Yastan Mücadeleye İş Cinayetleri: Neden Hep Biz Öldük? - Eylem Can

Dünyada onlarca ülkede resmi anma ve yas günü olan 28 Nisan, ülkemizde, bütün çabalara rağmen resmi anma ve yas günü ilan edilemedi. İş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden ailelerin bir araya gelmesiyle oluşan Adalet Arayan İşçi Aileleri, 2013’ten beri salon toplantıları yaparak, imza toplayarak, yürüyüşler örgütleyerek, ayrım göstermeden bütün siyasi partileri Meclis’te ziyaret ederek 28 Nisan’ın resmi anma ve yas günü olması için çaba gösterdiler.

Meclis macerası iş cinayetlerine duyarlılıklarıyla bilinen milletvekillerinin resmi anma ve yas günü ilan edilmesine dair kanun teklifi sunmaları ve hükümetin bu teklifi reddetmesiyle sonuçlandı. Böylece ülkemizde her yıl binlerce işçi çalışırken öldüğü hâlde, işçilerin bir gün olsun anılmaya değer görülmediği devletin her kademesinin sessiz iş birliğiyle onaylandı.

1 Mayıs da 2009’da resmi tatil ilan edilmesine, Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul edilmesine rağmen 2013’ten beri Taksim işçi ve emekçilere kapalı. Kent suçu olarak mimlenen, suç mahalleri olan miting alanlarında, işçilerin, sendika yetkililerinin podyumda endam göstermesine indirgenen sendika mitinglerine izin verilirken yıllardır 1 Mayıs’ta Taksim’de olmayı, her şeyden önce 1 Mayıs 1977’de kaybettiğimiz canlarımıza bir vefa borcu olarak gören kitlelere Taksim’de 1 Mayıs yasak! Taksim’e çıkma iradesini gösteren yapılar, örgütler, partiler, öğrenciler, işçiler ve farklı dünya görüşünden insanlarsa kriminalize edilerek 1 Mayıs alanı Taksim’den vazgeçirilmeye çalışıyor.

1 Mayıs alanı olan Taksim, yasak, kolluk kuvvetleri, şiddet ve gözaltılar gölgesinde mücadelenin büyütüldüğü bir mekân olarak karşımıza çıkıyor. 2025 1 Mayıs’ı da sendikalar nezdinde “Taksim iradesine sahip çıkılarak” Kadıköy’de kutlanıyor! İşçi sınıfı “sendikalar” ve işçi sınıfı olarak bölünmüş hâlde 1 Mayıs’a hazırlanıyor.

Ülkemizde her yıl binlerce işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2024’te en az 1897 işçi, 2025’in ilk üç ayında en az 447 işçi çalışırken hayatını kaybetti. Kayıtlara geçen iş cinayetleri maalesef gerçeğin çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre bile her yıl meslek hastalığı nedeniyle ölen işçi sayısı, akut iş cinayetlerinde ölen, yani bahsettiğimiz korkunç boyutlara varan iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilerin en az altı katına ulaşıyor. Bu işçiler kimlerdir, nerelerde, nasıl ölmüşlerdir, kayıtlara bile geçemeyen hayalet ölümleri, ölü canları temsil ediyor. Sessiz sedasız ve kimsesiz aramızdan ayrılıyorlar.

İşçiler alınmayan işçi sağlığı iş güvenliği önlemleri nedeniyle yüksekten düşerek, zehirlenerek, üstlerine düşen ağırlıklar altında ezilerek, makinelere sıkışarak, yollara savrularak, patlamalarda, göçüklerde, birer birer, onar onar ölüyor. Atanamadığı, iş bulamadığı, geleceği mülakatlarla çalındığı için intihar edenleri, uğradıkları mobbing nedeniyle kalp krizi, beyin kanaması geçirenleri, işçi ve işçi adaylarını da ekleyin bu tabloya.

Gelelim çocuklarımıza. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; 2024’te Türkiye nüfusunun yüzde 25,5’ini 0-17 yaş grubundaki çocuklar oluşturdu. Hanehalkı işgücü araştırması 2024 yılı sonuçlarına göre 2020’de yüzde 16,2 olan 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı yüzde 24,9’e yükseldi. Yani her dört çocuktan biri işçi olarak çalışıyor.

2024’te 15-17 yaş grubunda 3 milyon 894 bin çocuk bulunurken, bu çocukların 970 bini kayıtlı işçi olarak çalışıyor. Buna ek olarak 504 bin çocuk da mesleki eğitim merkezleri (MESEM) kapsamında patronlara çalışıyor. Böylece çocuk işçi sayısı 1 milyon 474 bine ulaşıyor.

TÜİK raporlarının açıklamayı atladığı nokta ise bu çocukların kaçının iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği. İSİG Meclisi verilerine göre 2024’te en az 71 çocuk çalışırken öldü. Meclis 2025 yılını “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı hâline getirmeliyiz” diyor. Son on iki yılda en az 742 çocuk çalışırken hayatını kaybetti, 2025’te en az 20 çocuk öldü. Durum bu kadar vahim!

Gerekli önlemler alınmadığı, denetlemeler yapılmadığı, çalışma barışı sağlanamadığı için işçiler ya çalışırken ölüyor ya insani hiçbir koşulu sağlayamayan işlere boyun eğip evlerine bir lokma ekmek götürmeye razı oluyor ya da iş bulmaktan bile ümidini keserek ölüyor. İşçiler uzunca bir süredir iş ve ölümün, açlık ve açlıktan hâllice bir tokluğun birlikte anıldığı bir sırat köprüsünde yürüyor.

Oyun çağındaki çocukların bile vahşi sistemde her gün sömürü, kaza ve ölümle burun buruna olduğu çıplak ve acı bir gerçeklik karşımızda duruyor. Bu vahim tablonun değişmesi için İSİG Meclisi, Bağımsız Maden İşçileri Sendikası, Limter İş, İnşaat İşçileri Sendikası gibi yapı ve sendikalar mücadele ediyor. Adalet Arayan İşçi Aileleri de 2008’den beri bu mücadelenin önemli bir parçası.

Yıllardır Adalet Arayan İşçi Aileleri ile birlikte yürüttüğümüz mücadelede iş cinayetlerini sadece hukuki boyutuyla ele almadık. Evet, adalet penceresinden bakıldığında davaların hukuk zemininde yürütülmesi elzem. Aileler adaleti sağlayabilmek için birlikte hareket ederek davalarını takip ettiler. “Başka iş cinayetleri olmasın”, “Bizim yaşadıklarımızı başka işçi yakınları yaşamasın”, “İşçiler çalışırken ölmesin” diyen aileler, hukuki yaptırımın iş cinayetlerini önleyebileceğini, bütün sorumlular yargılanırsa ne patronların işçileri bozuk para gibi harcayabileceğinin ne de kamu görevlilerinin işlerini savsaklayacaklarının farkında olarak sürdürdüler hukuki mücadeleyi. Bu mücadelenin çeşitli kazanımları olsa da, cezasızlık ve yıllara yayılan yargılama süreçleriyle bir nevi adaleti arayanların cezalandırıldığı süreç bugün devam ediyor. Aileler hâlâ adalet arıyor!

Hukuki mücadelenin yanı sıra, sesleri, nefesleri, güçleri yettiği ölçüde aileler, iş cinayetlerini gündemde tutmaya, ölen işçileri unutturmamaya, başka işçilerin ölen işçi hanesine yazılmaması için de mücadele ettiler ve etmeye devam ediyorlar. Bu noktada 28 Nisan, Adalet Arayan İşçi Aileleri için önem arz eden bir tarih.

1984’te Kanada Kamu Çalışanları Sendikası (CUPE) sendika bazında; 1985’te Kanada Sendikalar Konfederasyonu ülke bazında tek taraflı olarak 28 Nisan’ı ulusal yas günü ilan etti. Bu günü seçme nedenleri, 28 Nisan 1914’ün Kanada’da ilk defa patronların “iş kazaları”nı tazmin etmesine dair kapsamlı bir mevzuatın kabul edildiği, “iş kazaları”ndaki patron sorumluluğunun hukuken tescil edildiği gün olması. 1970’te Amerikan Emek Federasyonu ve Endüstriyel Örgütler Kongresi (AFL-CIO), 28 Nisan’ı çalışırken hayatını kaybeden bütün işçiler için anma günü ilan etti. ABD Kongresi’nden kapsamlı bir İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası geçirilince devlet işçi sağlığının bir kamu sorunu olduğunu sembolik de olsa kabul etmiş oldu.

1989’da ABD’de, 1991’de Kanada’da, 1992’de İngiltere’de resmi yas günü olarak tanınan 28 Nisan’ı, 2001’de Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) “Dünya Çalışma Güvenliği ve Sağlığı Günü” ilan etti. 2017 itibarıyla ABD, Arjantin, Avustralya, Belçika, Bermuda, Birleşik Krallık / İngiltere, Brezilya, Cebelitarık, Danimarka, Dominik Cumhuriyeti, İspanya, Japonya, Kanada, Lüksemburg, Malawi, Moldova, Panama, Peru, Portekiz, Tayland, Tayvan, Ukrayna ve Zambiya’da resmî yas günü olarak kabul edildi. Bangladeş, Benin, Çek Cumhuriyeti, Filistin, Finlandiya, Macaristan, Malezya, Malta, Nepal, Romanya, Singapur ve Yeni Zelanda’da sendikalar bazında anma günü yapılıyor, devletlerinin bu günü resmî yas günü ilan etmesi için kampanyalar düzenliyorlar.

2008’den beri hiçbir işçi çalışırken ölmesin diye mücadele eden Adalet Arayan İşçi Aileleri, 2013’ten beri yürüyüşler, salon etkinlikleri düzenleyerek 28 Nisan’ın Türkiye’de de İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü ilan edilmesini talep ediyor. Unutmabeni çiçeğini sembol olarak kullanıyorlar.

28 Nisan dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Nisan ayına yayılan çeşitli etkinliklerle gündeme getiriliyor. 28 Nisan sadece bir Anma ve Yas Günü değil. Dünyanın her yerinde ekmeğini kazanmak için çalışmak zorunda olan bizler, adını bile bilmediğimiz işçilerle, aramızda sınırlar, devletler, hükümetler olsa da, aynı büyük ailenin, işçi sınıfının mensupları olduğumuz için, farklı dillerde aynı sloganı hep birlikte haykırıyoruz:

“Ölenleri an, kalanlar için mücadele et!”, “Çalışırken ölmek istemiyoruz!”

Bu sloganlar 28 Nisan ile 1 Mayıs’ı birbirine bağlıyor. İşçilerin en temel mücadele alanı çalışırken ölmemek, çünkü ölen bir işçinin varoluş koşulları ortadan kalkıyor. Ancak ölen işçiler ardında kalanların mücadelesiyle gündemde kalabiliyor. 1 Mayıs’taysa en temelde daha insani çalışma koşulları için mücadele ediliyor. Bu nedenle diyoruz ki “Yası tutulamayan işçi için mücadele edilemez!” ve “hakları için mücadele edildiği için işçiler ölmez!” 28 Nisan ve 1 Mayıs kadim kardeşliği bu bağ üstünden şekilleniyor.

28 Nisan vesilesiyle, bu ayın mücadele ayı olması nedeniyle, ölen işçileri unutmamak, hep hatırlatmak, başka işçiler ölmesin diye mücadele etme anlayışımız ışığında 22 Nisan 2025 Salı günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beyoğlu Sineması’nda, Fatih Pınar’ın yönetmeni olduğu Kaza Değil Cinayet belgeselimizi birlikte izlemeye, ardından yapacağımız “Yastan Mücadeleye İş Cinayetleri Söyleşisi”sine sizleri de davet ediyoruz.

Kaza Değil Cinayet belgeseli, iş cinayetlerine karşı Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin verdikleri mücadelelerden kesitler sunuyor. İş cinayetleri gerçeğinin hiç unutulmamasını, hep hatırlanmasını isteyen ailelerin mücadelesinin özellikle 2019’da geldiği aşamanın gözler önüne serildiği belgeselde, arşiv görüntülerinden de yararlanarak bellekler tazeleniyor. Belgeselin merkezinde işçilerin göz göre göre öldüğü, gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınsaydı hiçbirinin ölmeyeceği çıplak gerçeği duruyor. Bu nedenle işçilerin ölümü “Kaza değil, cinayet!” olarak nitelendiriliyor.

Sokakta, yakınlarını kaybettikleri cinayet mahallerinde, adliyelerde susturulmaya çalışılsalar da mücadele etmeye devam eden aileler, “Yası tutulmayan işçiler için mücadele verilemez” diyerek ölenleri anmaya, yaşayanlar için mücadele etmeye çağırıyor.

28 Nisan’dan 1 Mayıs’a uzanan bu süreçte diyoruz ki “Neden hep biz öldük?” Ölen bir tek patron hatırlıyor musunuz? Soma Madeni Faciası’nın duruşma günü yaklaşırken, patronların 301 kez öldüğü bir tane vaka aklınıza geliyor mu? Neden hep bize ölmek, patronlara emeğimizin üstünden şaşaa sürmek düşüyor? Bu paylaşımda temelde olan yanlışlığı görerek ne yapabiliriz? Bizler, şairden de aldığımız destekle diyoruz ki “bir şeyler var değiştirmemiz gereken / önce acılardan başlanacak”!

Belgesel künyesi:

Kaza Değil Cinayet, 2019
Video: 40’
Yönetmen: Fatih Pınar
Kurgu: Burcu Kolbay ve Fatih Pınar
Ortak yapımcı: Bergen Assembly 2019

Söyleşi künyesi:

“Yastan Mücadeleye İş Cinayetleri”
Fatih Pınar, Aslı Odman, Eylem Can, Kemal Emir
Moderatör: Mustafa Ünlü

T24