Kürt işçiler de var... - Esra Çiftçi

Görsel anlatımların bir toplumun sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel gelişiminde çok büyük etkileri vardır. Bu görsel anlatımlar sanatla birleşince şüphesiz çok daha etkili bir gücü olur... Son zamanlarda toplumsal olgular, sözlü anlatımlar ve olayların yer, mekânları da görsele yansıyınca, kalıcı belgeseller ortaya çıkabiliyor...

19-26 Mayıs tarihlerinde de Diyarbakır'da çok önemli bir festival yapılacak. Toplumun en önemli kesimlerinden olan işçilerin sorunlarını anlatan filmlerin, belgesellerin İşçi Filmleri Festivali çerçevesinde gösterilmesi ve festivalin asıl amacının olması çok anlamlı...

İşçi Filmleri Festivali beş yıldır yapılıyor. Festivalin temel amacı işçilerin, ezilenlerin ve ulusal mücadele yürüten farklı farklı ülkelerde, özellikle Sovyetlerden sonra, "Sosyalizm bitti" denilen bir yüzyılda tüm dünyada yürüyen mücadele deneyimlerini paylaştırmak, kapitalist sistem dışında da bir başka hayatın kurulabilirliğini, yani sosyalizmin hala mümkün olduğunu ama nasıl bir sosyalizm sorusunu da tartıştırabilmesi...

Bu festivalin Diyarbakır'da olması, hem çok yoğun işçinin olması, hem de gün geçtikçe yoksullaşan bir coğrafya olması açısından çok önemsiyorum. Tabii ciddi sorunlar olduğunu da iyi gözlemlemek gerek. Özellikle işçi mücadelesine yaklaşım konusunda sendikal örgütlenme yapan kurumlar dahi sorunlu ve "Bu coğrafyada işçi sınıfı yok ki!" diye bir yaklaşım içindeler. Peki, bu Karadeniz'de çay, fındık toplamaya gidenler kim? Peki bu Çukurova'ya pamuk toplamaya gidenler kim? Peki Ege, Marmara'da çalışanlar kim? Peki bu üç kuruşa çalışan adına da "Mevsimlik İşçiler" denilen kesim kim? Hatta kamyonların arkasına balık istifi gibi yığılıp, aşırı yükten kaynaklı kazalar geçirip ölen insanlar kim?

Bu festivalin bir önemi de, kapitalizmin yeni stratejilerini tartışmak, ulusal kurtuluş hareketleri, sosyalist hareketler için mücadele alanlarının oluşturulması açısından değerlendirmek gerek. Hem dünyadaki muhalif hareketleri, hem de Türkiye'deki anlayışları sorgulamak, deneyimleri paylaşmak ve mümkünse ortak mücadele biçimlerinin zeminini oluşturmak açısından da önemli. Bence yeniden oturulup işçi sınıfı tanımını yapmak ve ortak mücadele dilinin oluşturulması gerek...

Kol emeği ile geçinen işçi tanımı yok artık... Son otuz yıldır hayata geçirilen neoliberal politikalar sonucu önce kazanılan haklar gasp edildi, şimdi de güvencesiz çalışma bir genel çalışma biçimi olarak dayatılıyor. Hatta güvencesi olanlar güvencesizleştiriliyor. Öğretmeni, doktoru, avukatı herkes sermaye için ucuz işgücü haline getiriliyor

Bu festivalin en önemli amacı da özellikle bölgede görülmeyen işçi sınıfını görünür kılmak. Örneğin Ceylanpınarlı kadınlarda işçileştirme sürecinin bir parçası olarak güvencesiz bir hayata mahkûm edildikleri için kamyon kasalarında yolculuk yapmak zorunda kaldılar, yine hiçbir üretim alanı olmadan yani fabrika, holdingi vs. gibi, iki milyonluk bir şehir olan Diyarbakır'da hayat sürüyor. Bu aileler ne ile geçiniyor? İş yok, nüfus fazla... Diyarbakır'dan göç edip gelerek ya da her evde en az bir kişi büyük şehirlerde en kötü koşullarda çalışıp ailelerine para göndererek ve ne yazık ki en kötü koşullardaki işlerde Kürt işçilere yaptırılıyor. Bu bile bu topraklardaki sendikacılar tarafından görülmüyor, işte bu yüzden Diyarbakır'ın seçilmesi çok önemli.

Statükolar sarsılır mı, kafalarına dank eder mi? Lütfen etsin artık...

İşçi Filmleri Festivali 1994'ten beri dünyada ve 2006 yılından itibaren de Türkiye'de hem tüketime endesklenmiş, hem de bir perspektiften dünyayı tüketmeye çalışan kültür anlayışına karşı iletişim alanındaki bir hegemonyanın mücadele aracı olarak ortaya çıkmış durumda.

Bütün dünyada genellikle 1-7 Mayıs tarihlerinde başlayan ve kimi ülkelerde bir ay boyunca süren festival binlerce kişinin bir araya gelmesine ve yüzlerce muhalif sanat ürününün dolaşıma sokulmasına ve görülmeyenlerin görülmesine, işitilmeyenlerin işitilmesine aracı
oluyor. Türkiye'de de 1-7 Mayıs tarihlerinde İstanbul, İzmir ve Ankara gösterimleri ile başlayan festival yıl boyunca Anadolu'nun her köşesini geziyor ve "Başka bir dünya mümkün" diyenlerin kültür alanının şekillendiricisi olma iddialarını en ücra köşelere kadar yayıyor.

Bu festivalin oldukça anlamlı bir amacı var, ülkenin bütün illerinde kendini örgütlemek ve bu örgütleme sayesinde de kendi alt atölyelerinde ezilenlerin ve görmezden gelinenlerin kültürünü büyük bir güç olarak ortaya çıkarmak ve direnişleri ile tarihe geçmiş olan kadim kent olan Diyarbakır'da yapılması çokta anlamlı.

19-26 Mayıs tarihlerinde tüm Diyarbakır halkının orada olmasını tavsiye ediyorum.

e.ciftci96@gmail.com

20 Mayıs 2010 / Günlük