim iş yerindeki intiharlara. Evet, iş yerinde gerçekleşen intiharlar iş kazası sayılmaktadır. Ancak patronlar, tazminat vb. sorumluluk altına girmemek için, işçilerin işten kaynaklı sebeplerle değil de örneğin ruhsal hastalığı olduğu için ya da kişisel nedenlerinden ötürü intihar ettiğini iddia etmekte, yasal düzenlemeler de bu tür iddialara açık kapı bırakmaktadır. Böylece işçi ölmediyse kendisi, öldüyse geride kalan ailesi tazminat hakkı kazanamamakta, ve belki daha da önemlisi olası yeni intihar davranışlarının bertaraf edilmesine yönelik etkin bir inceleme ve önleyici faaliyet yürütülememiş olmaktadır.
Bir sorun tespit edilemezse, çözümünün de bulunmayacağı açıktır. İşçilerin intihar davranışları, herhangi ek bir koşul aranmaksızın “iş kazası” olarak sayılmalı, gerekirse kamu kaynakları kullanılarak işçinin ve/veya ailesinin maddi-manevi mağduriyeti önlenmeli, intiharın nedeni ne olursa olsun etkin soruşturma yürütülmeli ve tespit edilen neden(ler)inin ortadan kaldırılması devletin sorumluluğunda sağlanmalıdır.
Sonuç
İşçi intiharları, işçinin kapitalizmin yarattığı sorunları bertaraf edemediği ve edemeyeceğine kesin bir inanç geliştirdiği durumda bireysel olarak gösterdiği uç bir tepki, isyan olarak okunabilir. Bir başka deyişle, her gün ölesiye çalıştırılmakta olan işçi için intihar, edilgen bir şekilde yaşamının elinden alınmasına ve tüm çaresizliğine karşı etkin bir şekilde karşı çıkma çabası olarak da görülebilir.
İşçi intiharları, düzene bir tepki olması itibarıyla politik bir nitelik taşır. İntihar eden işçilerde, bugününü ve geleceğini olumlu anlamda değiştirebileceğine dair derin bir umutsuzluk hâkimdir. Bu bir gerçekliğe de denk düşer. Çünkü küresel bir sistem olan kapitalizmi ve onun yarattığı sorunları bireysel anlamda alınan tavırlarla ortadan kaldırmak mümkün değildir.
Psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlar, yaşadığımız toplumda rastlantısal olarak oluşmaz. Bunlar doğrudan, işçinin emek gücü başta olmak üzere toplumdaki her şeyi alınır-satılır bir meta haline getiren / getirmeye çalışan kapitalist mülkiyet ilişkilerinin sonuçlarıdır. İşçiler, emek gücünün belli bir kısmına el koyan (sömüren) patronlara (sermayeye) karşı, siyasal işçi örgütleri aracılığıyla kolektif olarak bir araya geldiği ve sermayeye karşı tehdit oluşturduğu ölçüde; üretimden gelen gücünü kullanarak (grev yaparak) emek gücünün el konulan kısmını azaltacak ve sosyo-ekonomik şartlarını iyileştirecektir. Daha da önemlisi, bu kazanımlarının dışında, günbegün hayatı var ettiğinin ve sınıfsal gücünün farkına varacaktır. Hayatın kendi ellerinde olduğunu fark ettiğinde zincirlerinden başka kaybedeceği bir şey olmadığını görecek, kazanabileceği sömürüsüz bir hayat olduğunu kavrayacaktır. Ancak böyle bir perspektifle, yaşamak gerçek anlamını bulacaktır.
Dipnotlar
1- Edip Cansever’in “Korkudan Değil” isimli şiirinin ilk mısrası.
2- Çetin, F. Ç., Coşkun, A., & İşeri, E. (2008). İntihar Davranışı. Öncü B, editör. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Temel Kitabı. Ankara: Hekimler Yayın Birliği, 503-12.
3- Öztürk, M. O., & Uluşahin, A. (2014). Özkıyım. Ruh sağlığı ve bozuklukları. Nobel Tıp Kitabevleri.
Dr. Gamze AKÇAY ORUÇ – Dr. Ertuğrul ORUÇ