Meslek hastalıkları ve iş kazaları yoluyla; işçi sınıfının bireyleri günübirlik kazalarla yaşamlarını kaybediyorlar. Dünya için İLO verileri, Türkiye için İSİG verileri, meslek hastalıkları ve iş kazalarının boyutunu gözler önüne seriyor.
İLO verilerine göre her yıl dünyada, 300 milyonun üzerinde iş kazası meydana geliyor ve her yıl 2 milyonun üzerinde işçi, iş kazaları ve meslek hastalıklarıyla yaşamını kaybediyor. Başka bir deyişle dünyada, her 15 saniyede bir işçi, iş kazaları ve meslek hastalıklarından yaşamını kaybediyor. İSİG verilerine göre Türkiye’de 2023 yılında en az 1923 işçi, iş kazalarında yaşamını kaybetti. 2024 ün ilk altı ayında ise en az 878 işçi iş kazalarında yaşamını kaybetti. Bu veriler ışığında söyleyebiliriz ki, çalışma koşulları adeta işçi öğütüyor. Üstelik bunlar, teknolojinin alabildiğine gelişmiş olduğu, çalışma hayatını kolaylaştıracak araçların rahatlıkla üretilebildiği bir tarihsel dönemde gerçekleşiyor.
İşçi öğüten çalışma koşullarından sorumlu olan ve bu koşulları düzeltmesi gerekenler (ki, bunlar birinci dereceden kapitalist sınıfın kendisidir) ne yapıyor? Onlar, işçi öğüten çalışma koşullarında kârlarına kâr eklerken; iş güvenliği önlemi almayı akıl etmiyorlar, düşünmüyorlar. Başka bir deyişle, denetim, sosyal ve politik gücü ellerinde bulundurdukları halde sorumluluklarını yerine getirmiyorlar. Sermayelerini büyüten kârla, işçilerin yaşamını kaybetmesi ikileminde; işçilerin sağlığını ve yaşamını hiçe sayıyorlar. Böylece göz göre göre gelen iş kazalarında, işçiler, verilerde olduğu gibi yaşamını kaybediyor.
Peki ya bu bir cinayet değil midir?
Bir toplumda, herhangi bir bireyin herhangi bir gerekçeyle, başka bir bireye verdiği bedensel zararın ölümle sonuçlanacağını bile bile; o zararı veriyorsa, bu zarardan doğan ölümler tam anlamıyla bir cinayettir. Peki ya önlem alınmayan çalışma koşullarında, günübirlik işçilerin yaşamlarını kaybetmesi bir cinayet değil midir? İşçilerin yaşamlarını kaybettiği ve onları, yavaş yavaş tüketen koşullara karşı önlem almayanlar, bu koşulların işçilerin yaşamlarına mal olabileceğini bilmiyorlar mı?
Soru burada dursun biz emek sürecine bakalım.
Kapitalistin üretime sermaye yatırmasının amacı, sermayesini korumak ve sermayesinin artışı yoluyla devamlılığını sağlamaktır. Kapitalistin, sermayesinin devamlılığını sağlayabilmesinin yolu; sermayesini sürekli olarak, büyüme halinde tutabilmesinden geçer. Zira büyüyemeyen bir sermaye, kendisini koruyamadığı gibi, devamlılığını da sağlayamaz. Kuşkusuz sermayenin büyüyebilmesi, onu büyüten kâra ulaşabilmesine bağlıdır. Her sermaye sahibi kapitalist, bunun refleks olarak ya da bilincinde olarak kâra giden yola girer. Ne var ki kâra ulaşması için girilen yol dikensiz değildir. Zira birçok kapitalist, aynı yoldan yürüyerek kendi sermayesini büyütmenin derdindedir. Bu dert, kapitalistler aralarındaki kıran kırana rekabetle çözülür. Her kapitalist, kârın büyüsüyle birbirlerini dışlayarak; kâra ulaşma ve kârı artırmanın yol ve yöntemleriyle uğraşırlar.
Kârı artırmanın yolu, o kadar karmaşık değildir.
Rekabeti başarıyla yürüterek kâra ulaşmak için ya sömürü oranı artırılır ya da maliyet düşürülür. Sömürü oranını artırabilmek için, işçinin ücretini düşürmek, emek yoğunluğunu artırmak ya da çalışma zamanı olan iş gününü uzatmak gerekir. İşçinin ücretini düşürmek, bunu başarıp başaramayacağından bağımsız olarak; sömürü oranını yükseltmede kapitalist için önemli bir araçtır. Diğer bir araçsa işçinin emek yoğunluğunu artırmaktır. Bu durumda işçi aynı zaman diliminde, daha yoğun çalıştırılır, emek gücü hızlı ve aşırı bir şekilde tüketilir. Emek gücü aşırı biçimde tüketilen işçi, güçsüz düşerek dikkati dağılır, çalışamaz duruma gelebilir. İş gününün uzatılması fazla kâra ulaşmada başka bir araçtır. İşgünü uzatılmasıyla ücret aynı kaldığında karşılığı işçiye ödenmeyen kâr kısmı artacaktır.
Bütün bu araçlarla kapitalist, sömürü oranını (artı değer oranı) yükselterek, daha fazla kâra (artı değere) ulaşacaktır. Kapitalistin daha fazla kâra ulaştıran bu yol, işçi için yıkımdır. Zira sömürü oranının artırılmasıyla işçi, çalışma enerjisini koruyamaz, emek gücünü yenileyemez duruma gelir. Böylece, meslek hastalıklarına ve iş kazalarına da açık hale gelir.
Sömürü oranını artırarak kârını artırmaya çalışan kapitalist bununla yetinmez. Emek sömürüsü üzerinden karını artırırken, aynı zamanda değişmeyen sermayesinin maliyetini azaltarak, çalışma koşullarından da tasarruf eder. Çalışma koşullarında maliyetini düşürmenin araçlarından biri, iş güvenliği önlemi harcamalarından kaçınmaktır. Zira bu harcamalar, kapitalistin kârını etkiler. Başka bir deyişle kapitalistin kârını azaltır. Ne kadar düşük maliyetli üretim, o kadar kârını koruma, o kadar çok rekabet gücü demektir. Kapitalist bunu bilir. Kapitalistin iş güvenliği önlemi almayışının işçiye etkisi, işçiyi meslek hastalıklarına ve iş kazalarına açık hale getirmesidir. Bunu örnekleyecek bir olay: Ankara’nın Sincan ilçesi Törekent Mahallesi’nde üç işçi, çalıştıkları binanın dış cephesinde çalışırken, çalışma platformunun kırılması sonucunda; 12. kattan düşerek yaşamlarını kaybettiler: “800 TL’lik kemer hayatta tutacaktı.” (1)
Sermayeler arası rekabetçi ortamda, emek sömürüsünü artırma ve iş güvenliği önleminde tasarruf etme durumu; bir bütün olarak işçilerin yaşamını ve çalışma koşullarını olumsuz etkiler. İşçi çalışırken meslek hastalıkları ve iş kazalarına maruz kaldığı gibi, sömürüyü artırma pratiği ile ortaya çıkan, emek gücünün hızla tüketilmesiyle birlikte; işçi zayıf düşer, düşkünleşir.
Önlem alınmayan çalışma koşulları, işçinin yaşamsal güçlerini yavaş yavaş tüketirken; işçinin ömrünü de tüketir. Kapitalistler, önlem alınmayan çalışma koşullarının; işçi yaşamı için ne kadar güvenliksiz, ne kadar riskli olduğunu bilirler. Bunu bilmelerine karşın, düzeltme yolunda bir adım atmazlar. Böylece iş kazalarına davetiye çıkarıp, işçinin yaşamını riske ederler. İş kazalarıyla yaşamlarını kaybederken, yakalandıkları meslek hastalıklarıyla yavaş yavaş ölüme giderler.
Şimdi yukarıda bıraktığımız soruyu tekrar soralım: Peki ya bu bir cinayet değil midir? Yanıtı Engels’te arayalım.
Koşulların düzeltilmesinde sorumluluğu olan ve düzeltmek için adım atmayan kapitalist sınıfın durumu, bir başkasının ölümüne neden olan bireyin durumuna benziyor. İşçilerin, iş güvenliği önlemi alınmamış koşullarda çalışmasını sağlayanlar, toplumda sosyal ve politik gücü elinde bulunduranlar, sürecin kontrol ve denetimi elinde tutanlar; “binlerce insanın yok olacağını bile bile bu koşullar içinde kalmalarına göz yumduğunda, bir bireyin işleyebileceği cinayetten farkı olmayan bir cinayet işlemiş sayılır.” (2) Kuşkusuz bu cinayet, faili görünmeyen bir cinayettir. Bir ihmal görünümündedir. Ne var ki ihmal görünümü altına gizlenmiş egemen bir sınıf var. Kuşkusuz bu sınıf, öldürme fiilini bir bireyin yaptığı gibi gerçekleştirmiyor, ama koşulların yaratacağı sonucu bile bile işçinin ölümüne neden olacak koşulları düzeltmek için önlem almıyor. İşçileri bile bile iş kazalarıyla, meslek hastalıklarıyla ve doğal olmayan ölümle yüz yüze getiriyor.
Engels, bu biçimiyle işçilerin ölümüne neden olunmasını, o dönem işçi organlarının; “sosyal cinayet” tanımlamasına atıfta bulunarak yanıt veriyor: “Sosyal Cinayet”
Kaynaklar
1. http://www.isigmeclisi.org/21085-800-tl-lik-kemer-hayatta-tutacakti-gokhan-turan-ile-soylesi
2. Engels, İngiltere'de İşçi Sınıfının Durumu 178, Gözlem Yayınları