‘Aile Yılı’ değil: ‘Gözden Çıkarılanlar Çağı’ - Murat Çakır ve Özgül Kaptan ile söyleşi

Yenigün Gazetesi'nden Nurcan Etik'in aktardığına göre, 2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan eden iktidar, peş peşe “Aile Yılı” politikalarıyla ilgili uygulamalarını açıklıyor. On yıllardır “En az 3 çocuk isteyen” Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Aile Yılı” ile ilgili açıklamalarında doğurganlık oranı ve nüfus artış hızının alarm verdiğini belirterek, “Türkiye, genç ve nitelikli nüfus bakımından, üzülerek söylüyorum, kan kaybetmektedir” diyor. Ancak TÜİK verilerine göre bile ülkede milyonlarca genç işsiz bulunurken yurt dışına çıkan genç sayısı da son zamanlarda gittikçe artıyor. Öte yandan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, sadece 2024 yılında en az 395 genç ve 71 çocuk işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini verilerle paylaşıyor. Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü Özgül Kaptan ise kadınlara, ataerkil ve kapitalist sistemin işbirliği ile “kuluçka makinesi” rolünün iktidar tarafından açıkça ve “övgüyle” yapıştırıldığını vurguluyor.

‘ÇOCUK VE YAŞLI NÜFUSUNDA İŞÇİLEŞME GENİŞLETİLİYOR’
İktidarın MESEM, evliliğe teşvik uygulamaları ile Aile Yılı politikalarının birbirinden bağımsız olmadığını vurgulayan İSİG Meclisi Temsilcisi Murat Çakır, bu politikaların temelinde ucuz işgücü ihtiyacını karşılamak olduğunu belirtti. “Türkiye'nin uluslararası iş bölümünde ülke olarak yerimiz Avrupa Birliği'ne ucuz işçilik ihracı” diyen Çakır, metal sektörü başta olmak üzere tüm üretimin ihracata dayalı yapıldığının altını çizdi. Türkiye'ye yabancı sermayenin gelme nedenlerine dikkat çeken Çakır, “Ülkenin benzer ülkeler içinde kısmen daha nitelikli olmasının yanında esas olarak ucuz işgücü nedeniyle geliyor” dedi. “Bu noktada nüfus gruplarında işçileşmeyi genişletmeye çalışıyorlar” ifadelerini kullanan Çakır, “İlk olarak, özellikle son dönemlerde 55-60 ve hatta 70 yaş üstü işçi ölümlerini çok daha sık görmeye başladık. Bu ölümleri daha sık görmeye başladıysak, bu yaş grubunda çalışanların sayısının arttığının işaretidir. Aynı durum gençler ve çocuklar için de geçerli” diye vurguladı. Bunun en net örneğinin MESEM uygulamasıyla açığa çıktığını belirten Çakır, MESEM’in 12 yaşa kadar indirilmesiyle, 18 yaş altı grubun aktif olarak işgücüne dâhil edildiğinin altını çizdi. “Böyle olunca, çocukların mesleki eğitim almasının yerine, işçi olarak çalıştırılmaya başlandığını görüyoruz” diyen Çakır, MESEM kapsamında çocukların 1 gün okula 4 gün iş yerine gittiğini, iş yerinde ustasını gözlemleyerek öğrenen bir çırak gibi değil bizzat iş başına geçirildiğini, fiili olarak doğrudan çalıştırıldığını vurguladı. Öte yandan farklı kademelere dönüştürülse de asgari ücretin 3’te 1’i maaş verildiğini belirten Çakır, “Sanayiye ucuz da değil, bedavaya işçi veriliyor, patron para vermiyor çünkü” dedi.

Bu noktada 2025 yılının “Aile Yılı” ilân edilmesinin arkasında yatan nedene işaret eden Çakır, “Bir yandan yaşlı ve çocuk nüfusunda işçileşme yukarıda bahsettiğimiz gibi genişletilirken, bir yandan da daha çok çocuk olması gerekiyor ki, sermayeye daha ucuza işgücü sağlansın, MESEM ya da benzeri uygulamalara daha çok nüfus gelsin, daha çok bedavaya çalışan olsun. Devletin belli kutsallarıyla, aile kavramını vb. kullanarak gizlemeye çalıştığı gerçeklik ne yazık ki bu” ifadelerini kullandı. Çakır, “Aile Yılı” benzeri politikaların toplumda iktidar ve sermaye ilişkisi tarafından “gözden çıkarılanların” yerini dolduracak “yeni gözden çıkarılacaklar” yaratmak olduğunun altını çizdi.

Bir avuç azınlığın imparatorluğu!
“Aile Yılı” ilân edilmesinin ardında gittikçe düşen doğurganlık oranlarının devleti endişelendirmesi de bulunuyor. Ancak nüfus piramitlerinden de bilindiği üzere, doğurganlık oranı düştükçe ülkenin gelişmişlik seviyesinde artış yaşanması beklenirken, Türkiye’de hem ekonomik hem toplumsal krizin derinleşmesi büyük bir çelişki barındırıyor. Bu çelişkiyi değerlendiren Çakır, “Ülke maddi olarak büyüyor ancak eşitsizlik o kadar anlayamadığımız ölçüde derinleşti ki, bu zenginlik çok az bir grubun elinde. Türkiye’nin kazandıkları, çok küçük bir azınlığa öyle derecelerde aktarıldı ki, bizlere kamusal kaynaklar, istihdam olanakları, sosyal kültürel faaliyetlerin artırılması ve erişimin kolaylaştırılması, sosyal güvence veya insanı insan yapan değerlerin yaratılması açısından hiçbir şekilde yansımadı” dedi. Bu nedenle nüfus biliminde de yeni gerçekliklerin ortaya çıktığını belirten Çakır, “Son yıllarda tarihte görmediğimiz bir kaynak aktarımı oldu. Toplumun değer atfettiği aile gibi kavramlara işaret ederek politikalar üretmeye çalışmanın en temelinde, bir avuç azınlığa verilen bu kaynak aktarımının sürekliliğini sağlamak bulunuyor” açıklamalarında bulundu.

‘TÜRKİYE’YE KÖTÜLÜK YAPIYORLAR’
“Aile Yılı” politikalarıyla kadınların “birer kuluçkaya” çevrilmek istendiğini vurgulayan ve “İnanılmaz öfkeliyiz” diyerek iktidarı sert bir dille eleştiren EŞİK Platformu Gönüllüsü Özgül Kaptan, “3 çocuk için verilen teşvikler tamamen kadınların işgücünden kopmasını sağlamaya dönük. Çünkü bu çok uzun bir süre ve o sürenin ardından kadınlar işgücüne dönemiyor. 4 kadından biri evlenince istihdamdan ayrılıyor” dedi. Hükümetin kadın istihdamını artırmak için politikalar geliştirmesi ve bakım konusunun kadının “görevi” olmaktan çıkarmak yerine tam tersi politikalar geliştirdiğini vurgulayan Kaptan, “Bakımın kadının görevi olmasını pekiştirmeye çalışıyorlar. Çok açık şekilde ataerkil ve kapitalist sistemin el ele yürüttüğü, kadını bakım rolüne hapsetme eylemini görüyoruz” ifadelerini kullandı. Bu uygulamaların toplumsal cinsiyet eşitliğine açıkça aykırı olduğunun altını çizen Kaptan, “İktidar bunu açıkça yapmakla kalmıyor bir de övünerek yapıyor. Toplumu, uzun yıllardır toplumsal cinsiyet eşitliğinden uzaklaştırdılar ve örneğin sokak röportajları yapılsa bu politikaların desteklendiğini görebiliriz” dedi. Kadın istihdamına bir eşitlik meselesi olarak bakılmadığına dikkat çeken Kaptan, “Bu istihdam mecburiyetten, yoksulluktan, kadının ev ekonomisine katkısı olarak bakılıyor. Kadının erkekle kendini veya ailesini geçim görevi üstlenebilecek, meta, bilgi ve katkı üretebilecek bir varlık olarak görmüyor sistem. Bu cinsiyet eşitsizliğinin en derin halkası. Bu en derin halkayı kalınlaştırarak Türkiye’ye çok büyük bir kötülük yapmaktalar” dedi.

‘KULUÇKA MAKİNESİ’ POLİTİKALAR
Nüfus oranlarının düştüğünü belirten Kaptan, “Ancak bunun etkileri günümüzde yaşanmıyor. Sanki şu an yaşanıyormuş gibi, nüfus yaşlanıyor diyerek panik yaratmak son derece yanlış ve bu paniğin faturasını kadınlara çıkartmak korkunç bir fikir. Kimse ses çıkarmıyor ve kadınlara sistemin dayattığı “kuluçka makinesi” rolünü açıkça savunuyorlar” ifadelerini kullandı. Aile politikaları sorununun yeni bir sorun olmadığına da değinen Kaptan, “AKP iktidarı boyunca kaç kreş açmış?” diye sorarken, “Yaşlı ve hasta bakımı ile ilgili kadınlara üç kuruş para vererek evlere kapattı. Bunu da oya dönüştürdü” diye konuştu.

‘HANGİ AİLEYİ KORUYORSUN?’
“İktidar nüfusumuz azalıyor çığırtkanlığı yapacağına elindeki milyonlarca genç işsiz insana istihdam yaratsın. Önce elindeki genç nüfusun doğru yetişmesini sağla, MEB’in haline bakalım, MESEM adı altında kaç çocuk işçi çalıştırılıyor” diyen Kaptan, “Sen aileyi neyle koruyorsun, çocuklar iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor, kadın cinayetlerini önleyemiyorsun, bu insanların ailesi yok mu? O çocuklar da o kadınlar da birer aile üyesi değil miydi, hangi aileyi koruyorsun” diyerek tepki gösterdi. Kaptan son olarak, “Her şeye çok öfkeliyiz, bizi aile düşmanı olarak ilan etmelerine daha da öfkeliyiz, asıl aile dostu biziz” ifadelerini kullandı.

Nurcan Etik / Gazete Yenigün