(17) İşçi Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri İşyeri Hekimleri, Sağlık Personeli ve İş Güvenliği Uzmanları Tarafından Yürütülmelidir

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği yasası, 2012 yılında çıkarken en büyük iddiası, kapsayıcı olmasıydı. Tüm kesimleri kapsayacaktı. Ama daha çıkarken, ev hizmetlerinde çalışanlarla, kendi hesabına çalışanları, silahlı kuvvetler mensupları ve kolluk kuvvetlerini kapsam dışı bırakmıştı.

Ama esas sorun yasanın uygulanmasında ortaya çıkmıştı. Yasanın uygulanmasında kademeli bir geçiş planlanarak daha başlangıçta bazı işyerlerinde yasanın uygulanması ertelendi. Bu kademeli geçişte, İşyeri Hekimleri, Diğer Sağlık Personeli ve İş Güvenliği Uzmanlarının istihdamı uygulaması, “kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan az tehlikeli işyerlerinde”, önce iki yıl sonraya, daha sonra da sürekli ötelenerek, 01.07 2020 yılına kadar ertelenmişti. Şimdi de 31.12.2023’e kadar ertelenmesi için bir yasa teklifi meclis gündemine geldi. 8 yıllık erteleme, 11 yıla uzatılarak, kamu kurumları ve 50’nin altında az tehlikeli işyerlerinde çalışan milyonlarca kamu emekçisi ve işçi için yeni bir hayal kırıklığı yarattı.

İŞVEREN VEKİLLERİ İŞYERİ HEKİMLERİNİN GÖREVLERİNİ YAPAMAZ

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2012 yılında çıkartılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği yasasında yaptığı değişikliklerle ve 29 Haziran 2015 tarihinde çıkarttığı bir yönetmelik ile 10’un altında işçi çalıştıran az tehlikeli işyerlerinde, işe giriş raporları ve periyodik kontroller dışındaki tüm İşçi Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerini, 16 saatlik bir eğitimden geçmeleri şartı ile işveren vekillerinin yapabilmelerine imkân tanımıştı. 01.07.2017 tarihli bir torba yasa ile de bu sayıyı 50’nin altında işçi çalıştıran az tehlikeli işyerleri olarak değiştirmişti.

Bu şekilde, 50’nin altında işçi çalıştıran az tehlikeli işyerlerinde 16 saat eğitim alan İşveren Vekili, 6331 sayılı yasada ve bağlı yönetmeliklerde, İşyeri Hekimleri için, 6 başlıkta tanımlanan 35 maddelik görevlerden işe giriş raporları ve periyodik sağlık kontrolleri dışındaki görevleri yapabiliyor. İşe giriş raporları ve çalışanların periyodik sağlık kontrolleri de işyerindeki riskleri ve çalışma koşullarını bilmeyen, kamu kurumu hekimleri ve Aile Hekimleri tarafından verilmeye zorlanıyor. Aile Hekimlerinin, hiç bilmediği bir işyerinde, hangi riskleri değerlendirerek periyodik sağlık kontrolü yapacağı konusundaki kaygılar, hala giderilmiş değil.

16 saat eğitim alan İşveren Vekili, 6 yıl tıp fakültesi eğitimi gördükten sonra, 90 saat uzaktan, 90 saat yüz yüze ve 40 saat de uygulamalı olmak üzere, 220 saat eğitim görerek İşyeri Hekimliği Sertifikası alan bir İşyeri Hekiminin, İşçi sağlığı ve Güvenliği için yürüttüğü görevleri, 50’nin altında az tehlikeli işyerlerinde yürütebiliyor.

Yine Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Temmuz 2019 da çıkardığı bir yayınıyla bu uygulamanın kamuda nasıl uygulanacağını açıklarken, kamuda birimlerin yönetiminde görev alan amirlerin İşveren Vekili olarak kabul edileceğini ifade etmişti.

Bu işveren vekilleri, işyerlerindeki her türlü sağlık ve güvenlik risklerini kendisi tespit edip, bunlara karşı alınacak tedbirleri belirleyebiliyor.

  • Meslek hastalıklarının sebepleri,
  • Hastalıklardan korunma prensipleri ve korunma tekniklerinin uygulanması,
  • Biyolojik ve psikososyal risk etmenleri,
  • İlkyardım,

konularında çalışanlara eğitim verip, bu konudaki çalışmaları da yürütebiliyor.

Özel politika gerektiren gruplar, kronik hastalığı olanların takipleri, meslek hastalıklarının önlenmesi konusundaki çalışmaları yürütebiliyor.

Bu haliyle, yasanın ertelenen bu maddelerinin, mevcut haliyle uygulanmaya geçilmesi bile, kamu kurumları ve 50’nin altında işçi çalıştıran işyerlerinde İşveren Vekillerinin, İşçi Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerini üstlenmesi uygulaması nedeniyle fazla bir anlam ifade etmeyecektir.

SALGIN HASTALIKLARA KARŞI MÜCADELE HEKİMLER OLMADAN YÜRÜTÜLEMEZ

Biyolojik risk etmenleri içerisinde COVID 19 Pandemisine karşı mücadeleyi de İşveren Vekilleri yürütecekler.

Bu kamu kurumlarının içerisinde, ilk, orta ve yüksek öğretim kurumları, öğrenci yurtları, bakım evleri, insanlarla temas yüzeyi yüksek olan kamu hizmet kurumları gibi COVID 19 Pandemisinde bulaşmanın önlenmesi için sağlık ve güvenlik hizmetlerinin çok kritik bir öneme sahip olduğu kurumlar da bulunmaktadır.

Yine vatandaşlarla çok yakın temas halindeki 50’nin altında işçi çalıştıran az tehlikeli işyerleri, sağlık ve güvenlik tedbirleri alınmazsa COVID 19 virüslerinin bulaşması ve yaygınlaşmasında önemli alanlar haline gelecektir.

COVID 19 Pandemisi, diğer salgın hastalıklar gibi, toplumsal-kamusal bir sağlık sorunudur. Bu soruna karşı, kamu olsun, özel olsun tüm alanlarda mücadelenin esas sorumluluğu da devlete ait olmalıdır. Hiçbir kurum, işyeri veya tek tek vatandaşlar, bu Pandemiye karşı mücadelede tek başına sorumlu tutulamazlar. Bu tedbirlerin alınması ve aldırılmasının, bu mücadelenin planlanmasının esas sorumluluğu devlete ait olmalıdır.

Eylül ayı ile birlikte okulların açılacağı ifade ediliyor. Bilim insanları okullarımızda çocuklarımızın Pandemiye karşı korunmaları konusunda kaygılarını ifade ediyorlar. Ama okullarda Pandemiye karşı nasıl bir mücadele proğramı oluşturulacağı konusunda kafalar karışık. Ayrıca Epidemiyologlar, sonbaharla birlikte benzer karekterde İnfluenza (grip) salgınının da COVID19 Pandemisine eklenebileceğini ifade ediyorlar. Okullarda, bir hastalık salgınına karşı, sağlık ve güvenlik hizmeti olmadan, salgının önlenmesinin mümkün olmadığı ortadadır.

Çocuklarımızı ve gençlerimizi eğitmek, geleceğe hazırlamak için görevlendirdiğimiz eğitimcilerimiz, COVID 19 Pandemisine ve sonbaharda buna ilave olması muhtemel grip salgınına karşı mücadelede, Hekimlerin, Sağlık Çalışanlarının ve İş Güvenliği Uzmanlarının desteğinden yoksun bırakılmamalıdır. COVID 19 Pandemisi nedeniyle açılıp, açılmaması dahi tartışılan eğitim kurumlarımız, Sağlık ve Güvenlik hizmeti sağlanamazsa salgın hastalıklara açık hale gelecektir. Çocuklarımızı ve gençlerimizi bu risklerle karşı karşıya bırakmadan, hemen şimdiden harekete geçilmeli, tatil döneminde bu mücadelenin planları da yapılmalıdır.

50’nin altında işçi çalıştıran işyerleri de, sağlık ve güvenlik hizmetlerinden yoksun bırakıldığı takdirde COVID 19 virüslerinin ve birçok hastalık etkenlerinin yayılabilmesi için ideal bir ortam oluşturarak, toplum sağlığı için bir tehdit haline gelecektir.

İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HİZMETLERİ İŞYERİ HEKİMLERİ VE İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARI TARAFINDAN VERİLMELİDİR

Ayrıca bu kamu kurumları ve 50’nin altında işçi çalıştıran az tehlikeli işyerleri, çalışanlarının, biyolojik risklerinin yanı sıra, ergonomik, fiziksel, kimyasal, psikososyal risk etmenlerine karşı da korunabilmesi ve iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenebilmesi açısında da bütünlüklü bir kapsamla, İşçi Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerine ihtiyaç duymaktadır.

Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kamu kurumları ve 50’nin altında işçi çalıştıran az tehlikeli işyerlerine, işveren vekillerinin İşçi Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerini üstlenmesi uygulamasından vazgeçmelidir. Pandemi nedeniyle, bu küçük işyerleri ekonomik zorluklar içerisinde ise, devlet kamusal sorumluluğunu göstererek, bu işyerlerine destek vermelidir. Ama, İşçi Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerinden vazgeçmemelidir.

İşçilerin Sağlık ve Güvenlik hakkı, temel bir insanlık hakkıdır. Kamu ya da özel hiçbir işyerinin hiçbir çalışanı bu hakkın hayata geçirilmesinin olmazsa olmazı olan İşyeri Hekimliği ve İş Güvenliği Uzmanı hizmetinden mahrum bırakılmamalıdır.

Salgın bir hastalığa karşı mücadele, sağlık ve güvenlik hizmeti olmadan yürütülemez!

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞYERİ HEKİMLİĞİ KOLU