Medyatik bağış fiyaskosu... - Nihal Kemaloğlu

Japonların Van depremzedeleri için zarfa koyup gizlice görünmeden Türk Büyükelçiliği'ne bıraktıkları yardımlara karşılık ülkemizde medya kuruluşlarının düzenlediği 'bağıra bağıra bağış' kampanyasının gösterişli hasılatı ekranlarda kaldı. 
Medyanın 'Van İçin Tek Yürek' kampanyalarında toplandığı açıklanan 127 milyon lira bağış, bir hafta sonra 27.8 milyon lirada donmuş gözüküyordu.
100 milyon liralık 'duygusal ajitasyonumuz' yerine ulaşmamıştı.
Dolayısıyla piyasa ilişkilerinin daimi bezirganlığını yapan medyanın 'var mı artıran yardımı' canhıraşlığıyla örgütlediği kampanya, yaldızları ve yıldızlarıyla reytingli bir gösteriye dönüşmüştü.
Birkaç kat atılan 'toplumsal dayanışma' cilasının altından çıka çıka Van depremini nasıl bir PR başarısına tahvil ettik tecrübesi çıkmıştı. Ekranlardaki 'hayırsever resmigeçidine' katılan firmalar, patronlar, CEO'lar vaat ettikleri milyon liraları 'kasım kasım' ifade etmişler, sunucular ve alt yazılarla 'isimleri ve şirket adları' defalarca yinelenmişti.
Hatta ilköğretim okulunda okuyan küçük kız, okulunun Van depremi için 'yardım paketini' açıklayıp bir çırpıda da CEO'nun ismini geçirip teşekkür bile etmişti.
Sosyal hakların anayasanın teminatından çıkartılıp piyasalara dahil edilip 'hamiyetperver' şirketlerin, belediyelerin, vakıfların inisiyatifine geçirilmesinde etkin aktör medya, yine üzerine düşeni yapmıştı...
Sosyal hakların yerini alan sosyal projeler, sosyal yardımlar ve duyarlılıkların popülizm ve hamasetle takdimi 'hayırseverliği' PR yatırımına dönüştürmek de medyanın başat işlevlerinden olmuştu...

HAYIR HASENATÇI ÖZEL SEKTÖR         
Kampanyaya 'büyük bağışlar' ileten hayır-hasenat yapan özel sektörün çoğu elbette aşina isimlerdi.
Mesela işletmesinde çalıştırdığı işçilerin kanını üst düzey siyanürle doldurup, sonra sendikalı oldu diye işten çıkaran, yeri göğü siyanürlemesini ortaya çıkaran Çevre Mühendisleri Odası'na dava açan firmamız gibi...
Ya da Gerze'de termik santral kurmak için ithal kömürlü termik santralının boğacağı yerel halkın tepkisi üzerine çevik kuvvet ya da jandarmayı halkın üzerine sürüp gözaltına aldıran, göz açtırtmayan 'çevre felaketi' yatırımcısı gibi.
Ya da HES projelerini teker teker toplayarak 'dereleri etrafında yaşayan insanlarla öğüterek' ülkenin en büyük HES tekeli olacak enerji devi gibi.
Veya 1999 öncesi sanki mühendislik bilimleri, zemin ve statik etütleri yokmuş gibi bütün inşaatları 'çürük' ilan eden inşaat sektörümüzün 'yapıcı/yıkıcı' medyatik patronları gibi. Muhakkak ki emniyet güçlerince fabrika sınırlarına sokulmayan sendikalı emekçileri, iskelesi çürük emniyet kemersiz inşaatlardan düşüp ölen işçileri, kanında ömür boyu siyanürle gezecek çalışanları, cesetleri göçük altında aylarca kalan madencileri böylesi bir felakete hassasiyet üretirken 'unutmalıydık'. 
Derelerden, meyve bahçelerinden, Gerze'deki gözaltından, kayıtdışı 'ucuz' emekten, sendika düşmanlığından bahsetmenin yeri ve zamanı değildi.
Şimdi ekranlarda bangır bangır 'hayırseverlik' yapılıyordu, sosyal 'imaj' parlatılıp, toplumsal duyarlılık PR çalışması bitmek üzereydi.