AB’nin mültecilerle savaşı: 10 soruda ‘yeni göç ve iltica planı’ - Ercüment Akdeniz

Avrupa Birliği’nin mülteci hakları karşısındaki pozisyonu her geçen gün geriye gidiyor. Bunun son örneği Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan “Yeni Göç ve İltica Planı”. Eğer AB kendi içinde uzlaşmaya varırsa, plan 1 Ocak 2021’de yürürlüğe girecek. Peki, sözü edilen plan neleri içeriyor ve gerçekte neyi amaçlıyor? 10 soruda toparlamaya çalıştık:

1- PLANIN KİME NE FAYDASI VAR?
Taslağın “faydalar” bölümünde, başa “Göçmenleri korumak” maddesi konmuş. Oysa temel strateji, bu bahanenin arkasına saklanarak sınır tedbirlerini sıkılamak. AB ülkelerini kıtasal savunmaya çağıran plan, “verimlilik” derken de mülteci haklarına karşı maksimum başarıdan söz ediyor.

2- AB ÜYELERİ PLANIN UYGULANMASINA HAZIR MI?
“Avrupa’da göçe yeni bir başlangıç” çağrısıyla sunulan planda, amaç, öncelikle birlik üyelerini ikna etmek. Çünkü kota bölüşümü konusunda Dublin Antlaşması da heyecan yaratmış ama göçün yükü AB üyesi yoksul ülkelerin üzerinde kalmıştı. Bu yüzden başta Yunanistan olmak üzere Balkan ülkeleri plana kuşkuyla bakıyor. Almanya ve Fransa gibi öncü emperyalist ülkeler, AB içinde kırılmış güven duygusunu tazelemek için iki slogan öne sürüyorlar: 1- Daha etkili prosedürlerle dayanışma. 2- Sorumluluk ve dayanışma arasında yeni denge ve güvenin inşası.

Verilmek istenen mesaj ise özetle şu: “Sizi bir daha kazıklamayacağız”!

3- KİME NE SORUMLULUK DÜŞECEK, DAYANIŞMA NASIL OLACAK?
Yeni plan, kendi içinde iki sorumluluk tarif ediyor: Sığınmacı nüfusunu yoğunlukla paylaşacak ülkeler ve sığınmacı almak yerine para verecek ülkeler. Taahhüdünü yerine getirmeyenlere ise yüksek para cezaları öngörülüyor. Pandemi ve ekonomik krize bakarak bunalıma giren ülkelerin avro yardımına hayır demeyecekleri düşünülüyor. Kirli pazarlığın ilkesi de şu şekilde belirlenmiş: “Göçmen de seçebilirsin sponsor da olabilirsin…”

4- SINIR GÜVENLİĞİNDE YENİ TEDBİRLER NELER?
“Schengen’in geleceği için” öne sürülen strateji, Avrupa sınırları için “hızlı ve modern yönetimi” savunuyor. Buna göre sınır ve sahil güvenlik teşkilatı güçlendirilecek. Frontex’e destek verilecek. Sınır muhafızlarının bilgilendirilmesi için profesyonelleşmiş istihbarat mekanizması kurulacak. Sınırda yeni entegre prosedür devreye girecek. Göçmen kaçakçılarına karşı operasyonel harekat kapasitesi artırılacak. Kulağa hoş gelen bu tedbirler, savaşlardan ve yoksulluktan kaçan mültecilere bütün geçiş yollarını kapatmayı hedefliyor. Zira hak temelli alternatif sunulmuyor.

5- İZLEME VE TAKİP MEKANİZMASI NASIL ÇALIŞACAK?
Adeta mültecilere savaş açılan yeni plana göre; kimlik, sağlık ve güvenlik kontrolleri sıklaşacak. Pandemi süreci, geçişlerin engellenmesi için fırsat olarak değerlendirilecek, kalıcı “sağlık bariyerleri” inşa edilecek. AB’nin güvenliği kapsamında mültecilere karşı yeni tarama sistemleri devrede olacak. İzlemeden rehberliğe, parmak izinden data merkezine fişleme sistemi güçlendirilecek. “Eurodac” denen bir veri tabanı oluşturulacak. Schengen içinde hareketlilik kısıtlanacak.

6- KRİZ YÖNETİMİ NE GETİRİYOR?
Yeni stratejide; geçişlerin yoğun olduğu kriz dönemlerini aşmak için “kriz yönetim protokolleri” devreye girecek. Yani 1951 Cenevre Sözleşmesi askıya alınacak ve süreç genelgelerle, kararnamelerle yönetilecek! Nitekim plan taslağında, hiç sıkılmadan verilen grafiklerde, 2015-2016 ile sonraki süreç kıyaslanıyor ve mülteci geçişlerine yapılan sert tedbirlerin “başarı” getirdiği söyleniyor. Buradan hareketle birlik ülkelerine cesaret vermeye çalışan komisyon, yeni başarının sihri olarak “esneklik ve dayanıklılık” ilkesini ortaya koyuyor. Verilen mesaj ise şu: Mülteci geçişlerine karşı dayanıklı ol, uluslararası hukuku esneterek del.

7- GERİ DÖNÜŞ KOORDİNATÖRLÜĞÜ NE YAPACAK?
Plan; göçü frenlemek ve önüne bariyerler örmek kadar geri gönderme meselesine de yoğunlaşmış. Buna göre “geri dönüş koordinatörlüğü” oluşacak ve bu hem ulusal ağlar hem de AB üst ağıyla tamamlanacak. “Gönüllü geri dönüş” adı altında kıtaya ayak basan her mülteci, baskı-teşvik kıskacına alınacak. Bir yandan hızlı iade prosedürleri geliştirilirken, diğer yandan “etkili geri dönüş” için finansal yatırım yapılacak. Umudu tükenen mülteciler belirli bir para karşılığında geri gönderilmeye razı edilecek. Plan geri dönüşleri de şansa bırakmıyor: dönecek göçmenlere mesleki ve yeniden uyum eğitimleri verilecek! Mültecinin geldiği ülkelerle geri dönüşler için iş birliğine gidilecek. Yani geri gönderme pazarlığına devletler de çekilmiş olacak.

8- AJANSLAR NEDEN DEVREDE, İŞLEVİ NE OLACAK?
Konsey planı, “AB ajansları” eliyle bir taşla birden çok kuş vuruyor. Buna göre hem sınır güvenliği ve geri göndermeler hem de iltica işlemleri AB ajanslarına havale ediliyor. Yani kamusal nitelikte olması gereken bütün mekanizmalar özelleştiriliyor ve ihalelerle şirketlere taşere ediliyor. Diasporada bağların kurulması, mültecileri geri gönderme kanallarının açılması da buna dahil! Kısacası, göç olgusu ile birlikte mültecilere karşı mücadele, kapitalizmin kalkınma alanı haline getiriliyor.

9- AB MAVİ KART UYGULAMASI KİMLERİN ÇIKARINA?
Kalifiye mülteci alımlarında ABD, Kanada ve Avustralya’yı örnek gösteren Yeni Göç ve İltica Planı, AB’yi “yetenek avcılığında” geri kalmakla eleştiriyor. Avrupa’nın yaşlandığını, beceri ve yetenek zafiyetine uğradığını tespit ediyor. Amerikan Green Card modeline benzer “AB Mavi Kart” uygulaması öneriyor. Konsey diyor ki; düşük ve orta profilli işçiler Avrupa’ya mülteci olarak değil göçmen pozisyonunda alınsın. Bu işin ve oturumun süresi de geçici olsun. AB mavi kartına sahip olacak kalifiye elemanlar içinse “AB yetenek havuzu” oluşturulsun… Elbette bu işin organizasyonu da AB ajanslarına havale ediliyor. “Avrupa Entegrasyon Ortaklığı” adı altında sendikalar, işverenler ve ticaret odaları bir çatı altında birleştiriliyor. Böylece mülteci sayısı (maliyeti) düşürülerek hem geçici göçmen işçi hem de kalıcı istihdam açığı giderilmiş oluyor.

10- TÜRKİYE VE DİĞER GÖÇMEN DEPOSU ÜLKELERDEN NE BEKLENİYOR?
“Geri kabul anlaşması” ve mülteci pazarlıkları ile göçün ana damarını Türkiye ve Libya’da frenlemeyi başaran AB, yeni planda bir adım daha öne geçiyor: Proaktif hamle ile “AB ajansları” göçmen deposu olan ülkelere gönderiliyor. Amaç hem “geri dönüşleri” köklü hale getirmek hem de Avrupa’ya akacak göçmen emeği transferini ön mevzide filtreleyerek profesyonel hale getirmek. Bu arada baraj kapakları açılmasın diye kesenin ağzı birazcık daha açılacak. Bu ülkelerde mültecilere yönelen ırkçı saldırılar, Libya’da olduğu gibi silahlı milisler tarafından kaçırmalar, vahşi emek sömürüsü, mülteci haklarına uygulanan ambargo ise AB’nin umurunda bile değil. Göçleri kaynağında durduracak barış ve ekonomik refah politikaları ise plan taslağında mevzu bahis bile değil.

***

Özetle: Avrupa’nın “Yeni Göç ve İltica Planı” uluslararası mülteci haklarına bir büyük darbe daha vurmaya hazırlanıyor. Bu darbe aynı zamanda sendikalara, Avrupa ve Türkiye işçi sınıfına. Çünkü göçmen emeğinin haklardan yalıtılmış vahşi sömürüsü, AB ajansları eliyle yeniden organize ediliyor. Neyse ki sadece burjuvaların Avrupa’sı yok. Türkiye ve Avrupa işçi sınıfı ve onun bir parçası olan göçmen işçiler şimdi ne yanıt verecek? Sendikalar, aydınlar, hak savunucuları bu gerici plana karşı nasıl bir strateji geliştirecek? Gidişatı belirleyecek temel unsurlardan biri de bu.

Evrensel