OVP’de (Orta Vadeli Plan) atılacak adımların başında en dikkat çekici maddelerden biri “İşgücü Uyum Programı (İUP), ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin mesleki eğitim, yetkinlik ve becerilerini dikkate alacak ve daha fazla faydalanmalarını sağlayacak şekilde uygulanacaktır” ifadesiyle kamuda istihdamın, gençlerin istihdamının esnek, güvencesiz, asgari ücretin dahi altında çalıştırılma koşulları şeklinde hayata geçirileceği oldu.
Bir yandan ucuz, esnek, asgari ücretin altında, güvencesiz çalışma devlet eliyle olağanlaştırılırken diğer yandan kamu hizmetlerinin, sürekliliğinin, kalıcılığının, nitelikli kamu hizmetinin tasfiyesi anlamına gelecek adımların hazırlığı yapılıyor. Geçtiğimiz yıl içerisinde İUP’nın (İşgücü Uyum Programı) kamu hizmetlerinin tasfiyesi anlamına geleceğinin somut örneğini okullarda yaşadık. Düşük ücret, esnek, kısmi zamanlı çalışma koşulları nedeniyle okullarda temizlik sorunu başat sorun haline geldi. Çok sayıda okul temizlik görevlisi bulamadığı ve haftada 3 gün çalışacak ifadesiyle kamu hizmetinin sürekliliği olmadığı için okullarda temizlik temel sorun haline geldi.
OVP’de yer alan yeni nesil çalışma modelleri, güvenceli esneklik, iş-yaşam dengesi, işgücü piyasasının sektörel dönüşümlerle değişen ihtiyaçlarına uyum sağlamak gibi ifadelerle ucuz, esnek, güvencesiz çalışma devlet eliyle yaygınlaştırılıyor.
İş-yaşam dengesi vurgusu ise kadın erkek fırsat eşitliğini güçlendirmesi ifadesiyle özellikle kadınları hedef alan bir ifade. Kadınların cinsiyetlerinden kaynaklı rolünün öncelikle çocuk bakımı, ev işleri gibi işler olduğu ve “kutsal aile, aile yılı” ifadeleriyle kadınların ucuz, esnek, yarı-zamanlı çalışmaları gerektiği vurgulanıyor.
İşgücü Uyum Programı (İUP) 29 Ağustos 2024’te Resmi Gazete’de yayımlandı. Program, 18 yaşından büyük işsiz yurttaşların haftada 3 gün olmak üzere; kamu kurumlarında istihdamını “müjdeliyor.”
Tüm kamu kurumlarında İUP koşullarında asgari ücretin altında, esnek, güvencesiz çalıştırma koşulları olağan bir istihdam biçimi haline getirilirken kamusal emeklilik hakkı da tasfiye ediliyor.
Peki İUP koşullarında çalıştırılmak ne anlama geliyor?
Bu programda yer alanların hukuki statüsü belirsiz. İUP kapsamında çalışanlar işçi mi değil mi? Kamu çalışanı mı değil mi? Statü önemli çünkü hakları belirliyor. Haftada 3 gün ve 22,5 saat çalışacaklar, eğitim programlarına katılacaklar, ancak ücret almayacaklar, “cep harçlığı” ödenecek.
Bir iş karşılığında asgari ücretin altında ödenen adına harçlık denilen ancak işçi sayılmadığın bir çalışma sistemi yaratıyorlar.
İUP kapsamında çalışanların çalışmaları sosyal güvenlik açısından bir sonuç doğuracak mı? Emeklilik hakkından yararlanabilmek için emeklilik primlerinin yatırılmış olması gerekiyor. Alınan “harçlık” karşılığında İUP kapsamında çalışanlar emeklilik, ölüm ve maluliyet sigorta kollarından yararlanamayacaklar. Çalışılan süre sigorta başlangıcı anlamında da dikkate alınmayacak. Maluliyet sigortası anlamında da sigortalı sayılmadıkları için çalışmaları da dikkate alınmayacak. Ölüm sigortasında da 1800 gün prim yatırılmadan öldükten sonra hak sahiplerine gelir bağlanması mümkün değil. Bu açıdan da bu kapsamın dışında tutulacaklar.
*İUP kapsamında çalışanların yalnızca iş kazası, hastalık, meslek hastalığı yani Genel Sağlık Sigortası primleri yatırılacak. Genel sağlık sigortası primleri yatırılırken de özellikle işçi statüsünü elde etmemeleri ve işçi statüsünden kaynaklı haklara ulaşmamalarını sağlamak için 5510 sayılı yasanın 5/e maddesine bir gönderme yapılıyor; “işçi olmadığı için işçi sayılanlar 4/A kısa erimli sigorta dışında herhangi bir primleri yatırılmayacak.”
*Yapılan işler sosyal statüsü olabildiğince düşük işler olacak. Bir defaya mahsus işe alınacak işsizler, ne eğitimde ne istihdamda olan gençler, kadınlar yalnızca 10 ay boyunca ve toplamda en fazla fiili 140 gün çalıştırılacaklar. İUP işsizliğin, güvencesizliğin kalıcı, sürekli hale getirilme projesi. İUP kapsamındaki geçici işler, gerçekten bir meslek edinmeyi sağlamıyor. Sosyal statüsü en düşük, çalışma koşulları açısından en zor, üstelik asgari ücret gibi bir tanımlamaya da tabi değil, sosyal güvenlik hakkı olmayan “en alttakilerin de altında” bir istihdam biçimi yaratılıyor.
*İUP kapsamında çalışanlar sendikalı olabilecek mi? TYP (Toplum Yararına Program) kapsamında benzer sorun yaşanmıştı. Yargıtay TYP kapsamında çalışanların işçi olduğuna karar vermiş, TYP kapsamında kamu kurumlarında çalışanlar işçidir ve sendikaya üye olmaları halinde toplu sözleşmeden yararlanırlar demişti.
Bu yüzden İUP ile şeytanın bile aklına gelmeyecek bir yöntemi kullanıyorlar. İş sözleşmesinin kurucu unsurlarından biri “ücret” unsuru. Diyorlar ki biz ücret vermiyoruz cep harçlığı veriyoruz. Ücret dediklerinde, ücreti belirleyen yasal düzenleme var. Asgari ücretin altında ücret verilemez. Harçlık ifadesi ile verilen ücret bir hak olmaktan çıkarılıp lütuf haline getiriliyor. Ücret değil harçlık verdiğimiz için asgari ücretin altında çalıştırabiliriz, işçi sayılmadıkları için sendikaya üye olamazlar, haklardan, toplu sözleşmelerden yararlanamazlar diyorlar.
*Cep harçlığı ifadesi ile verilen ücret bir “lütuf” olarak nitelenip emek yok sayılırken asgari ücretin dahi altında çalıştırılma koşullarına bir kılıf hazırlanıyor. Emek sömürüsü gizleniyor. Böylelikle İUP kapsamında çalışanların sendikalı olma hakkı, asgari ücretin altında çalıştırılmama ve sosyal güvenlik hakkı da emekçilerin elinden alınıyor. TÜİK verilerinde gerçek işsizlik verilerinin de üstü örtülüyor.
İUP kapsamında çalışanlar işçi ama işçi değil.
İşçi olarak kabul edilmedikleri için hem sosyal güvenliğin hem de sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı kapsamı dışındalar.
Yaptıkları işler sosyal statüsü en düşük, kısmi zamanlı, sürekliliği olmayan işler.
Ücretleri asgari ücretin altında. (Son günlük 1083 TL düzenlemesi ile ayda 12 gün çalışma üzerinden aylık ücret 12.996 TL)
İUP ile haftada üç gün esnek, güvencesiz çalışma koşullarıyla kamu hizmetlerinin de sürekliliği, kalıcılığı ortadan kaldırılıyor.
İUP kapsamındaki geçici işler, gerçekten bir meslek edinmeyi sağlamıyor.
İUP ile tüm emekçiler üzerinde baskı kuran bir mekanizma yaratılıyor. Sosyal statüsü en düşük, çalışma koşulları açısından en zor, üstelik asgari ücret gibi bir tanımlamaya da tabi değil, sosyal güvenlik hakkı olmayan “en alttakilerin de altında” bir istihdam biçimi yaratılıyor. Bu çalışma biçiminin başta kamu kurumları olmak üzere yaşamın her alanında olağanlaştırılmasının önü açılıyor.
Son yıllar işçi eylemlerinin, direnişlerinin en güçlü olduğu yıllar oldu. Her eylem, her direniş çok değerliydi, hepimize güç verdi. Yaşadığımız hakikat ise kalıcı kazanımların tek yolunun emeğin birleşik mücadelesini örgütlemek olduğu gerçeği.