Tarlada 12 yaşında bir kız çocuğu durmadan eğilip kalkıyor. Aynı yaşlarda bir küçük de toprağı çapalıyor. Diğeri ise tohum serpiyor. Dakika başı çömelme küçük bedeninde ağrılara neden oluyor. Bu kızların günlerini tarlada geçirmek zorunda kalmaları onlar için büyük bir kayıp. Çünkü bu, eğitim almalarını engelliyor. Anadolu’da çoğunlukla kadınların ve kız çocuklarının tarım işçisi olarak çalıştırıldığına tanık oluyoruz. Birçok küçük kız, okul saatleri içinde çıplak ayakla tarım işlerinde görülüyor. O kız, tarlanın işçi ihtiyacını karşılamak için daha fazla çapalamak, daha çok gücünü vermek zorunda. Yetişkin tarım işçisi Kadriye’ye soruyorum. Çevresinde ne kadar reşit olmayan işçi kıza rastladı? Aydın, Söke’de domates ekinini ve hasadını yapan işçi kadın yanıtlıyor; “16 yaşından küçük kızlar da var aralarında bizim çiftliklerde. Doğu’dan buraya tarım işi için gelen ailelerin kızları. Tarla sahipleri 14 yaşındakini çalıştırmayı kabul ediyor.”
Okulu bırakıp işe geldi
Tekstil başta olmak üzere birçok atölyede, sebze tarlalarında, narenciye bahçelerinde çocuk işçiliği adeta bir ‘gelenek’. Ekin ve hasat zamanları yasalarındaki boşluk sayesinde yaş çok düşüyor. Kız çocuklar 10 yaşından itibaren ürün toplayabiliyor! Zeynep’in ailesinin geçimini sağlamak için çalışmaya başlaması gerekiyordu. Henüz altıncı sınıfı bitirmiş olmasına rağmen okulu bırakıp ailesi ile mevsimlik işçi olarak sebze tarlasına gidiyor. Şekere dönüşecek pancarların, cips olarak tüketilecek patateslerin küçük kızların elinden geçtiğini çoğumuz bilmiyoruz. Giderek artan sayıdaki küçük işçiler, yazın hasattan hasada koşuyor. Çiftlik işçilerinin yoksulluktan kurtulmalarının yolları maalesef çocuklarının çalışmasından geçiyor.
“Çocuk işçiliği yasaklanmalı”
Tarım-Sen bu alanda bağımsız bir sendika. Bu çerçevede soru sorduğumda sendikanın genel görüşlerini içeren bir bildiri paylaşıyorlar. Şu ifadeleri içeriyor; “Türkiye’de tarım işçileri içinde çocuk işçiliği oldukça yaygın. Mevsimlik tarım işçileri bütün aile olarak başka şehirlere göç ettiğinden, çocuklar da aileleriyle beraber gidilen yerlerde konaklıyor. Tarlalarda çalıştırılıyor. Bizler sendika olarak çocuk işçiliğin yasaklanması gerektiğini savunuyoruz. Tarımda çocukların işgücü olarak kullanılması geleneksel bir olgu. Yoksul ve sosyal imkanlardan mahrum köylü aileleri, topraksız tarım işçileri, çocuklarıyla birlikte tarımsal faaliyetlerini gerçekleştirmek zorunda. Bu kâr ve ranta dayalı bir sömürü sistemi. Tarımda çocuk emeğinin kullanılmadığı bir dünyayı bugünden yarına yaratmak mümkün değil. Ancak tarım işçilerinin insan onuruna yaraşır bir hayata kavuşması için yürüteceğimiz mücadeleler ile bu dünyayı kurmak mümkün olacaktır. Sendika olarak bir yandan çocukların sömürülmediği, iş cinayetlerinde, yollarda yaşamlarını yitirmediği bir dünya için mücadele yürütüyoruz. Çocuk işçilerin haklarının korunması ve genişletilmesi de mücadelemizin başlıklarımız dan biri”.
Şakalarla işe alıştırılmak
Sendikanın yöneticilerinden biri olan Şirin Yıldırım da, henüz 6 yaşlarında tarlada çalışmaya başlamış, daha sonra sera çalışanı olarak işçiliği devam ettirmiş. Şirin o dönemleri, küçük işçi dönemlerini paylaşıyor. “Pamuk tarlasına çalışmaya ilk çıktığımda 6 yaşımdaydım. Pamuğun dalını bile bilmezdim. Büyükler oyun gibi uğraşırlardı bizimle, şakalar yaparlardı, biz gerçek sanırdık. Mesela, ‘pamuğun dalına merdivene biner de çıkarsın’ derlerdi, inanırdım. Tarlaya gittiğimde merdiven görmeyi beklemiştim. 6 yaşımda 15 gün işe 15 gün okula gitmiştim. Bilmediğin insanlar, işler, bilmediğin bir dünya. Çok ağır olurdu işler. Biz çocukları avutmak için ‘hadi bakalım öğlen bıraktıracağım işi sana’ derler. Sonra ‘hadi az kaldı, akşama bitecek’ derler. Böyle sona erer iş. Günün sonunu görene kadar yorulursun… İşin biteceği umuduyla çalışır durursun tüm gün”.
“Bir oyuncak bebeğim bile olmadı”
Tütün tarlalarında yaprak toplarken de küçükmüş Şirin; Dinlemeyi sürdürüyoruz; “O ağır tütün keletirini(iki kulplu küfe biçiminde büyük sepet) sırtıma yüklerlerdi. Çalıştığım tarlalar maden ocağının yanındaydı. Dik ve zor yokuşları vardı. O yokuşlarda koca sepeti daha 11-12 yaşlarımda taşımak zorunda kalırdım. Tarla işi büyüklere bile çok ağır, küçük kızlar ne yapsın. Kızlar, arıklar (*) arasında, güneşin yanan bağrında durmadan gider gelirlerdi. Bu küçük yaşlarda işe başlamak daha sonra hasta ediyor. Misal ben, 36 yaşında fıtık oldum. Ameliyat geçirmek zorunda kaldım. Ağır keletirlerin altına çocukken yaşta girmenin, yorucu işlere o yaşta başlamanın getirdiği bir şey bu hastalıklar. Doktor bile şaşırmıştı. ‘Yaşın kaç, ne yaptın sen kendine’ demişti. Felç olacakmışım ameliyat olmasam. Zaten öyle bir ağrıyla gittim ki.. Yürüyemedim, oturup bir lokma yiyemedim, uyuyamadım, 1.5 ay süründüm. Asla unutmam o günleri. Çocuk yaşta ağır iş yüklenmenin bedeliydi bu. Hiç çocukluk bilemedim. Bir oyuncak bebeğim bile olmadı tarlalarda çalışmaktan. Zaten çocuk denecek yaşta da anne oldum”.
Dal tutabilecek kadar büyüdüyse...
Meyve, sebze ve tahıl ülkenin her yerinden pazarlara ulaşıyor ama işte böyle! Teknoloji hangi boyutlara gelirse gelsin tarım işçilerine her zamankinden daha fazla sayıda ihtiyaç var. Ve kız çocukları her zaman bu işlerin içindeler. Sadece kadın ve erkeklerin istihdam edilmesi yeterli olmadığından çocuklar da, tarımda maalesef varlar. Çünkü en ucuz işgücü onlar. Kızlar bir dal tutabilecek kadar büyüdükleri anda çiftliklerin yolunu belliyorlar. Aynı hikayesini dinlediğimiz Şirin gibi. Zaten okutmamışlar, hep çalıştırmışlar. Devam ediyor adeta imkansız o çocukluk sürecini paylaşmaya; “Tarlaya yevmiyeye gidiyorsan, hele de kız çocuğuysan eğitim görmen zor. Erkeklerle kız çocuklar arasında ayrım çok. Onlar okutulmaya çalışılır, daha el üstünde tutulur. Kız çocukları eşya gibi görülür. Azıcık büyüdü mü ‘evden gitsin, bir boğaz eksilsin derler. Evlendirilirsin. Daha eline oyuncak bebek alamadan kendi bebeğini alırsın. Kimbilir eğitim görsem, okusam şimdi nerelerde olurdum. Sayısalım çok iyiydi. Okulu çok severdim, ama göndermediler. İçimde kalandır, bir düğümdür okuyamamak”
“Hepsinin yolları atölyelerden geçiyordu”
Çocukların içinde bulunduğu zorlu çalışma koşullarına dair kanıt toplamak üzere şehirlerin sınırlarına, yoksul semtlere giden bir kadın O. Antep’e de yolu düşen ve işçi çocuklarla tanışan sosyolog Hazal Hürman’la da görüşüyoruz. Çalışan çocuklarla ilgili bir doktora tezi söz konusu. O’nun asıl amacı, kentlerdeki çalışan çocuklara odaklanmak. “Kent” derken, şehrin çeperlerindeki gecekondu mahalleleri. Merakımızı gidermek üzere araştırması hakkında bilgi paylaşıyor; “Doktora araştırmam, Türkiye’de çocukluk politikalarının ve çocukluk algısının son yıllardaki dönüşümünü ve bu dönüşümlerin çocukların gündelik hayatlarındaki etkilerini ele alıyor. Sınıf, cinsiyet ve etnik eksenlerde farklılaşan çocukluk deneyimleri bunlar. Son yıllarda derinleşen yoksulluk, eğitim sistemindeki değişimler gibi sebeplerle görüşme yapma fırsatı bulduğum pek çok çocuk tanıdım. Onlarla konuştum. Hepsinin yolları atölyelerden, inşaatlardan, tarlalardan MESEM’lerden(*) geçiyordu”.
Çalışma hayatına girmek neredeyse kaçınılmaz
Hazal, “AltıÜstü Çocuk ve Gençlik Sanat Kolektifi” adını taşıyan bir oluşumun da kurucusu. Bu çerçevede bir çok etkinlikte imzası var. Anlatıyor; “Başında tamamen kız çocuklarının yer aldığı bu kolektifimiz bünyesinde bir çok iş yaptık. Bir tanesi de belgesel çekimiydi. Bu çerçevede Antep’e de gittim. Burada Bir Tek-Sen Sendikası kanalıyla işçi çocuklarla tanıştım. Özellikle derinleşen yoksullukla, şehirlerin çeperlerinde yaşayan çocuklar için çalışma hayatına girmek neredeyse kaçınılmaz bir hale geliyor. Antep’te kız ve erkek çocuklarla kendi deneyimleri üzerinden işçiliği tartıştık. Sendika ile işbirliği halinde idim. Çocuk işçiliğini onlarla birlikte düşünmenin yollarını aradık”.
Ev içi emeğinin yükü de çocuklara
Erkek çocuklar için öne çıkan sektörler tekstil, inşaat, otomotiv ve mevsimlik turizm iken kız çocuklarının daha çok hizmet ve mevsimlik tarım alanlarında çalıştığını deneyimlemiş Hazal. “Kolektifteki kız çocuklarının ısrarla altını çizdiği bir diğer mesele ise yetişkin-çocuk tüm aile fertlerinin çalışmak durumunda kaldığı idi. Ve bu koşullarda ev içi emeğin yükünün de kendilerine bırakılıyor olmasıydı. Eğitim sistemindeki iki temel dönüşümü konuştuk. Açık Öğretim yoluyla dışardan okumak olanağı ve MESEM’lerin yaygınlaşması, kız çocuklarını çalışmaya iten temel faktörlerden ikisiydi. Artan eğitim masrafları ve eğitimin bir gelecek edinme konusundaki katkısına ilişkin güvensizlik görüştüğümüz pek çok çocuğu ve genci okul fikrinden uzaklaştırmıştı” .
Çoğu zaman ücretlerini alamıyorlar
Düşük ücretlerle ve kötü çalışma koşullarıyla bilinen MESEM’ler de zamanla çocukları, okulu tamamen bırakarak özel sektörde tam zamanlı iş aramaya itiyor Hazal a göre. İşçi çocukların durumu pek iç açıcı değil. Dinliyoruz. “Suriyeli, mülteci, Roman ve Kürt çocuklarla da görüştüm. Sıkça mobing’e maruz kaldıklarını, çoğu zaman ücretlerini alamadıklarını anlatıyorlardı”. İki hafta önce, 15 yaşındaki küçük işçi Hilal Özdemir’in Boğaziçi Üniversitesi’nde çalıştığı sırada öldürülmesi vakasını da konuşuyoruz. Görüşünü paylaşıyor; “Hilal Özdemir vakası, geleceksizliğe evrilen şiddet örüntüsünün yakıcı bir örneği ne yazık ki. Mevcut yasalar altında dahi 15 yaşındaki bir çocuğun gece çalıştırılmaması gerekiyor. Çocuk işçiliğini doğuran sosyal-ekonomik süreçler, çocukları koruyucu tedbirlerin de giderek askıya alınmasıyla bir araya gelerek, çocukların yaşam hakkının gaspına giden yolun taşlarını döşüyor. Tüm bu koşullar altında, çocuk işçiliğini ortaya çıkaran toplumsal koşullarla kapsamlı bir mücadele gerekiyor. Çalışmak durumunda kalan çocukların korunmasını, haklarının tanımlanmasını hedefleyen arayışlarla birlikte sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. AltıÜstü Çocuk Kolektifimiz, çalışan çocuklar arasında dayanışmayı güçlendirerek, çocukları mahkûm edildikleri güvencesiz çalışma koşulları karşısında daha korunaklı hale getirebilmek için çaba gösteriyor”.
En savunmasızları kız çocukları
Çocuk İşçiliğini İzleme ve Önleme Derneği’nin Başkanı Dilan Kaya, tarımda çalıştırılan kız çocuk sayısının sürekli arttığına vurgu yapıyor ve ekliyor; “15-16 yaş arasında bütün çocuklar tarlada!”. Kaya’nın paylaştığı bilgiye göre, 2022 yılında 15-17 yaş arasında çalışan çocuk sayısı 101 bin artışla 620 bine ulaşmış. Adana’da 2018’den bu yana faaliyet yürüten ve bünyesinde bir de “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Bilgi Merkezi” birimi kuran derneğin, çalıştırılan çocukların yaşadıkları ihlallere karşı bir duruşu var. Kaya diyor ki; “Çocuk işçiliği sorununu yaşayan en savunmasız gruplardan biri kız çocukları”. Çocuk işçiliğiyle toplumsal cinsiyet arasındaki kesişime dikkat çeken Dilan, mücadele için şöyle bir eksen çiziyor; “Tarımda emeğinden yararlanılan kız çocuklarının onurlu ve sağlıklı bir yaşam hakkı için çalışmaya devam edeceğiz”.
12-17 yaş arası kız çocukları emeğine göz dikmek.. Binlercesi tarlalarda, kan ter içinde emeklerini toprakla buluşturuyorlar. Yazın hasattan hasada koşuyorlar. Aslında bir “utanç hasadı” bu.. “Okul mu, hak getire! Maalesef yetkili büyüklerimiz bu küçük kızların çalınan çocukluklarının gayet farkındalar. Cevaplarını susarak veriyorlar.
*Arık: Taklada ekili bitkilerin kenarlarında oluk şeklinde kazılan ve suların akmasına yarayan çukurlar
*MESEM: “Mesleki Eğitim Merkezi”