Güvencesizleştirme saldırıları enerji sektöründe de iş cinayetlerini artırıyor - Kamil Kartal

Enerji sektörü elektrik, su, doğalgaz ve baraj işçilerini kapsayan, ekonomik, siyasi ve yaşamsal bir öneme sahip faaliyet alanıdır. Son 25 yılda enerji sektörünü adım adım piyasaya açan Türkiye, 2010 yılında elektrik dağıtımının neredeyse tamamını özelleştirdi. Üretimde kamunun giderek azalan payının da özelleştirilmesi planlanmakta, bugünkü ana yönelimleri HES ve Termik İnşası olan özel enerji şirketleri teşvik edilmektedir. Büyük sermaye, yatırımlarını enerji üzerinde yoğunlaştırmakta, enerji alanında şirket karlılığını güvence altına alacak politikalar yaşama geçirilmektedir.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre 2012 yılında en az 720 işçi hayatını kaybetti. Ölen arkadaşlarımızın 72’si enerji işçisidir. Yani bu yıl yaşanan her 10 işçi ölümünün 1’i enerji sektöründe gerçekleşti. Bu durum güvencesizleştirme saldırısının en açık görüntüsünü oluşturuyor… Elektrik çarpmaları arıza ekibinin, boğulmalar ise baraj işçilerinin en temel iş cinayeti nedenleri. 72 arkadaşımızın 25’i elektrik çarpması, 21’i ise boğulma sonucu aramızdan ayrıldı… Diğer yandan Meclis’in bu verilerin en az olduğu vurgusunu yapması, gerçek ölüm sayısının bu verilerin 3-4 katı fazla olduğunu belirtmesi enerji işçilerinin içinde bulunduğu cendereyi daha iyi anlamamızı sağlıyor…

Enerji işçilerinin ölümlerinin arkasında yatan nedenler ise bellidir. Birinci olarak işçiler 12-14 saate varan sürelerde çalışmaktadır. Hatırlarsanız Enerji Bakanı birkaç yıl evvel sarı sendika Tes-İş’in kongresinde işçilerin gerekirse 14-16 saat elektrik direklerinde çalışması gerektiğini belirtmişti. İşte devletin işçinin sağlığına, canına verdiği değer budur. İkinci olarak iş bölünerek taşeronlaştırıldı. Bu durum yapılan işte koordinasyon eksikliğinden, işçiler arasındaki ayrımları derinleştirmeye kadar birçok sonuca yol açıyor. Örneğin birçok arkadaşımızın elektrik kesilmediği için direklerde hayatını kaybetmesine şahit oluyoruz. İşin sorumluluğu belirsiz kalıyor. Üçüncü olarak gerekli denetim ve önlemler alınmıyor. İşçiye işe uygun malzeme verilmiyor. Ya da enerji hatları yenilenmiyor. Mesela 3 yıl evvel İzmir’de kapısını açar açmaz trafo patlamış ve iki arkadaşımız hayatını kaybetmişti. Bakım yapılmadığı için bir çeşit saatli bombaya dönüşmüştü trafolar… Esasen nedenler ve örnekler o kadar çok ki…    

Sendikamız Enerji-Sen, işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesini en az ücret ve iş güvencesi konuları kadar gündem ve mücadelesinin ana eksenine almıştır. Kozan Gökdere Barajı’nda iş cinayetine kurban giden ve hala 5’inin cesedi bile bulunamayan 10 enerji işçisi için her türlü girişimi yaptık. Genel Başkan olarak olay yerinde günlerce kaldım ve olayı takip ettim. Sadece kendi işkolunu değil Esenyurt’ta yanarak can veren inşaat işçilerinin iş cinayetinde de, Tuzla’da tersanelerde yaşanan iş cinayetlerinde de, Aşkale’de donarak ve boğularak katledilen enerji işçilerinde de tepkimizi gösterdik ve bunların bir daha yaşanmaması için girişimlerde bulunduk.

Sendikamız özellikle taşeron çalışma biçiminin bir sonucu olan ve sadece bir maliyet unsuru olarak görülen teçhizatın, edevatın ve giyim malzemelerinin tam olarak sağlanması içinde mücadele etmektedir. Bunu sendikal örgütlülüğün bir zorunluluğu olarak işçi arkadaşlarında anlaması yolunda gerekli uygulamaları hayata geçirmeye başladık. Bir eldivenin, lastik-kauçuk bir ayakkabının, bir bakır telin, bir gözlüğün hayat kurtardığı bir işkolunda en az ücretler kadar önemli bir talep ve HAK olduğu bilinciyle işçi sağlığı ve iş güvenliği hususunu sendikamızın politikası haline getirme kararlılığımızı sürdüreceğiz. 

Enerji-Sen Genel Başkanı Kamil Kartal
 
Bu yazı Sol gazetesinde yayınlanmıştır...