Sağlık Bakanlığı’nın gizlediği kanser raporunu açıklayan Bülent Şık yargılanıyor

Sağlık Bakanlığı’nca yürütülen ve Türkiye’de kanser vakalarının sık görüldüğü bölgelerde bulunan kanser yapıcı kimyasalları tespit etmeyi amaçlayan projeye ilişkin bulguları kamuoyuyla paylaştığı gerekçesiyle hakkında dava açılan Dr. Bülent Şık’ın ilk duruşması Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görülüyor.

Duruşma öncesinde yapılan açıklamaya Türk Tabipleri Birliği (TTB), Ankara Barosu, Bursa Barosu, Antalya Barosu, İstanbul Barosu, HDP milletvekilleri Ahmet Şık, Oya Ersoy, Murat Çepni, CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Sibel Özdemir, Ali Şeker, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İl Koordinasyon Kurulu, KESK, ÜNİVDER, Ekoloji Birliği, Doğa Derneği, Divriği Kültür Derneği, Beyoğlu Yurttaş Meclisi, İstanbul Kent Savunması, Politeknik, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Merkezi, Kuzey Ormanları Savunması, Barış İçin Akademisyenler ve çok sayıda kişi katıldı.

“Bülent Şık’ın yanındayız”
Çocuklar Zehirlenmesin İnisiyatifi imzasıyla yapılan açıklamayı okuyan Aslı Odman şunları söyledi: Odman sözlerinin devamında ise “Hamaset ile vatanseverlik söylemlerinin havada uçuştuğu, bu davanın iddianamesini bile terörle mücadele savcılığının yazdığını görüyoruz. Vatanı sevmek ne demektir, silahlarla gençleri sınıra yollamak mı, tüm Türkiye’ye sevk edilen gündelik gıdalar ve suyun tehlikeleri hakkında toplumu uyarmak mı? Bizim cevabımız açık. Bülent Şık’ın yanındayız.”

Bülent Şık da “Biz aslında daha demokratik bir ülkede yaşıyor olsaydık bu araştırma sonuçlarını ortaya koyduğumuzda, insan sağlığına zarar veren meseleyi nasıl çözeceğimizi düşünürdük. Dava saati son anda değişti beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim” dedi.

“Projenin amacı halk sağlığını tehdit eden bir durum olup olmadığını belirlemekti”
2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma Bülent Şık’ın kimlik tespiti ile başladı. Şık savunmasına “İddianamede yöneltilen ‘Yasaklanan bilgileri temin etme’, ‘Yasaklanan bilgileri açıklama’ ve ‘Göreve ilişkin sırrın açıklanması’ suçlamalarına yanıt vermek için Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen projenin amaç ve kapsamına değinmek istiyorum” diyerek başladı.

“Sağlık Bakanlığı’nın 2011-2016 arasında yürüttüğü ve ‘Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi’ başlıklı projenin amacı halk sağlığını tehdit eden bir durum olup olmadığını belirlemekti” diyen Şık, araştırmaların her biri bağımsız olarak yürütülen 16 farklı projeden oluştuğunu söyledi.

“Sadece 3 araştırma çalışması bile kanser konusundaki sorulara yanıt var”
Şık incelemelerin nasıl yapıldığına da değinerek, şunları dile getirdi:

Örneğin ‘Kocaeli, Antalya ve Ergene Havzası’ndaki İllerde Kanser Ön Tanılarının İncelenmesi’ projesinden elde edilen bilgiler araştırmanın yapıldığı illerde kanser tanısı almış kişilerin yaşadığı hanelerin il genelindeki haritasını çıkarmayı sağlamıştır. Çizelgedeki 2 numaralı araştırma projesi olan ‘Kocaeli ve Antalya’da Hane Halkı Sağlık Araştırması’ projesi ile kanser tanısı almış hastaların yaşadığı hanelerde kişisel alışkanlıklar, beslenme ve sağlık durumlarını tespit etmeye yönelik çalışmalar yapılmıştır.

3 numaralı araştırma projesinde ise kanser ön tanısı konulan kişilerin ağır metal maruziyetlerini belirlemek için çalışmalar yapıldığını belirten Şık, “Sadece bu üç araştırma çalışmasından elde edilen bilgiler bile kanser konusunda pek çok soruya yanıt olacak bilgiler içermektedir” dedi.

Ayrıca Şık, araştırmanın amacının ise çevresel ortamlardaki kanserojen madde kirliliğinin ne düzeyde olduğunu ve o bölgelerde yaşayan insanların soludukları hava, içtikleri su, yedikleri gıdalarla bünyelerinde kansere neden olan kimyasal maddeleri alıp almadıklarını belirlemek olduğunu ifadelerine ekledi.

“Dünyanın en büyük halk sağlığı çalışmalarından biri”
Projenin çalışma sahasının genişliği ve kapsadığı nüfus (5-10 milyon) açısından dünyanın en büyük halk sağlığı çalışmalarından biri olduğunu vurgulayan Şık, “Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde 2010-2016 arasında öğretim üyesi ve teknik müdür yardımcısıydım. Merkez, gıda, su ve çevresel ortamda zehirli kimyasal maddelerin tespitini yapmak, bilimsel çalışmalara destek vermek amacıyla kurulmuştur. Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen projenin gıdalar ve sularla ilgili kısmı burada yapıldı. Projenin lideri 2012 sonu ya da 2013 başında çalışmanın merkezimizde yapılıp yapılamayacağı ve yapılacaksa nasıl yapılacağı konusunu görüşmek için merkezimize geldi” ifadelerini kullandı.

Bilgiler ciddi sağlık sorunlarına işaret ediyor
Şık, 2013 yılında gıdalarla ilgili çalışmayı, 2014’te ise sularla ilgili çalışmayı bakanlığın araştırma ekibiyle birlikte planladıklarını belirterek “Gıda ve su örnekleri toplanması, merkezimize ulaştırılması, analizlerinin gerçekleştirilmesi ve analiz raporlarının düzenlenmesi işini organize ettim. 2014 sonunda ‘Kocaeli, Antalya, Ergene Havzası’daki İllerde Üretilen Gıdalarda Çevresel Kirleticilerin Belirlenmesi’ başlıklı çalışmayı yapan proje ekibine dâhil edildim. 2015 boyunca da verilerin değerlendirilmesi ve proje sonuç raporlarının yazımı işi ile uğraştım. 2015 Aralık sonunda Antalya’da proje ile ilgili bir genel değerlendirme toplantısı yapıldı. O toplantıda yukarıdaki çizelgede belirttiğim araştırma projelerinden elde edilen bilgiler sırayla görüşüldü. Her bir araştırma projesi farklı bir ekip tarafından yürütülmüştü. Ekiplerin sunumlarında Kocaeli ili ile Ergene Havzası’nda yer alan Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne’de gıda, su, deniz ürünleri, toprak ve havadaki toz gibi örneklerde yapılan araştırmalardaki bilgilerin ciddi sağlık sorunlarına işaret ettiğini gördüm” dedi.

“Gazete yazılarında verdiğim bilgiler bende mevcuttu”
“Antalya’daki kimyasal madde kirliliği bariz şekilde daha azdı ya da o illerde kirlilik Antalya’ya göre çok fazlaydı” diyerek ekleyen Şık, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Örneğin sularda ağır metallerin ve Marmara Denizi’nden alınan balık örneklerinde arsenik gibi kanserojen kimyasalların birikim miktarı çok fazlaydı. Toplantıdan döndükten 15 gün sonra kamuoyunda barış akademisyenleri bildirisi olarak anılan barış bildirisinde imzam olması nedeniyle ArGe merkezindeki görevlendirmem uzatılmadı, aynı zamanda müdür yardımcılığı görevimden de istifaya zorlandım. Kısa süre sonra Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü araştırma projesi dâhil olmak üzere araştırmacı ya da yürütücü olarak bulunduğum bütün araştırma projelerinden çıkarıldım. 22 Kasım 2016 tarihli 677 sayılı KHK ile de üniversitedeki öğretim üyeliği görevimden çıkarıldım. Bana yöneltilen suçlamalardan biri yasaklanan bilgileri temin etmek olarak belirtilmiş. Gazeteye yazdığım yazılarda topluma verdiğim bilgileri bir yerden, bir başkasından temin etmiş ya da almış değilim. Yazılarda topluma verdiğim bilimsel bilgiler proje ekibinde yer alan araştırmacılardan biri olduğum için bende mevcuttu.

Açıkladığı bilgilerin elinde bulunan araştırma verilerini kendi uzmanlık alanında sahip olduğu bilimsel birikimle yorumlayarak oluşturduğunu kaydeden Şık, “Örneğin araştırmada yer alan gıdalardaki çevresel kirleticilerin belirlenmesine yönelik araştırma projesinin sonuç raporunun yazılmasına çok ciddi bir katkı verdiğimi söyleyebilirim. Dolayısıyla yazılarımda yalnızca bir kısmını yazdığım bilimsel bilgiler bilgisayarımda mevcut, oluşturduğum, oluşumuna katkıda bulunduğum verilerden elde edilmiş bilgilerdi. Sularla ilgili olarak yaptığım açıklamalarda aynı durum söz konusudur” ifadelerini kullandı.

Bakanlık halk sağlığını hiçe saydı
Şık, analiz raporlarının Sağlık Bakanlığı’ndaki ekibe göndermek için düzenlerken Kırklareli, Edirne, Tekirdağ ve Kocaeli illerinden alınan örneklerdeki arsenik ve kurşun gibi bazı kirlilik öğelerinin Antalya iline kıyasla daha yaygın olmasının dikkatini çektiğini de kaydetti.

Bakanlık tarafından yürütülen çalışmaların 2015 sonu itibariyle bittiğini dile getiren Şık, “Proje kapsamındaki araştırmalardan elde edilen bilgileri gözden geçirmek ve bir ana rapor yazmak için 2015 yılı Aralık ayında Antalya’da yapılan toplantının üzerinden 3 yıldan fazla zaman geçti. Bu sürede projeden elde edilen bilgiler hakkında Sağlık Bakanlığı açıklama yapmadı. Bu bilgiler halk sağlığı açısından risk teşkil eden durumlar olduğunu göstermesine rağmen Sağlık Bakanlığı bu olumsuz durumları düzeltmek için herhangi bir ara rapor da açıklamadı” dedi.

Medyada hemen her gün çocuklara balık yedirmenin gerekliliğinden, balıklardaki omega 3 yağının asitlerinin çocukların beyin gelişimi için öneminden bahsedildiğinden söz eden Şık, “Çocuklarda beyin ve sinir sisteminin gelişimine zarar veren, hormonal sistemin çalışmasının bozulmasına yol açan arsenik, cıva veya kurşun gibi toksik kimyasal maddelerin bu ürünlerde ne miktarda bulunduğunu bilmek insanların hakkı değil mi?” diye sordu. Şık yapılan çalışmalara dair bilgilerin açıklanmadığı sürece bu soruların yanıtlarının da bilinemeyeceğini kaydetti.

“Ergene Nehri’ndeki kirlilikle, nehrin döküldüğü Saros Körfezi’ndeki deniz suyunda ve o körfezden tutulan balıklarda tespit edilen kirlilik arasında bir bağ olup olmadığını bilmeyi istemez miyiz? diye soran Şık, “Bunları bilmek her insanın hakkıdır” dedi.

“Bakanlığın çalışmasında halk sağlığı açısından sorun yaratan pek çok bilgi var”
“Sağlık Bakanlığı’nın çalışmasında halk sağlığı açısından sorun yaratan durumları gösteren pek çok bilgi var” diyen Şık, bu bilgiler dikkate alınarak Tarım Orman Bakanlığı, Çevre Şehircilik Bakanlığı ve kamu kurumlarının uyarılması, halk sağlığını koruyucu önlemlerin alınması gerektiğinin önemini vurguladı. Şık, bakanlığın bu konuda ilgili hiçbir adım atmadığının da altını çizdi.

“Bakanlığın içme sularına pestisit bulaşıp bulaşmadığını kontrol ettirmesi gerekirdi”
5 ilde yapılan çalışmada analiz edilen gıda örneklerinin %17,3’ünün Türkiye’deki yasal mevzuatın izin verdiği miktarı aşan düzeyde pestisit (Kimyasal madde) kalıntısı içerdiği tespit edildiğini söyleyen Şık, bu oranın çok yüksek olduğunu belirterek şunları söyledi:

Avrupa Birliği ülkelerine kıyasla ülkemizdeki gıda ürünlerindeki pestisit kalıntılarının 8-9 kat daha fazla oranda çıkması çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak görülmeli. Bu sorun karşısında Sağlık Bakanlığı’nın pestisit kalıntılarını kontrol etmekten sorumlu kamu kurumu olan Tarım ve Orman Bakanlığı’nı bir resmi yazı ile derhal uyarması gerekirdi.

Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluk alanına giren çok kritik bir başka noktanın daha olduğunu belirten Şık, şu bilgileri ekledi:

Tarımda kullanılan pestisitlerin çoğu sulara bulaşarak kimyasal kirliliğe yol açıyor. Sağlık Bakanlığı ülkemizde içme suyu olarak tüketilen suların pestisitler açısından kirli olup olmadığını tespit etmek ve gereken önlemleri almakla sorumlu kurumdur. Bilgiler gıdalarda yaygın pestisit kirliliğine işaret ettiği için Sağlık Bakanlığı’nın içme suyu olarak kullanılan yeraltı-yerüstü sularına pestisitlerin bulaşıp bulaşmadığını kontrol etmek üzere İl Sağlık Müdürlüklerini uyarması ve önlem almaya davet etmesi gerekirdi.

Bir sonraki duruşma 30 Mayıs’ta
“Sağlık Bakanlığı’nın yürüttüğü araştırmadan elde edilen bilgiler kamu kurumlarına, akademik kurumlara, meslek örgütlerine ve sivil toplum kuruluşlarına Ergene Havzası ve Kocaeli’ndeki yaygın kimyasal kirlilik sorununu nasıl çözeceğimizi söylemektedir” diyen Şık, halk sağlığını ilgilendiren konuda gizlilik ya da yasaklanmış bilgilerin olmasının kabul edilemez olduğunu belirterek tüm suçlamaları reddederek beraatını istedi.

Şık’ın beraat talebi reddilirken dava 30 Mayıs saat 10.05’e ertelendi.

Sendika.Org