Hemen her gün işyerlerinden ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. Yaşananlar birer istatistik veriye dönüşürken çocuk işçiliği adı altında yaşanan iş cinayetleri toplumun önemli bir kesimi tarafından da tepki ile karşılanıyor. Öte yandan alınmayan önlemler, denetimsizlik sistemi cesaretlendiriyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi verilerine göre 2025 itibarı ile işyerlerinde meydana gelen kaza sonucu 81 çocuk hayatını kaybetti. Ölen çocukların 4'ü MESEM'li 7'sinin de stajyer öğrenci olduğu biliniyor. Geri kalan çocukların ise kaçak bir şekilde çalışmaya maruz bırakıldığı ortaya çıktı.
Toplumda infial yaratan Kocaeli'nin Dilovası ilçesindeki bir parfüm tesisindeki patlamada ise 3'ü çocuk 6 kadın öldü.
Olay sonrası gün yüzüne çıkan ayrıntılar, tablonun vehametini de ortaya koydu.
ÇOCUK İŞÇİLİĞİ 'UCUZ' İŞ GÜCÜ
Uzmanlar yaşananları Yeniçağ'a değerlendirirken; çocukların çalışmak durumunda kaldığı süreci ve çalışma koşullarını gözler önüne serdi.
İSİG Meclisi’nden Murat Çakır, çocukların çalıştırıldığı iş ve işyerlerindeki tabloyu şu ifadelerle anlattı:
"Çocuk işçiliğine değinirken öncelikle eğitimden kaynaklı sorunlara bir bakmak gerekiyor. Eğitimdeki sistem değişiklikleri ve müfredatın pratikten kopuk oluşu, özellikle ilk öğretim çağını yani 8. sınıfı bitiren çocuğun genel matematik, fen bilgisi, sosyal bilimler, Türkçe bilgisi yetersiz ve algılaması çok zayıf.
Ailelerde, mevcut ekonomik şartlar da göz önünde bulundurularak, iyi eğitim alamayan çocuklarını mesleki eğitime yönlendirme eğilimi oluştu. Özellikle 2018 sonrası bunu gözlemlemek mümkün.
Ayrıca üniversite mezunlarının da asgari ücret civarında bir ücret alıyor olması sonucu okumanın anlamsızlaştırıldığı, okumanın değersizleştirildiği bir süreç yaşadık.
Yani ‘üniversiteyi bitirince 25-30 bin lira kazanacağına, meslek öğren’ gibi bir anlayış yerleştirildi.
Yoğun bir şiddet sarmalı, uyuşturucu, kumar ortamının gençler arasında yaygınlaşmasına karşılık çocukların meslek liselerine verilmesi de akla yatkın bir tercih oluyor.
Bir de eğitimdeki eşitsizlik. Yetenekli olan çocuğun okuması yerine parası olanın okuyabildiği, üniversiteyi bitirebildiği, özel okullar vasıtasıyla ve yetenekten öte paran varsa meslek sahibi olabildiğin okuma yoluyla dönem açıldı.
Bu durum çok büyük bir eşitsizlik oluşturdu. 15 yıllık süreçte somutlanan bir gerçeklik oldu. En büyük sıkıntımız bu.
Bunun sonucunda devletin bir uygulaması oldu. Haftada bir gün eğitim, dört gün de iş yerinde eğitim adıyla bir program başlattı. Çocuklar işyerlerine gidip doğrudan işçi gibi çalışıyor. Denetim yok. Çok nadir, o da öğretmenlere bırakılıyor. Ayda bir çocuğa gidip bakılması adına.
Çocuklar asgari ücretin üçte biri kadar ücret alıyor. Bu maaşlar devletten yani bizim vergilerimiz ile karşılanıyor. Orada işveren durumda olan şahıslar hiçbir şekilde bir ücret ödemeden bedava bir işçi kazanmış oluyor.
MESEM adı altında, 14 yaşından itibaren 18 yaşına kadar çocuklar bu şartlarda 4 yıl çalıştırılabiliyor. 18 yaşına girdikten sonra da sigorta yapılıp asgari ücret verilerek çalıştırılmaya devam ediliyor. Yani çocuklar ucuz iş gücü olarak kullanılıyor.
İhtiyaç varsa bir işletme 10 tane çocuk istiyor. MESEM’den 10 tane çocuk geliyor, çalışıyor. İşverenin istediği koşullarda çalışıyor. Ve işverenin cebinden de hiçbir şey çıkmıyor, aynı zamanda bu şirkete sermaye teşviki olarak değerlendiriliyor. İşveren de ben iş öğretiyorum diyor.
Zaten iş yerlerinde genel olarak iş güvenliği önleri çok sıkıntılı. İnşaatlardan, fabrikalardan her zaman bir ölüm haberi alıyoruz.
Bu yetişkin bireyler için de usta işçiler için de sıkıntılı bir yer.
Bir de buraya çocukları koyduğunuzda çocukların yaralanma ve ölümlere maruz olma oranı daha da fazla artıyor. Yani zaten önlem yok, çocuk tamamen tecrübesiz. Nerede ne yapacağını, kendisini nasıl koruyacağını bilmiyor ve gerekli tedbirlerin alınmaması ile de kazalar meydana geliyor.
Meslek eğitimin gerçek anlamda devlet elinde yeniden yapılandırıldığı, teknik öğretmenlerimizin gözetiminde eğitimin verildiği, eğitim hakkının daha ulaşılabilir, herkese daha eşit olduğu, çocukların önünün açıldığı bir sistem, toplum inşa edilebilir."
'İŞ GÜVENLİĞİNDE MALİYET HESABI YAPILIYOR'
Çocuk işçiliğinin yoksulluk ile birlikte artığına dikkat çeken Araştırmacı-Yazar Özgür Hüseyin Akış, şu ifadeleri kullandı:
"Bir kere çocukların çalışma nedenlerini iyi düşünmek gerekiyor. Yoksulluk bugün çocuk işçiliğinin en en önemli nedenlerinden birisi.
Devletin üretimden çekilmesiyle birlikte özelleştirmeler ve piyasanın tahakkümü hayatın her alanına yayıldı. Eğitim, sağlık, barınma başta olmak üzere her şey kar merkezli bir yaklaşıma yenik düştü. Derinleşen yoksullukla birlikte çocuk işçiliğinde ikinci sıraya yazacağımız en önemli sebep ise sermaye sınıfının ucuz iş gücü talebidir. Üretim sürecinde ücret önemli bir başlık.
Çocukların kolay yönetilebilir olması, sendikalaşamaması da yine çocukların işyerlerinde çalıştırılması için cazip bir durum. İSİG Meclisi'nin raporunda bu sene en az 81 çocuk çalışırken yaşamını yitirmiş.
Çocukların ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmamasına yönelik uluslararası çocuk hakları sözleşmelerinin yetersizliği çocuk iş cinayetlerinde görülüyor.
Yine iş güvenliğinin bir maliyet hesabı olarak düşünülerek alınmaması çocuk iş cinayetlerini artırıyor. Herhangi bir esnekliğe yol açmayacak şekilde çocukların çalıştırılması yasaklanmalı."
'NE SORUMLULUK ALAN VAR NE YÜZÜ KIZARAN'
Günümüzde gelinen noktayı ve yaşananlara karşı toplum olarak mücadele etmenin önemini vurgulayan Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komite Üyesi ve Gençlik Örgütleri Sorumlusu Berkay Kemal Önoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Ne yazık ki çocuk işçi ölümleri son yılların en yüksek seviyesine ulaştı ve bu artış tesadüfi değil. Türkiye’de nüfus artış eğilimi düştükçe çeşitli yollarla çocuk işçiliği iş gücü piyasasının parçası haline getirilmek isteniyor. Şu anda kayıtlı çocuk işçi sayısı MESEM öğrencileri ile birlikte 2 milyona yaklaşmış vaziyette. Normal şartlarda çocukların ancak zihinsel ve bedensel gelişimlerini etkilemeyecek hafif işlerde çalışması kanunen mümkün. Zaten 14 yaşın altındaki çocukların çalışması yasak. Fakat öyle olmuyor işte. Söz konusu para olunca Türkiye’de kanun filan takan olmuyor. Çok yüksek sıcaklıklarda, ağır kimyasallarla iç içe ya da büyük yüksekliklerde iş güvenliği tesis edilmeden çalışan çocuklar, uzvunu makineye kaptıranlar, araç altında kalanlar… Ve işin kötü tarafı kuralsızlığın kural haline geldiği bir piyasa düzeninde çocuk ölümleri bile birer istatistik veri olarak görülmenin eşiğinde. Buna izin vermek bu ülkenin geleceğini çöpe atmak anlamına geliyor. Halk çocuklarının hayata 10 adım geriden başladıkları, gözlerini açar açmaz kaderlerinin zaten çizilmiş olduğu, yitip gitmelerinin normalleştiği bir düzende Türkiye’nin yaşayabilmesi artık imkansız hale geldi.
Hem bu ölümlerin birer istatistik olarak görülmesinin önüne geçmek, son yıllarda yaşanan dönüşümü, çocuk işçiliğin geldiği noktayı anlatabilmek hem de utanma duygusunu yitirmiş sorumlulara sorumluluklarını hatırlatmak için biz bir eylem düzenliyoruz. Her gün bir kardeşimizi daha kurban veriyoruz ama ne sorumluluk alan var ne yüzü kızaran var. Yetmezmiş gibi hala zorunlu eğitim süresini sorgulamaya, MESEM övgülerine, sermaye sınıfına nasıl yaranacaklarını hesap etmeye devam ediyorlar. Olmaz. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde Ankara’da Bakanlık önünde ve İstanbul’da Beşiktaş Meydanı’nda sorumlularla yüzleşmek ve suçlarını sergilemek için buluşacağız. Ben bütün sorumlu yurttaşlarımızı da TKP gençlik örgütlerinin Perşembe saat 17.00’de düzenleyeceği bu eylemlere davet ediyorum."
Editör notu: Haberin hazırlandığı saatlerde henüz tedavi altında olan Muhammed Kendirci'nin hayatını kaybettiği öğrenildi. 15 yaşındaki Muhammed Kendirci, Şanlıurfa'da çalıştığı işyerinde çalışanlar tarafından bedenine kompresörü ile hava basılması sonucu organlarından zarar görmüştü. Tedavi altında olan Kendirci, bugün sabah saatlerinde hayatını kaybetti. Kandirici ile birlikte 2025'te hayatını kaybeden çocukların sayısı 82'ye yükseldi.
