2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alındığı günden itibaren pek çok farklı yönüyle tartışılagelen MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) programına aktif olarak 523 bin öğrenci kayıtlı bulunuyor.[1] Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ve şürekâsının, “sektörel iş birlikleri” veya “beceri temelli eğitim yaklaşımı” gibi cafcaflı ifadelerin arkasına saklanarak pazarladığı MESEM, Türkiye burjuvazisinin güncel ihtiyaçları ve agresif büyüme stratejisi doğrultusunda çocuk işçiliğini yaygınlaştırma ve ona “meşru” bir kılıf uydurma işlevi görüyor. Son iki eğitim-öğretim yılında mesleki eğitim adı altında sanayide veya inşaatlarda çalışırken hayatını kaybeden en az 15 öğrenci/çocuk işçi ise sermaye örgütlerine yeterli gelmemiş olacak ki, zorunlu eğitim süresinin kısaltılacağı ve bu sayede sayısı artık milyonlara varacak çocukların üretim tezgâhlarına sürüleceği 4+4+2+2 modeli, ekim ayının başında duyuruldu ve büyük ihtimalle gelecek yıldan itibaren uygulamaya konacak. Yani burjuvazi bugün kundaktaki bebeğimizi işçileştirmemişse eğer sebebi bunu istemiyor oluşu değil, henüz yapacak bir yolunu bulmamış olmasıdır diyebiliriz.
Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin dört bir yanındaki farklı sınıf ve mesleklerden 276 MESEM öğrencisiyle yaptığımız anket; MESEM’lilerin çalışma ve yaşam koşullarıyla, hayat beklentileriyle ilgili oldukça çarpıcı bir manzara ortaya koyuyor. Detaylıca incelenmeye layık mevzubahis anket verilerinden yola çıkarak hazırlanmış, Emek Partisi İstanbul Milletvekili İskender Bayhan tarafından Millî Eğitim Bakanı’nın yanıtlaması üzere sunulmuş soru önergesiyse meselenin iç yüzünü farklı boyutlarıyla teşhir eden önemli bir belge.[2] Ayrıca bu vesileyle MESEM’lilerin temel sorun ve talepleri, Meclis’te de kapsamlı bir şekilde gündeme gelmiş oldu.
Öğrenciler MESEM’e mahkûm ediliyor
Öğrencilerin yarısı, bu programı tercih etmelerindeki baskın nedenin geçim sıkıntısı ve maddi kaygılar olduğunu belirtiyor. Gerek sınıfta kalındığı veya derslerde başarısız olunduğu gerekse aileye destek olabilmek için erken yaşta bir “meslek edinme” ihtiyacı, kendisini bir zorunluluk olarak dayatıyor. Çeşitli teşviklerle, propaganda ve pazarlama çalışmalarıyla MESEM birer “avantaj” gibi sunuluyor, kapsamlı bir “rıza üretimi” süreci işletiliyor. Aynı zamanda mevcut krizin yükünü işçi-emekçi ailelerin omzuna yıkan Erdoğan-Şimşek ekonomi programının da ebeveynleri, kendi çocuklarını bu “avantaj”dan yararlanmak için teşvik etmeye mecbur bıraktığını söyleyebiliriz. Anketteki diğer veriler de MESEM programına “mecburiyeti” destekliyor: Öğrencilerin %63’ü, üniversite sınavına girmeyi düşünmüyor. %72’si MESEM’e başladıktan sonra gelecek planlarında köklü bir değişim yaşandığını belirtirken, %70’i de mevcut mesleğini sürdüreceği konusunda kararlı. MESEM’e tam anlamıyla kendi rızasıyla ve isteyerek kaydolduğunu söyleyen öğrencilerin oranıysa sadece %8.
Eti patronların, kemiği devletin: MESEM’lilerin çalışma koşulları
Anket verileri, “kılıfına uydurulan” kuralların bile sık sık çiğnendiğini ve görmezden gelindiğini, istisnası kaidesini aşan bir düzenin çarklarının döndüğünü ortaya koyuyor.
Katılımcıların %79’u haftanın 5-6 günü tam zamanlı mesai yaptığını belirtirken sadece iki haftada bir gün izin alabildiğini söyleyenler de var. Günde 10 saatten fazla çalışanlar %68, haftada en az bir gün ek mesaiye kalanlar ise %48 oranında. Ücretlere göz attığımızda yine vahim bir tablo var önümüzde: asgari ücretin yarısı veya daha azını alan öğrenciler, toplamın 5’te 4’ü kadar. %23’lük bir kesim, 6600 TL’den daha az bir ücret mukabilinde veya hiç ücret almadan çalışıyor. Ek mesaiye kalan her 4 öğrencidense sadece 1’i ücretini alabiliyor. Çoğu iş yeri yemek masraflarını karşılasa bile ulaşım için tam tersi bir durum söz konusu. Öğrencilerin 4’te 3’ü, ailesine ekonomik bir katkı sunabildiğini belirtirken, mevcut tabloda sadece yarısı cüzi miktarlarda bile olsa birikim yapabiliyor.
İş yeri ve çalışma koşullarına göz atalım. %49’luk bir kesim, günde en fazla yarım saatlik bir mola hakkına sahip olduğunu %43 oranında. Öğrencilerin %56’sı, her zaman veya neredeyse her zaman kendisine iş yerinde “ayak işi” yaptırıldığını, %41’i kendisinden ağır veya tehlikeli bir iş yapması istendiğini kaydediyor. Çalışma sırasındaki haklarını bilmediğini düşünenler %53, daha önce küçük veya büyük iş kazası geçirmiş olanlar %54’lük bir dilimi oluşturuyorken, sadece %38’lik bir kesim iş kazalarına karşı haklarına ve başvurabileceği kurumlara dair bilgilendirildiğini söylüyor. Ustası tarafından küfürlü konuşmalara maruz kalan öğrenciler %48, fiziksel şiddet görenlerse %19 oranında. Öğrencilerin sadece 4’te 1’i iş yerinde yaşadığı bir sorunla alakalı yetkililere başvuru yapabilmiş, başvuru sonucundaysa ancak yarısı bir değişiklik olduğundan bahsediyor.
Vaziyet bu kadar içler acısı olduğu halde, MESEM’lilerin mesleki ve hayati gelişimleri ile iş sağlığı ve güvenliği koşullarını takip etmekle mükellef koordinatör öğretmenler, işletmenin kurallara uygun bir çalışma ortamı sağladığını değil de öğrencilerin verimliliğini denetlemeyi tercih ediyorlar. Ayda ancak 1-2 kez denetime gelindiğini veya hiç gelmediklerini belirten öğrenciler 5’te 4 olarak çoğunluğu oluşturuyorlar. Genellikle işletme sahipleri veya ustalarla “ahbaplık” kurmaya pek meraklı koordinatörler, öğrencilerin aktardığına göre çoğunlukla atölyeye usulünden uğrayıp birer çay içmek ve daha iyi çalışmaları için kendilerini tembihlemek dışında pek bir şeyi önemsemiyorlar.
Hayattan koparılmış, bitkin bir gençlik
MESEM’li gençlerin ruh hallerine ve sosyokültürel olanaklarına baktığımızda yine vahim bir manzara karşılıyor bizleri. Mesaiye başlarken kendisini yorgun, bitkin, bunalmış veya tükenmiş hissettiğini ifade edenler %63 çoğunlukta. Öğrencilerin %84’ü, son bir ay içerisinde herhangi bir kültürel aktivitede bulunamadığını, %58’i ise herhangi bir sportif faaliyet içinde yer alamadığını kaydediyorlar. Sosyalleşme olanakları, çoğunlukla haftada bir kez yakın arkadaşlarıyla mahalle dışına çıkıp bir yerlerde oturmak veya gezmekten ibaret oluyor. Çalışmadığı takdirde uğraşmak isteyebileceği hobisi sorulan gençlerin %24’ü herhangi bir yanıt sunamıyor. Motorsiklet, arabalar ve futbol ise ellerindeki kısıtlı zamanı uğruna harcamaktan en çok keyif aldıkları ilgi alanları olarak öne çıkıyor. Farklı sosyal medya mecralarındaki aktivitelerin de MESEM’li gençlerin sosyalleşme ihtiyacı açısından önemli bir yerde durduğunu söylemeliyiz.
Hem bugünü hem de geleceğinden koparılmış bu gençlere MESEM programını tek kelimeyle tarif etmeleri söylendiğinde şu yanıtlar göze çarpıyor: “berbat”, “kâbus”, “kölelik”, “zorunluluk”. Emeğinin karşılığını alamadığını düşünenler %81’lik kesimde. Öğrencilerin %70’i, gelecek on yıl içerisinde kendi iş yerini açabileceğini düşünüyor, ki bu neredeyse tüm MESEM’li gençleri yaşama bağlayan temel motivasyon. Fakat aldığı ücret ve mevcut koşullarının, yakın gelecekteki hedeflerine ulaşmayı sağlayabileceğine inanmayanlar da aynı çoğunlukta: %70.
Tüm bu göstergeler, sermayenin ara eleman ihtiyacını kapatmak üzere okul sıralarından koparılıp atölyelere, sanayi havzalarına, inşaatlara sürüklenen MESEM’li gençlerin hayatlarını gözler önüne seriyor. Gençliğin yaşamını öğüten MESEM’lerin kapatılması, mesleki öğrenim gören her öğrenciye burs sağlanması, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre düzenlenecek nitelikli, bilimsel bir mesleki eğitim sisteminin uygulanması gibi taleplerin karşılanabilmesi ise başta MESEM’liler olmak üzere ülke gençliğinin örgütlülüğüne, emekten yana tüm güçlerin mücadelesine bağlı.
KAYNAKÇA:
[1] https://e-mesem.meb.gov.tr/
[2] https://shorturl.at/MeRm9
