Türkiye’de iktidarın mesleki eğitim politikaları sonucu yaygınlaşan çocuk işçiliği tartışmaları, Orta Vadeli Program’ın (OVP) açıklanmasıyla yeniden gündeme geldi. Devlet, bu politikalarla gençlerin iş gücü piyasasına erken uyumunu sağlayacağını, istihdamı artıracağını savunurken, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve bazı sanayi kuruluşları, okul-sektör işbirliği modellerinin gençlere ‘erken meslek’ kazandıracağını öne sürüyor. Ancak, demokratik kamuoyu, sendikalar ve çocuk hakları savunucuları bu yaklaşımın arkasında çocukların erken yaşta eğitimden koparılıp sermayeye ucuz iş gücü olarak sunulma hedefi olduğuna dikkat çekiyor. Zorunlu eğitimin süresinin kısaltılması veya fiilen ortadan kaldırılması gibi açıklamaların da yapıldığı şu günlerde eğitimciler ve hak örgütleri, özellikle tüm bunların kız çocukları için çok daha ağır sonuçlara yol açacağı uyarısında bulunuyor. OVP’ye ilişkin geçtiğimiz günlerde kamuoyuyla kapsamlı bir değerlendirme paylaşan Emek Partisi (EMEP) Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca tüm risklere ilişkin gazetemize değerlendirmelerde bulundu.
‘Sermaye için çocuk işçiliği’
Emek Partisi (EMEP) Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, OVP’deki planlamaların çocukları hedef aldığını ve bu modelin sermaye çıkarları doğrultusunda devlet eliyle yürütüldüğünü vurguladı. 2025-2027 Orta Vadeli Program’da çocuk işçiliğinin devlet eliyle yaygınlaştırılmasına ve meşrulaştırılmasına yönelik ciddi riskler barındırdığına dikkat çeken Karaca şunları dile getirdi: “Türkiye uzun bir süredir, sermaye örgütlerinin taleplerine uygun bir şekilde okul-sektör işbirliği gibi isimlerle masumlaştırılarak; çocukların sermayeye ucuz ve hatta bedava iş gücü olarak sunulmasının planlarını yapıyor. Bunun için çeşitli sermaye gruplarıyla başlatılan pilot uygulamalar, 2022 yılı itibarıyla örgün eğitimin içine Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM)’nin açılmasıyla birlikte yaygınlaştırıldı. Yasak olması gereken çocuk işçiliğinin bizzat devlet eliyle meşrulaştırılıp yaygınlaştırıldığı bu modelde yoksullaştırılan çocuklar önce niteliksiz eğitimden geçirilip ‘Senden bir şey olmaz, bari MESEM’e git de harçlığını çıkartırsın’ denerek buralara yönlendirilip, ücretleri işsizlik fonundan karşılandığı için sermayeye bedava iş gücü olarak sunuluyor. Bu düzen, doğrudan MEB eliyle günden güne yaygınlaşıyor.”
‘MESEM’ler çalışma kamplarına dönüşüyor’
“MEB’in 2024-2028 stratejik planında MESEM kapsamında çalıştırılan çocuklara çalışma kampı gibi çıraklık pansiyonu kurulması hedefi yer alıyor” diye ekleyen Karaca, MESEM kapsamında uygulamaya alınan yeni modelin çocukları eğitimden kopardığını belirtti. Karaca şöyle devam etti; “MESEM doğrudan sermayenin talebi üzerine devletin, zaten ucuz olan işgücünü daha da ucuzlatma hamlelerinden başka bir şey değil. Türkiye çocuk emeğini sisteme dahil etmeyi, maliyetleri düşürmek için bir yöntem olarak görüyor. Ayrıca resmi işsizlik rakamlarını da baskılamak mümkün oluyor. Çocuklar kursiyer statüsünde çalıştığı için işsiz sayılmıyorlar, böylece işsizlik daha düşük gösteriliyor. MESEM’de doğrudan sermaye için bedava iş gücü haline geliyorlar. Üstelik devletin yapması gereken yoksullukla mücadele sorumluluğu, çocukların sırtına yüklenmiş oluyor. Yani devlet ailelere sosyal yardım vermek yerine ‘Çocuğunuz çalışsın, eve katkı sağlasın’ demiş oluyor.”
‘Çocuk emeği bedava işgücü!’
2025-2027 OVP’de “mesleki eğitim”, “esnek istihdam”, “iş gücü piyasasına uyum” gibi başlıklar altında çocuk ve gençler üzerinden yapılan planlar olduğunu belirten Karaca sözlerini şöyle sürdürdü,
“Bütün olarak OVP’ye baktığımızda; sermayenin yeniden arka planda yol haritası hazırlayan olduğunu görüyoruz: Mesleki ve teknik eğitim müfredatının özel sektörle birlikte güncellenmesi, staj ve işbaşı eğitimlerinin özel sektör eliyle yaygınlaştırılması, eğitim kurumlarının kontenjanlarının sermayenin taleplerine göre şekillendirilmesi… Bunlarla birlikte geçtiğimiz uygulamalara ve kapitalist devletin stratejisine baktığımızda bunların çocukların ve gençlerin daha erken yaşta ucuz iş gücü olarak piyasaya sürülmesi hedeflerinden ibaret olduğunu görüyoruz. Özellikle emek yoğun işlerde çalıştırılan çocuklar, sermayedarların daha da ucuz isteğine denk düşüyor. Zaten resmi verilere göre her 4 çocuktan birinin işçi olduğu gerçeği varken; şimdi eğitimdeki çocuklar da doğrudan devlet teşviki ile stajyer ya da kursiyer denilerek sermayedarlara ucuz emek kaynağı haline getiriliyor.”
‘Kız çocukları daha fazla risk altında’
MESEM sisteminin sunduğu çalışma ağırlıklı modelin, kız çocuklarının eğitimde kalma ihtimalini daha da düşürdüğünü belirten Karaca, “Devlet, sermayenin talepleri doğrultusunda çocukları işe yönlendirirken bu durum en çok kız çocuklarını etkiliyor çünkü zaten ailelerin ilkokula göndermekten vazgeçtiği çocuklar onlar” dedi. Karaca, “4+4+4 eğitim sistemiyle özellikle kız çocuklarının eğitimden kopartıldığı gerçeği karşımızdayken; şimdi yaygınlaştırılan bu modelle kız-erkek bütün çocukların örgün eğitim hakkı ellerinden alınma riskiyle karşı karşıya. Zira MESEM reklamları yapılırken MEB, ‘haftada 4 gün eğitim, 1 gün okul’ diyerek ‘hem diploma hem ustalık belgesi’ vaadiyle çıkmıştı. Ne var ki MEB’in resmi verileri de meslek lisesi öğrencilerinin neredeyse yarısının devamsızlık nedeniyle sınıfı geçemediğini gösteriyor. Çünkü sistem baştan itibaren okulla değil, işle başlatılıyor. Bir yerde iş sözleşmesi imzalamak için MESEM kaydı şartı var. Çocuklar da okulun değil işyerinin kurallarına tabi olmak zorunda kalıyor. Böylece 4 gün değil, 5-6 gün çalışıyorlar ve 1 günlük okul hakkı bile ellerinden alınıyor. Sonuç olarak ne diploma ne de ustalık belgesi alınıyor ve ucuz iş gücü olarak piyasada yerlerini alıyorlar.” şeklinde konuştu.
‘İş kazaları kayda bile geçmiyor’
Karaca, çocukların iş güvenliği olmayan ortamlarda çalıştırıldığını ve ciddi kazalara maruz kaldıklarını da dikkat çekerek şu bilgileri paylaştı; “Bugün iş cinayetlerinde hayatını kaybeden çocukların sayısı azımsanmayacak kadar çok. İş kazaları çoğu zaman kayda dahi geçmiyor. Görüştüğümüz çocuklar, işyerinde uzuv kaybına gitmediği sürece yaşadıkları yaralanmaların kaza olarak dahi görülmediğini söylüyor. Bırakalım etkin bir iş güvenliği denetimini, çocuklara iş güvenliği ekipmanı dahi verilmiyor. Çocukların yoksullukları, sermayenin kâr hırsına can suyu yapılıyor. Özcesi bu süreç çocuk işçiliğini toplumsal olarak normalleştiriyor. Çocuk emeği sanki ülke ekonomisinin doğal bir parçasıymış gibi sunuluyor. Orta Vadeli Program ve eş zamanlı çıkarılan yönetmelikler, çocuk işçiliğini kalıcı hale getirmeyi hedefliyor. Eğitim hakkı sermayenin ihtiyaçlarına tabi kılınarak çocukların eğitimin yanında sağlık ve gelecek hakkı da gasp ediliyor.”
‘Sermayenin değil halkın çıkarları için mücadele’
Karaca, çocuk işçiliğini meşrulaştıran bu sistemin durdurulması için demokratik kamuoyuna ve emekçilere çağrıda bulunarak son olarak şunları kaydetti,
“Sermayeyi her alanda olduğu gibi eğitimde de kamunun karar vericisi haline getiren bu kapitalist sistem, işçi ve emekçilerle birlikte onların çocuklarına da baskı, sömürü ve ölümden başkasını vaat edemez. Çocukları bu cendereden kurtarmanın yolu, AKP iktidarının neoliberal yöntemlerinin kökünü kazıyacak bir mücadeleden geçiyor. OVP’nin geri çekilmesi, çocuk işçiliğin yasaklanması, çocukların örgün eğitimde kalmasını sağlayacak kamusal önlemlerin alınması, eğitim kurumlarının tarikat ve şirketlerin hamilik sisteminden kurtarılması; kamusal, eşit ve nitelikli eğitim hakkının güvence altına alınması, halkın çocuklarını ölüme göndermek zorunda kaldığı bu yoksulluğun sonlanması ve sermaye iktidarının yıkılması için işçi ve emekçiler örgütlenmeli ve bu planı bozmalı.”