Paris'in büyük semtlerİnden birinde, Montreuil’deyİz. 10 Eylül'de gerçekleştirilecek “Her şeyi bloke edelim” çağrısı için yapilan yerel bir toplantı. Salon tıklım tıklım değilse de dolu, katılımcılar 250’yi aşıyor. Solun devamlılığının kopmadığı semtin ileri güçleri 10 Eylül’deki blokaj gününü konuşmak için bir arada. 2010’dan beri süren -ama mücadeleler kaybedile kaybedile artık 64 yaşta olan- emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı eylemlerden 2017 neoliberal İş Yasasına, Sarı Yeleklilerin Cumartesilerinden dur ihtarına uymadı bahanesiyle vurulan Nahel için yapılan protestolara, İsrail ve siyonizme karşı Filistin halkına destek eylemlerine, geçen yılki erken seçimde faşist partinin işbaşına gelmesini önleme kampanyalarından kağıtsız göçmenlerin temel haklarını gaspeden AB yasasına, asbestli binaların ölümcüllüğünden öğrencileri elemeye odaklı neoliberal eğitim reformuna birçok mücadelenin katılımcıları, işyerinde, mahallede örgütleyicileri. Abartmasız yarısı kadın; anne-babalarıyla gelen çocuklar yan tarafta oynuyor. Okullar yeni açılıyor, üniversiteler kapalı; o yüzden liseli ve üniversiteliler yok. Ama eğitim, sosyal sigorta, sağlık, belediye, banka, gaz-elektrik dağıtım gibi sendikalı kamu işçileri ile güvencesizler birbirini kafaca dışlamaksızın oturuyor. Genelde eylemlerden uzak kalan Uzak Asyalılardan bir katılımcının bu derleyici toplantıda olması dikkat çekici. Yaşlılar ve ihtiyaç duyanlar için covid maskeleri dolaştırılıyor. Polise karşı tavır ve gözaltındaki haklarla ilgili materyel dağıtılıyor.
Toplantının sebebi herkesçe bilindiğinden pratikten başlanıyor fakat tatil dönüşü olsa gerek ilk sözü almada biraz tutukluk yaşanıyor. Eylemin şiarı “Her şeyi bloke edelim”; bu sebeple de ilk elde semtin bağlandığı çevre yolunu bloke etme ile ilgili düşünce belirtmeler geliyor. Eylemin meşruluğunu, “Yapabiliriz”i dile getirenler, çalıştığı lisedeki blokajı öğrencilerin yapacağını, kendilerinin başka yere gidip destek verebileceğini söyleyenler, sendikaların duyurusunu yaptığı 18’indeki grevin önemli olduğuna dikkat çekiyor. Araya giren bir “Taleplerimizi de konuşsak…” geç kalmışlık hissi verse de sonraki söz almalarda “Sadece başbakan Bayrou’yu göndermek değil Macron’dan da kurtulmak gerekir” ifadeleri mücadelenin kafalardaki hedeflerini (ve ucu açık da olsa sınırlarını) bir kez daha belli ediyor. Forum yöneticisi artık sonuca gitme gereğini hatırlatıyor. “Bir çevre yolunu kesmek için en az 60 kişi gerekir. Sabah 5 ile 8 arası gelecek olanlar ellerini kaldırır mı...”. Sonra sırayla günün diğer saatleri için gelecek olanlar, eyleme eğitim alanından katılacak olanlar, blokaj noktalarına yiyecek, su vb getirecek lojistikçiler… gibi düzenlemeler için toplantı dallara ayrılıyor. Katılanlar memnun, bu sayı iyi diye belirtiyor söz alanlar.
Paris bölgesinde, Kuzey ve Güney Fransa’da, Breton bölgesinde Montpellier, Nantes, Lyon, Toulouse gibi kentlerde birçok yerde benzer toplantılar yapılıyor bu sıralar. Breton bölgesinde 30 farklı yerde 1200 kişinin katıldığı toplantılar yapılmış. Açık çağrılı toplantılara sızan polis, merkezi bir yapılanma ve ona bağlı bir planlama olmadığından, öngörülemez ve büyüme potansiyeli olan bir eylemler zinciri tehlikesinden söz ediyor. Resmi tahminlerde 100 bin eylemcinin blokajda yer alacağı belirtiliyor. 8 Eylül’de büyük olasılıkla hükümetin güvenoyu alamayıp düşecek olması büyük olasılık. 10 Eylül’de blokajlar, 18 Eylül'de ise çiftçi federasyonu dışında uzun bir aradan sonra tüm işçi sendikalarının katılacağı bir genel grev hazırlanıyor.
SEÇİLMEMİŞLERİN ÖMRÜ AYLARLA ÖLÇÜLÜYOR
Fransa’da siyasal kriz 2024 Temmuz’undaki erken seçimlerden bu yana ikinci kez bir seçilmemişler hükümetinin canını alacak. 4 Aralık’ta zorbela kurulan Michel Barnier (Cumhuriyetçi Parti) hükümeti faşist RN’nin bazı istemlerini de programına koymuştu ki, üç ay sonra güvensizlik oyuyla düşürüldü. Yerine kurulan François Bayrou’nun daha demokratik pozlardaki merkez sağcı (MoDem -Demokratik Hareket) partisi hükümeti ise yine bir seçilmemişler hükümeti olarak parlamento içi danslarla ite kaka ayakta kaldı. Aklınca sözde yumuşak yüzünden ve Sosyalist Partinin konulu desteklerinden de istifade ederek tutunacaktı. İmkansız misyonu ise kendisine bir siyasi gelecek öngörmeksizin, işçi ve emekçilerin kazanımlarının üzerine yürürken askerileşmeyi, savaş donanımını artıran 2026 bütçesini geçirmekti.
Hoşnutsuzluğun artık eyleme dönüşmesinin tetikleyicisi önümüze 40 milyar euro’luk tasarruf paketi koyan 2026 bütçesi oldu. Askeri bütçe 3,5 milyar euro artırılırken işçi sınıfının her kazanımına pençe atılıyordı. Başbakan Bayrou 15 Temmuz’daki bütçe konuşmasında pervasızca duyurdu: 40 milyar tasarrufu tutturmak için biri 8 Mayıs (İkinci Dünya Savaşının bittiği gün) diğeri ise dini olmak üzere iki resmi tatil günü kaldırılacak; işsizlik ve yoksulluk ödeneklerinde yeni kısıtlamalara gidilecek; kronik hastalıklar dahil sağlık harcamaları 5 milyar euro azaltılırken katkı payları artırılacak; emekli ve engelli maaşları dondurulacak; kağıtsız göçmen avları ara vermeyecek ve 2027’ye dek idari gözetim merkezlerinde tutulma süresi 210 güne çıkarılabilecek; hastaneler, okullar, derslikler kapanırken hapishane kapasiteleri 18.000 artırılacak. İşçilerden kısılırken sopa aygıtına, hapishanelere, silahlanmaya, tekelci burjuvaziye akıtılan meblağ artacak...
Ama bütçe açıklandığında 10 Eylül için “Her şeyi bloke edelim” şiarıyla eylem çağrısı yayılmaya başlamıştı bile. Bütçeye karşı hoşnutsuzluk her yerden yükselince bu ülkenin beka sorunu var’ın bir de Fransızcasını dinledik! Ama her ne kadar iki tatil gününün kaldırılması konusunu konuşabiliriz dese de bardak son damlayı reddetmiş, taşmıştır bir kez. Bu yüzden de Telegram’dan başlayan “Her şeyi bloke edelim” çağrısına burjuva sosyologların her seferinde yaptığı gibi “Kim ki bunlar” diye sorup durmamak gerekir. 10 Eylül’ün anahtar kelimesi blokaj, “kim”i de artık yeter diyen işçi ve emekçiler.
Başbakan tepkiler üzerine 8 Eylül’de güvenoylaması yapılacağını açıkladı ve faşist parti RN dahil muhalefet güvenoyu vermeyeceği anlaşılınca herkes B planını çalışmaya başladı. Yine bir teknokratlar hükümetinden geçerek, artık merkeze yerleşmeye soyunan faşist RN ile kaçınılmaz kapışmamızın yolları düzlenmekte. Çünkü erken seçimin hatta Macron’un azlinin konuşulmaya başlandığı bu zamanlarda kamuoyu araştırmalarında faşist partiye karşı baraj oluşturmak gerekir mi sorusuna neredeyse yarı yarıya hayır yanıtı veriliyor. Bu ise siyasal toplumsal krizin aldığı biçimlerin bir üst düzeye sıçraması demek ve sadece Fransa ile sınırlı kalmayan sonuçlar getirecek.
TALEPLERİ VE EYLEM BİÇİMLERİ
Blokaj Fransa’daki birçok mücadelede eylemlerin bir parçası olarak kullanılan bir biçim. Örneğin genel grev ve boykotlarda liselilerin okul kapısını bloke etmesi gibi. Bu kez ise hedef daha geniş; E-5 gibi değil ama iç çevre yolları, benzinciler, hipermarket zincirleri hedef seçiliyor. Ancak ilk kez temel biçim olarak ortaya atılıyor. Bu yaşanmamışlık hem devlet hem de çağrıcılar açısından geçerli. Eylemin taleplerini anlatan kolektif afişte “kamu hizmetlerine yeni yatırımlar yapılması, postanelerin kaldırılmasına son verilmesi, tatil günlerinin devam ettirilmesi” isteniyor. Eylem programı da yüklü deniyor: “Patronların prim payının, sosyal yardımların azaltılmasından faydalanan, işçileri sömüren Carrefour, Amazon gibi büyük zincirlerin boykot edilmesi, spekülasyon ve sosyal yıkımın suç ortağı büyük bankalardan para çekilmesinin boykot edilmesi ve valilikler, belediyeler gibi sembolik yerlerin barışçıl bir tarzda işgal edilmesi.. Grev kasaları oluşturmak, semt toplantıları organize etmek, sivil itaatsizlik içindekilere destek vermek. Parola, ‘Boykot, itaatsizlik evet ama herkes kendi köşesinde değil, hep birlikte.’ Çünkü hareketi başlatanlara göre “hareket ancak birbirimizi somut olarak gün gün desteklersek dayanabilir.”
Siyasi partilerin ve sendikaların yine dışından gelen ve onlara güvensizliği de bildirmekten kaçınmayan -fakat sol tarafından bu kez Sarı Yelekliler tecrübesiyle karşılanarak hiç uzak durulmayan bir çağrı 10 Eylül’ünki. Yapılan yorumlarda çağrının “örgütsüz, partisiz” olduğu belirtiliyor. Fakat günler geçtikçe çağrılar, toplantılar da artıyor. Hem solla bitişik anılan semtlerde, bölgelerde hem de işkollarında (sosyal hizmetler, bilişim, tasarım, otel, kafe ve restoran çalışanları) toplantılarla hazırlıklar duyuruluyor.
EMEKÇİ KADINLARIN ÇAĞRISI
Emekçi kadınlar kendi 10 Eylül çağrılarını yapıyorlar. Pandemi zamanında sağlık ve hipermarketlerde asgari ücretli çalışan biz kadınlar ön saftaydık, diyorlar. Yarı zamanlı çalışmanın, meslek hayatlarının sekteye uğramasının, düşük ücret ve güvencesizliğin eş anlamlısıyız; erkeklerden ayda 500 euro daha az kazanıyoruz, emeklilikte de durum değişmiyor, üç emekli kadından birinin eline ayda 858 euro’dan az geçiyor; asgari ücretli kadınların oranı erkeklerden fazla, o yüzden de asgari ücretin artması demek kadınların ücretlerinin artması demek. Buna kadınların ikinci mesaisini, ev iş yükünü de ekleyeceksiniz. En fazla etkilenenler de keza çocuğuyla yaşayan anneler. Onların yüzde 40’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ya çocuklar? Bu güvencesizlik onların da kaderini belirliyor. Her yıl 160.000 çocuk cinsel saldırının kurbanı oluyor, 400.000 çocuk aile işi şiddete maruz kalıyor. Çocuk bakım kurumları da güvenilir değil. Anne babası olmayan çocuklar, kağıtsız göçmen çocuklar ise en ağır durumdakiler. Onlara “unutulanların da unutulanları” deniyor. Kamplardaki polis şiddeti de cabası.
O halde örgütlenme ve kolektif blokaj...
BAŞKA BİR AÇILIŞ
10 Eylül için hazırlanan interaktif haritalarda başta kentler olmak üzere onlarca yerde eylemler (gösteri ve blokaj) görünüyor. Blokajlar daha çok stratejik noktalarda toplaşmış durumda: Örneğin Le Havre limanında, Paris bölgesindeki rafinerilerde, benzin istasyonlarında vb.
Her zaman Eylül ayında sendikaların çağrısıyla yapılandan farklı bir açılış bu. Kitleselliği garantilese bile rutine bağlanmış olandan daha farklı bir yolu deniyor sınıfsal-toplumsal hareket bu kez. Solda Sarı Yelekliler eylemlerinin tecrübesi, aynı zamanda parlamenter hesaplamalardan da yola çıkılarak çağrıya destek ve katılım açıklamaları gecikmedi. Sarı Yelekliler eylemlerinde Paris başta olmak üzere büyük kentlerde solun varlığı heterojen bulanıklıkların faşist partilere yaramasına pek imkan vermemişti. Bu tecrübeyle sol parti ve çevreler kendi slogan ve çözümleri ile eylemde yer alacaklarını gösterdiler. Eylemin aynı zamanda işyerleri, sektörler nezdinde de etkin olması için grevlerin önemine işaret edildi.
Sendikalar platformu ise ayın 18’i için grev çağrısı yaptı. Uzun bir aradan sonra ilk kez ve birlikte. Alışıldık yerlerinin kapılmasından, alışageldikleri rutinin de dışına çıkılmasından dolayı bir yandan bürokratik tarzda tetikte olup bir yandan da güçlenmiş hazır dalgayı kaçırmama gibi “ikisi bir arada” bir tepki verdiler. Dolayısıyla bir yandan 10 Eylül’ü sektörlerden ve daha öncü işyerlerinden karşılayacakları anlaşılıyor. Aslına bakılırsa halen süren grevler olduğu gibi (işyerlerindeki sendika üyelerinin katılımı ile sınırlı) yine bazı işkollarında 5 ve 8 Eylül’de başlayacak grevler de var.
10 Eylül ve sonrasında 18 Eylül grevleri, önceki yıllara göre daha etkili bir eylem sayfası olarak görünüyor. İhtiyaç, bütün ilerlemelerin anasıdır! Geniş kitleler geçen yıl önüne geçtikleri faşist parti hükümeti tehlikesine karşın hiçbir şeyin değişmediğini, pervasızca kurulan seçilmemişler hükümetleri tarafından yönetildiklerini, üstelik bunların tatillerinden emekliliklerine her şeyi gaspetmeye giriştiklerini görüyorlar. Parlamento içi (ve tabii dışı) sol epey tanıdık bir biçimde gelecek yılki belediye seçimleri, sonra da Macron’un gönderilmesi bandında olsa da hükümet krizinin sıçradığı yer her şeyi değiştirdi. İşçi ve emekçiler burjuvazinin partilerine ardı ardına çek git demekle kalmayıp sistemin kendisine dokunuyorlar, onun kaos korkusunu büyütüyorlar. Burada bir önemli hedef de böylesi süreçlerde sistemdeki çürümeyi işçi ve emekçilerin tepkisini kendi kirli bayrağını yükseltmek için kullanan faşist partilere geçit verilmemesi.
Mücadele ve hareketin alacağı biçimler kitlelerin durumundan, örgütlülük ve bilinç düzeyinde, iç bağlarının gücünden kopuk değiller. Bunların kapsamları, oluşturucu dinamikleri ve buna bağlı olarak örgütlenişleri farklıdır. Aynı zamanda girişteki toplantının küçük bir kesiti olduğu üzere iç içedirler. Onları karşı karşıya koymak yerine hepimizi güçlendirici bileşkelerle kapsama gücünü ve etkisini artırmak iç zayıflıklarını da düzeltecektir. İleri, öncü işçi eyleminin, büyük kentlerdeki sol katılımın Sarı Yelekliler eyleminde yanlışları azaltıcı, düzeltici etkisinde olduğu gibi... Grev mi blokaj mı, işyeri ve işkolu mu toplumsal hareket mi… soruları ya da bunlar arasında birinin lehine diğerini geçersiz ilan eden (aynı zamanda toplamdaki pratik ve düşünsel zayıflığın ilanı olan) mutlaklamalara kendimizi hapsetmeden, 10 ve 18 Eylül’e, genel grev genel direniş günlerine!
5 Eylül 2025
https://paris-luttes.info/pour-un-10-septembre-feministe-19804?lang=fr)