Kimyamızı bozan kimyasal maddeler - Bülent Şık

UNEP ve WHO endokrin sistem bozucu kimyasallarla ilgili çok önemli bir rapor yayınladı.

Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından endokrin veya hormonal sistem bozucu kimyasal maddeler hakkındaki mevcut durumu gözden geçiren çok önemli bir bilimsel rapor yayınlandı. 1500 civarında akademik çalışma değerlendirilerek hazırlanan 300 sayfalık rapor, bu kimyasal maddelerin doğal hayat ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açan küresel ölçekte ciddi bir tehdit haline geldiğini vurguluyor. Bu tehdidin sadece yaşadığımız zamanları değil gelecek nesilleri de etkileyeceğini belirtiyor. Bu konuda özellikle son on beş yıldır pek çok akademik çalışma olmasına rağmen kurumsal ölçekte ilk kez bu kadar güçlü bir ses veriliyor. Nihayet! 

Hormonal sistem bozucu kimyasal maddeler, vücudumuzda üretilmeyen genelde beslenme yoluyla bünyemize aldığımız, hormonal sistemin gelişimini ve fonksiyonunu değiştiren madde veya madde karışımları. Bazıları çevre kirlenmesinin bir sonucu ve bazıları da çeşitli endüstriyel ürünlerin üretiminde kullanılan bir malzeme olarak bir şekilde hayatımıza giren bu kimyasal maddeler doku ve organ gelişimi süreçlerine olumsuz etki gösteriyor ve zamanla çeşitli hastalıklara yol açıyor. Özellikle anne karnından başlamak üzere, bebeklik ve ilk çocukluk yıllarında bu kimyasal maddelere maruz kalmak ileride ciddi sağlık sorunları oluşturuyor.

Nelere yol açıyor

Bu kimyasalların vücuda alınması durumunda, doğal hormonların fonksiyonlarını taklit etme ya da hormon üretimi süreçlerini baskılama/uyarma yoluyla enerji metabolizmasında bozulmalar, mental bozukluklar, cinsiyet gelişimi bozuklukları, cinsiyetsiz doğumlar, doğum anomalileri, sperm sayılarında azalmalar gibi çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığı belirtiliyor. Sadece insanlarda değil doğadaki birçok canlı türünde de (bazı balıklarda, amfibilerde, kuşlarda, memelilerde ve timsahlarda) bu tip olumsuz sonuçların açığa çıktığını gösteren pek çok çalışmanın altı çiziliyor. Doğadaki her canlı gibi insanın da geleceği sağlıklı bir şekilde büyüme ve üremesine bağlı. Rapora göre büyüme ve gelişmenin kritik aşamalarında bu kimyasallara maruz kalmak yaşamın ilerleyen dönemlerinde bazı hastalıkların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynuyor. Üreme fonksiyonlarına olan olumsuz etkilerinin ise gelecek nesilleri de etkileyeceği çeşitli ülkelerde yapılmış çalışmalara atıflar yapılarak dile getiriliyor.

Hangi kimyasallar
 
Raporda da ayrıntılı olarak açıklanan ve dioksinler, furanlar ve PCB’ler gibi kalıcı organik kirleticiler adını verdiğimiz bazılarının çok zararlı olduğuna eminiz. Ama örneğin pestisitler, ambalaj malzemelerinden gıdalara bulaşan fitalatlar gibi bazıları şimdilik şüpheli olarak görülüyor. Ama şüphelilere biraz daha yakından bakarsak durumun düşünülenden daha karışık olduğunu fark ediyoruz. Raporda ayrıntılı olarak yer almıyor ama bu konudaki literatür gözden geçirildiğinde fark edilecek ki sadece pestisitlerde bile şüpheli sıfatını hak eden 120’den fazla etken madde var. Bir kısmının kullanımı artık yasak olmasına karşın epeycesi dünya tarımında olduğu gibi ülkemiz tarımında da serbestçe kullanılıyor. Gıda ürünlerindeki kalıntısını tespit etmek yöntemsel güçlükler nedeniyle oldukça zor olan fitalatlarda ise şüpheli kimyasal madde sayısı yirmiye yakın.

Ne yapmalı
 
Emin olun, önümüzdeki yıllarda bu şüpheli kimyasalların yavaş yavaş tarımdan ve gıda maddeleri üretim süreçlerinden çekildiklerine tanık olacağız. Çünkü yeterli kanıtlar toplanana kadar beklemek gerekiyor. Bu konudaki süreç ne yazık ki böyle işler. Oysa bu bizleri şüphe üzerinden önlem almaya davet eden bir konu. En azından şunları yapmak olumlu bir başlangıç olacak.

1. Hormonal sistem üzerinde bozucu etki gösteren pestisitlerin tarımsal faaliyetlerde kullanılmasına derhal son verilmeli. Gıdalara fitalat bulaştıran ambalaj malzemeleri için de aynı uygulama yapılmalı.

2. Yeni Hal yasası meyve sebze hallerine giren gıda ürünlerinin kimyasal kalıntı maddeleri açısından analizlerinin yapılmasını şart koşuyordu. Analizi yapılacak bazı kimyasallar hormonal sistem bozucu etkili olanlar. Ancak, şu ana kadar kaç tane ilimizde bu tip laboratuarlar kuruldu ve faaliyete geçti bir bilgi edinemedim. Yanılma pahasına da olsa bu konuda hiçbir şey yapılmadığını düşünüyorum. Bu konuda gerekli altyapıyı kurma veya faaliyet sorumluluğu Belediyelerde. Yasa, laboratuar analizleri için gerekli çalışmaları yapmayan belediyelere para cezası öngörüyordu. Aslında çok da zor olmayan ama ciddi bir planlama gerektiren ve düzgün yapılırsa uzun vadede kamu sağlığını korumaya ciddi katkılar sunacak bu iş kâğıt üstünde kalmamalı. Konu ile ilgili olarak belediyelerin laboratuvar faaliyetlerini ne ölçüde yaptıklarını denetleyici kurum Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’dır. Gerek Bakanlık ve gerekse belediyeler, bu konuda şu ana kadar neler yapıldığını ve yapılacağını kamuoyu ile paylaşmalı.   

3. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı şüpheli olsun olmasın hormonal sistem bozucu kimyasal maddelerin “tamamı için” gıda ürünlerindeki kalıntı düzeylerini belirleyecek kapsamlı bir izleme projesini başlatmalı. Böyle bir proje ile öncelikle bir durum tespiti yapmak mümkün hale gelecektir. Şu an için mevcut durumun ne olduğu hakkında bile çok az bilgimiz var çünkü. Kuşkusuz varolan laboratuvar altyapılarının güçlendirilmesini gerektirecek kadar büyük bir projedir bu. Aynı projeyi Sağlık Bakanlığı sular için yürütmelidir.

4. Çevre Bakanlığı, kendi bünyesinde bulunan ve laboratuvar altyapısı anlamında çok yetersiz olan birimlerini kuvvetlendirmelidir. Hormonal sistem bozucu kimyasallar ağırlıklı olarak çevre kirliliğinin bir sonucu. Çevre Bakanlığı sadece gürültü ve hava kirliliği ölçümleri değil -ki onlar da hiçbir işe yaramıyor- asıl olarak dioksin, furan, PAH, PCB, ağır metaller gibi toksik kimyasalları toprak ve su gibi ortamlarda ölçme değerlendirme ve izleme konularında faaliyet göstermelidir. Oysa dioksin ve furan gibi bileşiklerin analiz edildiği tek bir laboratuara bile sahip değil.

Bu konular akademik kurumların da katkı sağlamasını gerektiren ciddi bir kamu politikası gerektiriyor. Yapılabilir mi bilmiyorum. Ama çocukların sağlığına değer veriyorsak en azından başlangıç olarak bir an önce yapılmalı.