Hedef ‘sıfır kaza’ - İSİG Meclisi

13 Mayıs’ta Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun açıklamaları eşliğinde, ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Hedef Sıfır Deklerasyon’ imza töreni düzenlendi. Sanayisi yoğun on iki şehirde başlatılan kampanyada; Bakanlık bürokratları, patronlar, OSGB’ler vb. boy gösteriyor ve aynı açıklamaları tekrarlıyorlar. Bazılarını aktaralım:

“Yakaladığımız rakamlar, her 5 yıllık dilimlerde başarı gibi gösterse bile dünya standartlarına baktığımızda halen kayıplarımız büyük”… “2002 yılında çalışan sayısı; 5 milyon 200 bin iken, 2015 yılında; 13 milyon 998 bin. 2002 yılında ölümlü iş kazası oranı 100 binde 16,8 iken, 2015 yılında 100 binde 8,8’e düşmüştür”… “Son 14 yıllık dönemde 100 binde ölümlü iş kazası oranında yüzde 40,7 azalma meydana gelmiştir”… “Başarı için anlamlı ve değerli olan, çalışan insanlarımızın iş sağlığı ile ilgili bilinçlenmesi, buna değer vermesi, alınan tedbirlerin bilinçli şekilde uygulanabilmesine yardımcı olması veya bunu bizzat kendisinin talep etmesidir”… “Bu programımızın en can alıcı noktası da bu. Ne kadar denetim yaparsanız yapın, ne kadar sahada cezai müeyyide uygularsanız uygulayın, bunun en önemli unsuru kültürel bir konudur”…

Esasında bu kampanyada tekrarlanan husus şudur. AKP iktidarı zamanında, iş cinayetleri düşmektedir. Bu düşüş devam etmektedir ancak daha da azalması bir kültür sorunudur. Özellikle işçiler, kişisel koruyucu donanımlarını kullanırlarsa bu düşüş daha da devam edecektir…

Çalışma Bakanlığı’nın bu açıklamalarını görünce insanın, ‘vay Türkiye’nin haline’ diyesi geliyor. Çünkü bu kampanya, iktidarın bir halkla ilişkiler çalışmasıdır. Çünkü iktidar, zamanında Soma’da sembolleşen bir iş cinayetleri rejimi kurumsallaşmıştır. Mücadelemizin de katkısı ile işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında, iktidar bir türlü hegemonya sağlayamamaktadır. Çünkü gerçekleri Türkiye işçi sınıfı biliyor. AKP iktidarı döneminde 20 bine yakın işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Soma, Ermenek, Torunlar, Şirvan vb. işçi katliamlarında hiçbir siyasi sorumluluk üstlenilmemiş, patronlar ceza almamış ve bazı davalarda ölen işçiler kusurlu bulunmuştur. İstatistiklerle desteklenen kelime oyunlarına gerek yok.

Bu noktada bir de güncel pratiğe bakalım. 1 Haziran’da TBMM’de zeytinlik alanlarının 2/3’ünü madencilik ve endüstriyel yatırıma açarak milyonlarca zeytin ağacının yok edilmesine yol açacak üretim reformu tasarısı görüşülürken, AKP milletvekilleri Mehmet Erdoğan, Şahin Tin ve Mehmet Uğur Dilipak, bu tasarıya bir ekleme önerdiler ve bu ekleme hiç tartışmasız kabul edildi. Buna göre, ‘iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi istihdamı zorunluluğuna’ yapılan ertelemelere bir yenisi eklendi. Bu seferki erteleme üç yıllık, kuşkusuz 2019 seçimleri düşünülüyor. Yine az tehlikeli gruba giren 50 ve altında işçi çalıştıran işyerlerinde de patronlar, kendileri yada herhangi bir işçilerine eğitim aldırarak, iş güvenliği uzmanı olup(!), iş güvenliği uzmanı istihdam etmeden işçi sağlığını ve güvenliği yükümlülüğünü yerine getirebilecekler. Tam da ‘hedef sıfır kaza’ kampanyası döneminde atılan adıma bakın. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Egemen ideolojiyi sorgulamadan, yani sermaye düzenini, hangi kültürel unsuru değiştirirseniz değiştirin iş cinayetlerini önleyemezsiniz. Ki verilen örneklerde de gözüküyor ki; kastedilen baretini tak, kemerini tak vs. Neden işyerlerindeki sınırsız olan patron kurallarını sorgulayamıyoruz. Uzun ve yoğun çalışma saatleri, taşeron çalışma, kıdemin fona devredilmesi, işçinin söz ve karar hakkının olmaması, ulaşım ve beslenme sorunları vb.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MÜSİAD Genel Kurulu’nda OHAL’in patronların önünü açtığını ve grevlerin ertelenmesinin milli güvenlik sorunu olduğunu açıkladı. Devletin en tepesinin bu sözleri kullandığı bir ortamda hangi işçi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri talep edebilir ki? Nitekim Çapa’da İSİG temsilcisi görevini yaptığı için işten atılmadı mı? Özetle, iş cinayetlerini önlemek için örgütlenme özgürlüğü ve taşeronun yasaklanması önkoşuldur…