Pergel sensin Ali Bulaç -Tuba Güneş

Tartışma yaratsın; ben de söylüyorum, hem de ‘seviyesizleşiyorum’: Pergel sensin Ali Bulaç! Bir ayağınla sermaye düzenine saplanmışsın, diğer ayağınla çizdiğin kadın düşmanı-İslamcı-gerici çemberle onu çevreliyorsun

Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, son günlerde yeniden yoğunlaştığı kadın ve İslam meselesinde sermayeyi bile karşısına almış görünüyor.

Ali Bulaç 12 Aralık tarihli yazısında “Kadının yeri evidir” klişesini başka kelimelerle söyleyince, yazıyı basılmak üzere sevinçle gazetesine göndermiştir eminim. Bulaç ‘pergel gibidir kadın’ demiş. Kadının sağ ayağı, sabitkadem evindeymiş de sol ayağıyla her yere gidermiş. Ne müthiş buluş! İlgi çeker, tartışma da yaratır bu, demiş, başlığına da koymuş hararetle: “Kadın, pergel gibi!”

Tartışma yaratsın; ben de söylüyorum, hem de ‘seviyesizleşiyorum’: Pergel sensin Ali Bulaç! Bir ayağınla sermaye düzenine saplanmışsın, diğer ayağınla çizdiğin kadın düşmanı-İslamcı-gerici çemberle onu çevreliyorsun. Ancak çizebileceğin çapı en büyük daireyle sınırlısın, milim ötesine geçemezsin. Kişisel algılama. Sana diyorum, cümle İslamcı muhafazakârlar anlasın.

Yeri gelmişken, Bulaç kendisine muhafazakâr denmesinden rahatsız oluyormuş, aynı yazıda öyle anlatıyor. Örf hukukunun savunusunu yaparken, gerçek bir muhafazakâra yakışır biçimde neoliberalizmin kadın emeği sömürüsüne dayandığını fark edemeyiz sanıyor. Ama yanılıyor. Görmüyor muyuz ki anlattığı o örf hukuku, kadını evde, parça başı iş yapmaya, güvencesiz çalışmaya iten neoliberal sistemle ne çok benzeşiyor. Demem o ki söylemekten utanma, çekinme, tipik bir muhafazakârsın sen Ali Bulaç.

Velhasıl Bulaç demiş ki “...Kapitalist piyasa ekonomisi ise kadını iki ayağıyla ‘evin dışına’ çıkarıp sömürü nesnesi haline getiriyor. Tüpten çıkan macun gibi bir daha geri dönmüyor; bu ise ailenin ve toplumsal hayatın çözülmesine yol açıyor. Kadın evden çıkınca, tümüyle özgürleşmiyor; çoğu yine erkek olan patronların, âmirlerin, müdürlerin denetimi altına giriyor.”

Kadının yanında, sermayenin karşısında izlenimi yaratırken Bulaç, asıl niyetini cümlenin ardında belli ediyor: Kadın çalışmak için dışarı çıkıyor. Eyvah! Koşun, aile çözülüyor! Cümlenin devamına bile lüzum yok. Derdinin söylediği gibi kadının özgürleşmesi olmadığını “Eşitlikten pozitif ayrımcılığa” yazısından da hatırlıyoruz: “Kadınlık durumu dolayısıyla bir işi ve statüyü ele geçiren kadınlar idareden iktisadi hayata, eğitimden hizmet sektörüne kadar her alanda kalite düşüşüne sebep olacaklardır.”

Bulaç şimdi de demiş ki; “Kadının iktisadi ve ticari hayata katılması asli değil, arızidir.” Kadının asli yerinin evi olduğunu vurgulayan Bulaç’ın son yazı dizisi, kadının toplumsal cinsiyete dayalı ev içi görevlerini aksatmadan ucuz ve esnek iş gücü olarak çalıştırılmasını meşru gösteriyor. Kadınlar bir yandan ücretsiz ev işçisi olarak çalışacaklar, ihtiyaç duyulduğunda pergelin o sol ayağıyla piyasaya ucuz iş gücü olacaklar. Yani yaşamlarının her anında sermaye düzenine hizmet edecekler. Tabii ki asli görevleri olmayan işler için sendikalaşma, güvence, parasız, nitelikli kreş talepleri ile başa bela olmayacaklar. Hamilelik, doğum izni, süt izni gibi sıkıntılar da çıkarmamış olacaklar. Tam da sermayenin istediği gibi, öyle değil mi Ali Bulaç?

Bulaç’ın söylediği gibi “Kadın evden çıkınca tümüyle özgürleşmiyor” ama zaten kadınlar için çalışma hakkı talebi yukarıda saydığım gibi taleplerle birlikte anlamlı. Bulaç da tüm bunları teşhis etmişe benziyor. Kadınların her talebi için ayrı bir yazı kaleme alarak, onları esnek çalışmaya ve eve razı olmaya çağırıyor. Bir yazısında “Kreş eken huzur evi biçer” diyor, bir yazısında “Birer eşit özne olarak toplumsal hayata çıkan kadının evle ve annelikle ilişkisinin kesilmesiyle nüfusta meydana gelen gerileme nedeniyle zarar görüldüğünü” söylüyor.

Bulaç’ın telaşla bu işi kendisine dert edinmesi, öbür taraftan neoliberal İslamcı sentezin kadın sorununa dair krizine işaret ediyor. Çünkü çalışan kadınlar, kadınların bir şeyler talep etmesi meselesi, İslamcı harekete “burnunu sokan” İslamcı feministleri de başlarına bela ediyor.

Ali Bulaç, yeni bir şey söylemese de bize aynı tartışmayı yineleme zorunluluğu doğuyor. Biz kadınlar çalışmak istiyoruz ama güvence, sendika, kreş talebiyle birlikte yükseltiyoruz bu talebi. Aklımızda ocaktaki yemek, beşikteki bebek, döşekteki yaşlılar olmadan, nitelikli işlerde çalışmak istiyoruz. Sermayenin ihtiyaçlarına göre hareket etmeden çalışmak istiyoruz. Eşit işte, eşit ücretle çalışmak istiyoruz. Üstelik Ali Bulaç’tan medet ummuyoruz. Talep ediyoruz dediysek, yeni bir dünya kuracağımız iddiasından, yoksa Ali Bulaçlar lütfetsin diye değil.