Prof. Dr. Vedat Bulut: Tarih haklıyı haksızı yerli yerine koyacaktır!

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Vedat Bulut ile AKP iktidarının ‘sağlıkta şiddet yasa tasarısı’ il hekimlere yönelik planladığı saldırının içeriğini ve anlamını konuştuk. Söz konusu tasarının şiddeti önlemekten uzak olduğu ve çok da bir yenilik barındırmadığını ifade eden Bulut, iktidarın meslek örgütlerinden ve kendilerine muhalif olan sosyalist ve sosyal demokratlardan bir intikam alma kurgusu ile bu tasarı gündeme getirdiğine vurgu yaptı.

İktidarın aşama aşama muhalefeti sindirmek ve korku toplumu yaratmak için çalıştığını ifade eden Bulut, iktidarın ithamlarına karşın kendilerinin hekimleri temsil ettiklerini ancak AKP’nin toplumun genelini temsil etmediğini dile getirerek tarihin her zaman olduğu gibi haklı ile haksızı yerli yerine koyacağını vurguladı.

- İktidarın sağlık alanına dair bu günlerde Meclis Sağlık Komisyonu kurarak gündeme getirdiği ve adına ‘sağlıkta şiddet yasa tasarısı’ dediği düzenleme hangi ihtiyaç üzerinden gündeme geldi?

Prof. Dr. Vedat Bulut: 2002 yılından sonra sağlık alanında şiddet ve ölüm olaylarında çok fazla artış oldu. Ve bu sadece hekimlere dönük değil, tüm sağlık çalışanlarına dönük yaşandı. Basında hekimler daha çok gündeme geliyor olabilir ama böyle değil. 2002’den sonra 50 civarı ölüm vakası yaşandı. Düşünün ki 2002’ye kadar Cumhuriyet tarihinde sadece 1 ölüm vakası var. Hasta yakınları ve hastaların kendileri hekimlerden ve çalışanlardan gerekli hizmeti alamadıklarını düşünerek ve bazen de haksız istemleri de karşılanmadığından (mesela rapor istiyorlar, ilaç uyuşturucu vb. istiyor, verilmemesi gerekiyor vb. gibi) şiddete başvuruluyor. Ama temel neden toplumun genelinde bir şiddete kayış var. Eğitimle, TV programları ile toplum zehirleniyor. Vurdulu kırdılı programları izleyen toplum, sorunlarını da bu şekilde çözmeye çalışıyor. Bu kültür egemen güçler tarafından enjekte ediliyor.

Bizim önerilerimiz oldu. 2014 yılında Türk Tabipleri Birliği olarak bir yasa tasarısı vermiştik. Bu tasarıda cezaların arttırılması ve cezaevinde geçirilecek sürenin arttırılması ile ilgiliydi. Normalde 2 yıl ceza verilmesi gereken durumda şahıs tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyordu. Hatta bu nedenle sağlık personeli çekindiği için davasını geri çekiyordu veya uzlaşmaya gidiyordu. Çünkü şiddet uygulayan kişi serbest bırakıldığında doktoru tekrar tehdit ediyordu. Bu nedenle bir tutukluluk durumunun kesinlikle para cezasına çevrilmemesini ve hüküm verildiğinde hükmün içeride uygulanmasını önermiştik. Tabi ki biz tek bir yasa tasarısının şiddeti önleyemeyeceğinin farkındayız. Bunun için yaygın bir eğitim gerekli. Siyasilerin de çatışmacı üslubu dillerinden bırakmaları gerekiyor. Bu çatışmacı üslup bazen doktorlara da çarpıyor. Ve doktorları aşağılayıcı ve hedef gösterici bir takım cümleleri siyasiler kullanıyorlar. Sonuçta biz sağlıkta şiddet yasa tasarısını beklerken, meclis sağlığa şiddet yasa tasarısını getirdi. Yani sağlığın kendisine şiddet uygulanıyor şu anda. Bu maddelerden illa ki şiddet ile ilgili yenilik getiriliyor. Şöyle söyleniyor: “İfadeleri hastanede alınacak. Savcılık gerekirse tutuklama kararı önerebilir, mahkeme bunu uygulayabilir.” Fakat bunlar yeni şeyler değil. Ama anlaşılıyor ki bunu fırsat bilerek meslek örgütlerinden ve kendilerine muhalif olan sosyalist ve sosyal demokratlardan bir intikam alma kurgusu ile gelmiş bu tasarı.

Bir diğer madde 5. madde… Bu madde anayasaya ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne aykırı. Bizim altına imza attığımız Avrupa Sosyal Sözleşmesi’ne aykırı bir madde koyuluyor. Deniliyor ki; güvenlik soruşturması ile göreve başlatılmayan sağlık çalışanları 600 gün herhangi bir yerde çalışamayacaklar. Bu, evrensel insan hakları bildirgesinin 23. Maddesi’ne aykırıdır. 23. Madde çok açıktır ve Türkiye buna tabidir. Bir ikincisi: mahkeme kararı olmaksızın işlerinden atılan insanların özel sektörde de çalışmasına izin verilmiyor. 15 Temmuzdan sonra ilk KHK’larla işlerinden atılan insanlar olduğunda o dönem şöyle denmişti Cumhurbaşkanı tarafından; “özel sektörde çalışmalarına bir engel yok ki. Gitsinler özel sektörde çalışsınlar.” Ama şu andaki kanun maddesi bunu da engelliyor. Aşama aşama muhalefeti sindirmek ve korku toplumu yaratmak için çalışıyorlar. Doktorların da toplumun diğer mesleklerinde olduğu gibi hayatlarını sürdürmeleri gerekir. Sonuçta steteskopla, enjektörle terör eylemi olmaz. Tıpkı Abdulhamit’in istibdat döneminde olduğu gibi insanların hayatları karartılmaya çalışılıyor. Anlaşılıyor ki bu dönemde de bu baskıları daha da arttırmak istiyorlar. Ancak sonuç şöyle olacaktır: bu tasarı mecliste kabul edilmeyecek diye düşünüyorum. Bu tasarı birçok yasaya aykırıdır. Mecliste kabul edilse dahi Anayasa Mahkemesi’ne gidecektir. Orada da yargıya yapılan müdahalelerle kabul edilirse AİHM’e gidecektir. Mağdurların her biri yüksek miktarlarda tazminat alacaklardır. Biz bunu geçmişte dile getirdik. Sadece sağlık çalışanları olarak on bin kişi var. Bu on bin kişinin tazminatını cumhurbaşkanı mı ödeyecektir yoksa milletvekilleri mi ödeyecektir. Bunu da kamuya yükleyeceklerdir. Yani bu ileride bizi zaten etkilemez, biz gücümüzü aldık, parti diktatoryasını kurduk gibi düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Bunun bir faturası olur. Bu ülkede 12 Eylülcüler de yargılandı, ‘FETÖ’cüler de yargılanıyor… Bugün bu anti demokratik uygulamaları getirenler de ileride yargılanacaklardır. Halk hesabını sormasını bilir.

- Sağlık alanına yönelik saldırı toplam bir saldırı aslında. Meslek odalarına dönük bütünlüklü saldırı AKP’lilerin de söylemlerinde kendini gösteriyor. Öncesinde Tayyip Erdoğan “meslek odaları ideolojik örgütler gibi işliyor” demişti. En son AKP Konya Milletvekili Abdullah Ağralı “TTB tüm tabipleri temsil etmiyor” dedi. Bu sözün sağlıkta şiddeti özendiren bir yönü de var aslında, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Vedat Bulut: AKP milletvekili % 42 oyla oraya gelmiştir ve asıl kendisi toplumu temsil etmiyor. % 42 ile % 58’in üzerinde basınç oluşturmak ve terörist ilan etmek, çoğulcu demokrasiden uzaklaşıp çoğunluk demokrasisi kurup, mevcut sistemi faşizme doğru götürmek ne Ağralı’nın haddidir ne diğerlerinin haddidir. Onlar da Türkiye’yi temsil etmiyorlar. Kaldı ki kamunun bütün kaynakları bunlarda ve bu kamu kaynaklarıyla para dağıtıyorlar. Örtülü ödenekten harcamalar yaparak oynamalar yapıyorlar. Yani gerçek oylarının da çok altındadırlar. Asıl biz onları itham ediyoruz, toplumu temsil etmiyorlar. Kaldı ki TTB’nin seçimleri tüm tabiplerin katılımı ile ve % 72 ile şu andaki merkez konseyi görev başına gelmiştir. Ve biz Ankara’da % 68-70 oyla seçildik. Kendilerinin de adayları vardı. Ve aldıkları oy % 20’yi geçmedi. Sonuçta bunu kendileri de çok iyi biliyorlar, biz hekimleri temsil ediyoruz. Fakat kendileri Türkiye’yi temsil etmiyorlar.

-Son olarak neler eklemek itersiniz?

Prof. Dr. Vedat Bulut: Bu eski Mısır’daki firavunlar sistemi gibidir. Firavun can alıp can verebildiğine, herkesin aşını kendisinin verdiğine, kendisinin geri alabileceğine inanır. Bunlar da tıpkı Firavun gibi insanların emekleriyle, 6 yıllık ağır bir eğitim içerisinde döktükleri alınteriyle kazandıkları diplomalarını çöpe atabileceklerine inanıyorlar. “Biz Firavunuz, can alırız, can veririz, istersek maaş veririz, istersek vermeyiz” ruh hali içindeler. Hâlbuki bu topraklar kendilerinden önce de yüzlerce yönetici gördü, hepsi tarihe karıştı. Tarih haklıyı haksızı yerli yerine koyacaktır. Nasıl ki Ebuzer’i bir yere koymuş Muaviye’yi başka bir yere koymuşsa… Bunlar Muaviye gibi anılacaklardır. Burada halkın mücadelesini verenler Ebuzer ile birlikte anılacaktır.

Kızıl Bayrak / Ankara