Cumhuriyet dönemi çıraklık ve MESEM - Özgür Hüseyin Akış

Günümüzde nitelikli eleman yetişmediğine ilişkin serzenişlerle karşılaşıyoruz. Bizdeki usta çırak ilişkisi ahilik geleneğinin geçmişi eskilere dayanıyor. Eğitim ile meslek ilişkisinin kurulmasının merkezi bir politika olarak planlanmaması nedeniyle iş, işyerinde öğrenilir anlayışı yerleşiklik kazanmış durumda.

Cumhuriyet döneminde, 1920’li ve 1930’lu yıllar mesleki ve teknik eğitimin, bir devlet politikasına bağlanması, tüm eğitim sistemi içerisinde örgütlenmesi, temel kavram ve ilkelerin oluşturulması çabaları ile geçmiştir (Özgüven, 1987). Mustafa Kemal Atatürk, mesleki ve teknik eğitimin kurulması ve yaygınlaştırılması için özel ilgi göstermiştir. Atatürk, 1923- 1925 yılları arasında o güne kadar çok az yönetici ve eğiticinin dikkatini çeken ve eğitim sitemi içinde düşünülmeyen meslek okullarına özel ziyaretler yaparak mesleki eğitimin önemini vurgulamıştır. Ayrıca yürütülen çalışmalar sadece yabancı uzman görüş ve önerileri ile sınırlandırılmamış, eğitimin yeniden düzenlenmesinde Türk bilimadamlarının da şüphesiz önemli etkileri olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, Ziya Gökalp, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, İsmail Hakkı Tonguç ve Rüştü Uzel ilk akla gelen isimlerdir. Köy Enstitüleri de bu bakış açısıyla yaşama geçirilmiş Cumhuriyet döneminin eğitim ve öğretim planlamasına ilişkin pozitif bir deneyim geride kalmıştır.

EĞİTİM VE UYGULAMA KONUSU
Cumhuriyet döneminde mesleki eğitimin önemi iyice kavranmış, mesleki ve teknik eğitimi geliştirmek amacıyla 1924- 1934 yılları arasında Türkiye’ye yabancı uzmanlar getirilmiş ve komisyonlar kurularak çalışmalar yapılmıştır. Cumhuriyetle birlikte mesleki ve teknik okula dayalı bir yapı da ele alınmaya başlanmış ve 1926 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bu okullarla ilgili görevlendirilmiştir. Bakanlık merkez teşkilatında 1933 yılında Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü, 1941 yılında ise Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı kurulmuştur. Böylece mesleki ve teknik öğretim hizmet ve destek birimleri oluşturulmuştur. 1940-1950’li yıllarda mesleki ve teknik eğitimin hızla geliştiği bu dönemde eğitim sistemi yasalar çıkarılarak desteklenmiştir.

İlk çırak okulları, 1942’de Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü’nce Eskişehir ve Sivas’ta açılmıştır. Daha sonra Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (Kırıkkale) Kayseri Uçak Fabrikası, Karabük Demir Çelik Fabrikaları, İzmit Selüloz ve Kâğıt Fabrikası çırak okulları açmışlardır.

Devlet Demiryolları, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Uçak Fabrikası, Demir ve Çelik Fabrikaları, Azot Sanayii, Etibank, Sümerbank gibi çeşitli kuruluşlar tarafından çeşitli zamanlarda yapılan eğitimle endüstriyel alanlarda çırak, kalfa ve ustalar yetiştirilmiştir. Bu tür etkinler arasında ilgili kuruluşların işbirliği ile yürütüleni Küçük Sanayi Pilot Bölge Eğitim Projesi olmuştur. Söz konusu proje, Milli Eğitim Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türkiye Halk Bankası, Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu’nun işbirliği ile oluşturulan bir komite tarafından yürütülmüştür. 1963 yılında iki ilimizde başlanılarak, özellikle endüstriyel mesleklerde çırak, kalfa ve ustalar için programlı kurslar açılmıştır.

1977 yılında “Çırak, Kalfa ve Ustalık Kanunu” olarak kabul edilmiştir. 2089 Sayılı bu kanun 5.7.1997 gün ve 15987 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun 3. maddesinde “çırak” kavramı şu şekilde tanımlanmıştır: “Çırak, çıraklık sözleşmesi esaslarına göre bir meslek alanında mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını iş içerisinde geliştiren kişidir.” Çıraklığın eğitimle bağının kurulma çabaları ile kamu kurumlarının kendi bünyesinde çıraklık eğitimi vermesi geliştirilebilir bir eğitim programı olabilir.

ÇOCUKLAR SÖMÜRÜLÜYOR
Bugüne gelirsek 2 milyona yakın çocuk işçinin olduğu tahmin edilen ülkemizde ebeveynlerin çocuklarını meslek okullarına yönlendirmediği iması yanıltıcıdır. Aileler yoksulluktan kaynaklı olarak çocuklarını çalıştırmak zorunda kalıyor. Yalnızca bu çocukların mesleki eğitimle bağı kurulsa dahi nitelikli işgücü açığı kapatılabilir. Ancak bugün çocuklar, işyerlerinde meslek öğrenmekten çok yetişkinlerle birlikte tam iş günü çalışıp daha az ücret alarak sömürünün konusu olmaktadırlar.

Bugün çıraklık eğitimi yerini MESEM’e (Mesleki Eğitim Merkezleri)’e bıraktı. Öğrenci olarak tarif edilseler de bu merkezlere giden çocuklar bir gün okula dört günde işyerlerine gitmektedirler. Bir gün teori eğitimi diğer dört gün ise işletmelerde pratik eğitimi aldıkları iddia ediliyor. Üçüncü sınıftan sonra girecekleri sınavdan başarılı olanlar kalfa olurken dört yılın sonunda başarılı olan öğrenciler usta olmaktadır. Çocuklar ilk üç yıl asgari ücretin üçte biri kadar ücret almaktadır. Kalfa olduklarında ise asgari ücretin yüzde 50’sini alıyorlar.

Nitelikli eleman gereksinimini karşılamak için iktidarın uygulamaya çalıştığı bu programın Cumhuriyetin kuruluşundaki kamu kurumları ve eğitimin öncüleriyle birlikte çalışılarak ortaya konan çıraklık eğitimiyle benzer yanları bulunmuyor. Özel sektörün anlık ucuz işgücü ihtiyacını karşılarken çocukların mesleki eğitimine bir katkısı bulunmuyor. MESEM ile çocuk iş cinayetlerinde de bir artışın olması burada çocukların tehlikeli işlerde herhangi bir önlem alınmaksızın çalıştırıldıklarını gösteriyor.

Kamucu planlı bir eğitim politikasının nitelikli işgücü gereksinimini karşılayacak geçmiş deneyimleri mevcut. Eğer gerçekten sorunun çözümü isteniyorsa çocukların işçileştirilmesi değil, çocukların yeteneklerine göre bir eğitim alması sağlanabilir.

Cumhuriyet