“Kasnağından fırlayan kayışa
kaptırdın mı kolunu Alişim!
Daha dün öğle paydosundan önce
Zilelinin gitti ayakları,
Yazıldı onun da raporu:
“İhmalden!”
Gidenler gitti Alişim,
Boş kaldı ceketin sağ kolu...”
(Rıfat Ilgaz)
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı'na göre “Anadolu’ya rol model olan” Gaziantep sanayisinde işçilere düşen ‘rol’, eğer henüz bir iş cinayetine kurban gitmemiş veya bir uzvunu kaybetmemişse, köle gibi çalışmak ve sefalet içinde yaşamak.
Gaziantepli patronlar, 2022 yılında 10 milyar 523 milyon dolarlık ihracat rakamına ulaştı. Bu rakam 68 ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasından fazla. Peki bu kadar üreten, patronları bu kadar kazanan, sanayisi bu kadar hızlı büyüyen bir kentin işçileri bu baş döndüren büyümeden ne pay alıyorlar? Bu ihracat ve büyüme rekorlarından işçilerin payına düşen, reel olarak sürekli eriyen ücretler, gasbedilen haklar, sefalet koşullarında bir yaşam, kölece çalışma koşulları ve parçalanan eller, kopan parmaklar, yiten hayatlar…
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, geçtiğimiz günlerde son on yılı kapsayan ‘Gaziantep iş cinayetleri raporu’nu açıkladı. Bu rapora göre, Gaziantep’te son on yılda 427 işçi çalışırken iş cinayetine kurban gitti. Sayılar Türkiye ortalamasının çok üzerinde.
BÜYÜMENİN ARDINDAKİ VAHŞİ ÇALIŞMA DÜZENİ
Gaziantep’in en hızlı büyüyen firmalarından biri de Akınal Tekstil. Saim ve Suat Akınal kardeşlere ait olan Akınal Sentetik Tekstil ve Koza Polyester adlı her iki şirket de İstanbul Sanayi Odasının “500 büyük sanayi kuruluşu” listesinde yer alıyor. Nonwoven kumaş üretiminde dünyanın ilk 20 üreticisi arasında. Çocuk bezi, ıslak mendil, halı altı kumaşı gibi ürünlerin yanı sıra, tekstilden kauçuk ve plastiğe kadar farklı sektörlere ham madde de üreten iki şirket de aynı yerde faaliyet gösteriyor ve kapasite açısından sektörün ikinci büyük tesisine sahip. Bu göz kamaştırıcı büyümenin arkasında ise işçilerin ellerini kollarını biçen vahşi bir çalışma düzeni var.
Gaziantep (OSB) girişinde billboardlarda bir reklam sizi karşılıyor: “El cerrahisi 7/24 yanınızdayız.” Belki daha önce iş kazası geçirmeyen birisi için anlamsız ya da çarpıcı gelmiyor olabilir ama patronlar için ilgi çekici reklamlar bunlar, mağdurlar içinse ürkütücü. Yılda kaç kişi iş kazalarından dolayı uzuv kaybı yaşıyor, buna dair elimizde net bir veri yok. Ama Ali’nin çalıştığı Akınal Sentetik fabrikasında yaşananlar bu oranın yüksek olduğunu gösteriyor.
İş kazalarının yaşandığı Gaziantep OSB'nin girişinde işçileri karşılayan el cerrahisi reklamı. | Fotoğraf: Evrensel
GERÇEK SAYI ÇOK DAHA FAZLA
Ali Zorkuşçu 34 yaşında, evli. 6 ve 7 yaşlarında iki çocuğu var. 8 buçuk yıl çalıştığı Akınal Sentetik’te bu yılın ocak ayında sol elini makinenin tarağına kaptırdı. Eli kurtarılmayarak ampute edildi. Ali son 8 yılda aynı fabrikada aynı şekilde elini kaybeden 9 işçiden sadece biri. Bu 9 kişi sadece Ali’nin tanıdıkları. Yaşananlar ve anlatılanlar, aslında gerçek sayının hiç de az olmadığını gösteriyor. 2017 yılında 21 yaşındaki Halil Tapar adlı genç bir işçi ise sarıcı denen makinenin silindiri arasında sıkışarak hayatını kaybetti. Ali’nin deyimiyle, “Fabrika değil mezbaha burası.”
Akınal’da işçilerin nerdeyse yüzde 80’inin bir şekilde iş kazası geçirdiğini söylüyor Ali: “En basitinden maket bıçağıyla bir yeri kesiliyor ya da parmağı kopuyor.”
Ali Zorkuşçu | Fotoğraf: Evrensel
Ali, son 8 yılda fabrikada yaşanan, bizzat tanık olduğu ve bildiği kazaları şöyle sıralıyor:
Bunlar sadece benim isim isim bildiklerim. Elini kaybeden, sakat kalan çok daha fazla işçi var. Kaza geçirdikten sonra orda çalışmaya devam eden çok sayıda işçi var.”
"AŞIRI İŞ YÜKÜ, FAZLA MESAİ, EĞİTİM VE GÜVENLİK ÖNLEMİ YOK"
Fabrikada 7’li sistem var. Aşırı bir şekilde üretim baskısı olduğunu söyleyen Ali, “Beş dakika hat dursa kıyamet kopar” diyor.
Ali elini kaybettiği iş kazasını pazar mesaisindeyken geçirmiş ve o pazar günü mesaisinden önce de üst üste 28 gün boyunca gece vardiyasında 12 saat çalışmış. Vardiya dönümünün ilk pazar mesaisinde de sol elini kaptırmış.
“Benim elim koptu, hattı temizleyip üretime devam ettiler. El koptuktan sonra hemen güvenlik önlemleri alırlar. Makinede açık bir yer varsa kazadan hemen sonra kapatırlar, o gün içinde bütün güvenlik önlemleri alınır. Sonra yine eski düzen, aynı düzenek, aynı tehlike bir sonraki kurbanını bekliyor” diyen Ali, kaza gününü şöyle anlatıyor:
“Tabii o çalışmanın verdiği yorgunluk vardı, zaten biz kazadan önce dayanamayıp bu çalışma koşullarının ağırlığını kaldıramayacağımızı söyledik. 'Merinos’un yetiştirilmesi gereken siparişleri olduğu için bu hattın çalışması gerekiyor' dediler. Normalde bu hat çalışmaya müsait değildi. Bu hatta çalışmanın imkanı yoktu. O hattın çalışması için tamamen kurulu olması gerekiyordu. Benim iş kazası geçirdiğim bölüm daha yeni yapılmış, her yer toz toprak içerisindeydi. İnşaat içerisinde üretim yapmaya çalışıyorduk, kalıpçılar üzerimizde çalışıyordu. Yaptığımız iş mekanik ekibin elinden geçtikten sonra bizim çalışmamız gerekiyordu, kurulum yapılmadan bizi 12 saat çalıştırdılar. Operatör diye alınan işçilerin büyük çoğunluğu deneyimsizdi, işe girdiklerinde eğitim aldıklarına dair kağıt imzalattırıyorlar. Yeni açılan tesislerde, işçiler deneyim kazansın diye koca makinaları teslim edip öğrenmelerini bekliyorlardı. Böyle olunca de her makine arıza verdiğinde bir iş kazası yaşanıyordu.”
"KAZADAN BİR GÜN ÖNCE İŞLETME ŞEFİNİ UYARDIM AMA ÖNLEM ALMADILAR"
“Diğer arkadaşlarım arasında kalifiye eleman ben olduğum için eksik güvenlik önlemlerini arkadaşlarım bana bildiriyor, ben de yönetime bildiriyordum. Ben iş kazası geçirmeden 24 saat önce işletme şefi Savaş Saraçoğlu’na ve işletme mühendisi Önder Doğan’a bildirmiştim. Buna rağmen müdürler ben makinayı çalıştırayım diye hattı çalıştırmam için gazlıyorlardı. Ben kaza geçirdikten sonra 40 dakika ambulans bekledim. Zaten OSB’de hastane yok. Sol kolumu kendim bağladım ve elim hasar gördü, araç olmadığını söylediler. Hatem Hastanesine gittiğimiz zaman işletme şefi Saraçoğlu ‘Seni en iyi şekilde tedavi edecekler’ dedi. Daha sonra beni başka bir hastaneye sevk ettiler, orada ameliyatım 17 saat sürdü. Bu süreçten sonra beni ne arayan oldu ne soran...”
"HALİL TAPAR’I GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜME GÖNDERDİLER"
İş cinayetine kurban giden 21 yaşındaki Halil Tapar için ise şunları anlatıyor Ali:
“Halil Tapar sadece eliyle kurtulamadı, 21 yaşındaydı. Halil Tapar benim hattımdaydı. Hiçbir eğitimi yoktu ama tarağa verdiler. Sarıcı dediğimiz makinede silindirin arasına sıkıştı. 3-4 aylık bir işçiydi, bir eğitim verilmeden, güvenlik önlemleri alınmadan sırf üretim kesintisiz devam etsin diye kurban ettiler. Makinaların belirli bölümlerinde olması gereken siviçler Halil öldükten 1 buçuk ay sonra takıldı, işçi alımı ve bölümlerde işçi sayısı arttırıldı, iş güvenliği eğitimleri verilmeye başlandı. Ama bir süre sonra yine aynı düzen...”
Halil Tapar | Fotoğraf: İSİG Meclisi
İŞÇİNİN ÖLDÜĞÜ GÜN "BÜYÜTECEK BİR ŞEY YOK, İŞİNİZE BAKIN" DİYEN İK MÜDÜRÜ
Akınal Sentetik’te elini kaybeden bir diğer işçi Mustafa Tomurcuk. 38 yaşında, evli ve 4 çocuğu var. Halil Tapar’ın ölümünden sonra, 2020’de o da elini kaybetmiş. “Gömleğimin düğmelerini bile ilikleyemiyorum. Bir elim yok artık” diyen Tomurcuk, en çok da fabrikadaki vurdumduymazlığa ve işçilerin sessiz kalmasına öfkeli.
21 yaşındaki genç işçi Halil Tapar’ın öldüğü gün aynı vardiyada olduğunu ve yemek saatinde ölüm haberini alınca işçilerin tabldotları yere bırakıp yemek yemediklerini anlatan Tomurcuk, “Yemekhanede otururken insan kaynakları müdürü Levent Bey geldi. Çocuğun silindire sıkıştığını ve hastaneye götürülmedenki halini görenler var. Herkesin psikolojisi bozulmuş ama buna rağmen müdür ‘Büyütecek bir şey yok. Hadi herkes işine baksın’ dedi ve hiçbirimiz buna tepki veremedik. En çok bu umursamazlık zoruma gidiyor. Sonra ben elimi kaybettim. Ve işçiler içinde aynı umursamazlık devam ediyor.”
İşçilerin bu sessizliğini ise şöyle açıklıyor Tomurcuk: “Hepsi kıdemli işçi olduğu için tazminatlarını düşünüyorlar. İş kazası geçirdikten sonra çoğu işçiyi başka pozisyonda iş vererek susturuyorlar ya da bir yakınını işe alıyorlar. İşçiyi de ailesini de böyle susturuyorlar.”
Hastanede tedavi görürken fabrikadan hiçbir yetkilinin kendisini arayıp sormadığını söyleyen Tomurcuk’a, hastanedeyken özel bir sağlık firması tarafından biyonik el yapılması önerilmiş. Bunu fabrika yönetimine ilettiği halde masraflı olduğu için kabul edilmemiş.
"PARMAKLARIMI BIRAKTIĞIM YERDE KALAMAM"
Tedavisi bittikten sonra Mustafa Tomurcuk’a fabrikada, kamera odasında çalışması teklif edilmiş. “Beni hiç arayıp soran bile olmadı. Tedavi sürecim bitti. Fabrikaya gidip çalışmak istemediğimi söyledim çünkü hiç ilgilenmediler. 'Kamera odasında çalış' dediler. Ben de ‘Parmaklarımı bıraktığım yerde vücudumu bırakamam, psikolojim kaldırmaz’ dedim. Tazminatımı istedim, vermediler. Çalışamaz raporu istediler. İş kazası için açtığım davada 9. duruşmaya geldik ama henüz hiçbir ilerleme yok.”
Mustafa Tomurcuk | Fotoğraf: Evrensel
"ÇOCUKLARIMIN ELİNİ TUTAMIYORUM"
Ali Zorkuşçu, elini kaybettiği iş kazasından sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “6 ve 7 yaşlarında iki çocuğum var. Çocuklarımla oynayamıyorum. Ellerini tutamıyorum. Ailemle bir topluma girmekten utanıyorum. Çocuğumun elini tutup bir yere götüremiyorum.”
Ali yaşananlara ilişkin şunları sorguluyor: “Benden önce de şikayetçi olan, dava açan çok işçi oldu ama şu ana kadar ceza alan tek bir kişi olmadı. Sadece tek bir avukatta aynı fabrikadan, Akınal’dan aynı şekilde iş kazası geçiren 9 işçinin davası var. Akınal’a böyle açılmış onlarca dava var. Benim anlamadığım devletin hiç mi dikkatini çekmiyor? SGK hiç mi demiyor, ‘Bu iş yerinde neden bu kadar kaza oluyor. Neden bu kadar dosya var’ diye. Elini kolunu kaybeden, ölen, sakat kalan bu kadar işçinin hiç mi değeri yok?”
SORULAR YANITSIZ
Fabrikada yaşanan kazalara ve iddialara ilişkin görüştüğümüz halkla ilişkiler sorumlusu, kendisinin yetkili olmadığını, bu konu hakkında görüş veremeyeceğini söyledi. Yetkili birine ulaşmak istediğimizde ise yetkilinin uygun olmadığını, daha sonra kendisinin gerek duyarsa bize ulaşacağını belirterek iddiaları ve sorularımızı yanıtsız bıraktı.