Nazım Hikmet “Dünyayı çocuklara verelim, kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi, hiç değilse bir günlüğüne doysunlar...” diyordu dizelerinde. Evet, yoksulluk en çok çocuklarımızı etkiliyor, savaşlar en çok çocuklarımızı vuruyor, çocuklarımız işyerlerinde en kötü koşullarda çalıştırılıp perişan ediliyor...
Ülkemizde milyonlarca çocuk işçi bulunmaktadır. Çocuklarımızın yarısı tarımda diğer yarısı ise sanayi ve hizmetler sektöründe çalışmaktadır.
Devlet kendi yasalarına dahi uymamakta, çalışan çocuklar korunmamakta ve çalışması yasak olan işkollarında çalışmanın yanında 15 yaşın altında da çocuklar çalışmaktadır. Ayrıca çocuk işçi sağlığı ile ilgili bir çalışma yapmamakta ve öyle ki çocuk işçi ölümlerine dair de çelişkili açıklamalarda bulunmaktadır. Devlet ya çocuk işçiliğin durumunu bilmiyor ya da doğruyu söylemiyor. Ya da her ikisi de. İSİG Meclisi olarak son üç buçuk yılda en az 194 çocuğun çalışırken yaşamını yitirdiğini açıklıyoruz.
Çocuk işçilik konusunda devlet politikalarının bir ortağı AB’dir. AB yetkilileri çocuk işçilik konusunda bir yandan devletin attığı adımlarla olumlu bir çizgide olduğunu söyleyerek övmektedir. Bu noktada kendi eliyle kurdurduğu ve mali olarak milyonlarca Euro aktardığı dernekleriyle sosyal bir imaj çalışması çizmektedir. Oysa Türkiye’de çocuk işçiliğin artışında sizin uygulattırdığınız tarımı çökerten ve sanayiyi daha da bağımlılaştıran politikalar bulunmaktadır. Yine örneğin Türkiye ile imzaladığınız Mültecilerin Geri Kabul Anlaşması sonrası göçmen çocuklar hızla tarım ve sanayinin pençesine atılmıştır.
Söz göçmen çocuklardan açılmışken hemen belirtelim. 2013 yılında çalışırken yaşamını yitiren hiçbir göçmen çocuk tespit edememişken, 2014 yılında 5 Suriyeli çocuk, 2015 yılında 12 Suriyeli çocuk, 2016 yılında 2 Suriyeli çocuk olmak üzere 19 Suriyeli çocuk iş cinayetlerinde katledilmiştir. Genel olarak çocuklar içinde iş cinayetlerinin yüzde 9,8’inde Suriyeli çocuklar kurban edilmiştir. Bu durum yukarıda açıkladığımız Türkiye-AB politikalarının doğrudan yansımasıdır.
Çocuk işçilerin en az yarısı tarımda yaşamını yitirmiştir. Bu durumun bir yönünü tarımın çökertilmesi ve aile emeği içinde görmeliyiz. Diğer yönü ise mevsimlik işçiliktir. Çocuklar mevsimlik işçiliğin kadınlar ile birlikte omurgasını oluşturmaktadır ve ‘çocukları çekip alırsanız mevsimlik işçilik kalmaz...’
İnşaat, metal, ticaret, konaklama, gıda ve tekstil işkollarında da hatırı sayılır oranda çocuk işçi çalışmaktadır. Çocuk işçiler kalıcı olarak, yaz sürecinde ya da çırak ve stajyer olarak yani sermayenin ‘meslek lisesi memleket meselesi’ ilkesi kapsamında işyerlerinde çalışmaktadır. 4+4+4 eğitim sistemi ya meslek lisesine gidişi teşvik etmekte ve böylece sermayeye ucuz teknik eleman sağlanmakta ya da çocukları eğitim dışına itmekte ve vasıfsız işgücüne katmaktadır. Özellikle eğitim dışında kalan çocukların yaşamı daha da zorlaşmaktadır. TÜİK’in 2013 yılı açıklamasına göre okula devam etmeyen çocuklar için haftalık fiili çalışma süresi 54,3 saat ile Türkiye ortalamasının üstündedir. Üçte birine işyerinde yemek verilmemektedir. Yüzde 36’sının haftalık izni, yüzde 89’nun yıllık izni yoktur. Ve İSİG Meclisi olarak tespitlerimize göre daha fazla iş cinayetine maruz kalmaktadır...
İş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocukların yüzde 16’sı kız çocuğu/genç kadındır. Bu oran genel olarak iş cinayetlerinde tespit ettiğimiz kadın işçi ölümünün iki katıdır...
Türkiye’de çocuk işçilik ‘ilkel birikim’ döneminin bir özelliği olarak çok küçük yaşlarda başlamaktadır. Çocuk işçi ölümlerine 6 yaşından itibaren rastlamaktayız.
Özellikle Adana’da çocuk işçilik sanayi ve tarımda yaygındır ve bunun sonucu olarak çocuk işçi ölümlerinde ilk sıradadır. Yine İstanbul’da sanayi; Urfa, Antep ve Ankara’da ise tarımda çocuk işçi ölümleri dikkat çekmektedir...