65+ yaşa uygulanan pandemi yasakları son bulmalıdır / Adnan Alin

65+ yaşlılara ve emekli emekçilere, Coronavirüs salgını koşullarında insan hakları ve bilimsel temellerde korunma sağlandığı söylenemez.

Toplu ulaşım araçlarına alınmayan, örneğin otobüsten “sen 65 yaş üstüsün in aşağıya!” ile utandırılan, korkunç bir çaresizlik ve yalnızlıkla baş başa bırakılan insanları görüyorsunuz değil mi? Ben çok gördüm, görmeye devam ediyorum.

Onlar örgütsüz olduklarından sorunlarını, yalnızlıklarını ve çaresizliklerini anlatamıyor. Sorun yaşadıklarında çözüm için kime gidileceğini, nereden yardım alınacağını bilemiyorlar. Dışlayan ayrımcılığı ve bunun yarattığı ezikliği göstere göstere sessizce yürüyüp gidiyorlar.

Coronavirüs sürecinde 65+ yaş grubuna yönelik, insan hak ve özgürlüklerine aykırı ve akıl-bilim dışı yasaklar, onları Covid19 hastalığına karşı koruyamadığı gibi bir dizi sağlık ve sosyal sorunlara da yol açmıştır.

65+ lara yönelik pandemi yasakları, son günlerde başta emekli örgütleri olmak üzere birçok emek ve meslek örgütünün, aydın ve sanatçının da ilgi gösterdiği alan oldu.

Şair Ataol Behramoğlu yasakların kalkması için mahkemeye dava açtı ve en son dün de Kadıköy’de düzenlenen basın açıklaması eylemine video konferansla katılmış, yasakları eleştirmiş ve kalkmasını istemişti.

Toplumu kapsayan “Tam kapanma” yöntemi değil de “sürü bağışıklığı” anlayışıyla yürütülen uygulamalar, sonuçta yaşlılarımızı Corona ortamında bunalımlara itmiş, hastalanmaları ve ölümleri engelleyememiştir. Üstelik örneğin toplu ulaşım araçlarını kullanma yasağı gibi utanç verici bir uygulama devam ediliyor. Onları psikolojik travmalara iten bu aşağılayıcı olgu toplumsal yaşamımızdadır. Pandemide yaşlılar diğer hastalıklarının tedavisinden geri kaldı, bu dahi ciddi bir problem alanıdır.

Çaresizlik, aşağılanma, yoksunluk, yalnız bırakılma gibi insanlık dışı durumları 65+ insanlarımız hak etmiyor. Bunu dayatanların utanacak yüzleri ve sızlayacak vicdanlarının olup olmadığını düşünmek dahi boşuna... Sermayenin ve emrindekilerin, insanlık ve tarih karşısında utanma duygusu ve vicdanı olmadığını biliyoruz.

Emek ve meslek örgütlerinin ve politik kurumların ise bu konuda yeterince tepki veremediğini de işaret edelim.

Dün İstanbul Kadıköy’de “İstanbul Emekli Sendikaları Eylem Birliği Koordinasyonu” gerçekleştirdiği eylemle, 65+ yaştaki insanlarımızın sorunlarına dikkat çekti, tespitlerde ve taleplerde bulundu. Eylem kamuoyunda yankı bularak, emekli ve 65+ yaş grubunun tartışılmasını sağlamış ve sorunlara dikkat çekmiştir.

Bu duyarlılık daha çok artırılabilirse kötü uygulamalardan vazgeçilebilir.

Sorunun bir önemli yanı da emek güçlerinin emekliler sahasındaki örgütlenme ve mücadele yeteneklerinin zayıf olmasıdır. Mevcut emekli sendikalarının çizdiği tablo iç açıcı değildir. İstanbul Emekli Sendikaları Eylem Birliği Koordinasyonu, özünde taşıdığı güç birliği yaklaşımıyla; emekli örgütlerinde bulunan (dernekler, platformlar ve sendikalar) güç ve eylem birliği enerjisini toplayabilir ve çok işlevli olabilir. Emek ve emekli örgütleri açısından, sarı renklerden ve bürokratik sevdadan vazgeçmek zamanıdır. Mücadelenin yükseltilmesi, birlikle daha güçlü olmaz mı? Emekli sendikaları ve diğer işçi-memur sendikaları, birlik ve platformları bu adıma sahip çıkmalıdır.

İstanbul Emekli Sendikaları Eylem Birliği Koordinasyonu yayınladığı basın açıklamasıyla birçok sorunu ve çözümü dile getiriyor. Sahiplenmek ve birlikteliği güçlendirerek artırma görev ve sorumluluğu önümüzdedir. İSİG Meclisi sayfasında yayınlanarak paylaşılmasında yarar gördüğüm basın açıklaması metni şöyledir:

Basına ve Kamuoyuna,

65 yaş üstü insanlar Korona salgınında Dünya da ve ülkemizde en çok zarar gören kesim oldu. İnsanlık birikimi ve kapitalizm onlara koruyucu bir kalkan yaratamadı. Onlar Covid19 salgını tehlikelerine karşı korunmuyor, hastalanıyor ve yaşamlarını yitiriyor.

Ülkemizde yaşlılarımıza daha farklı davranıldı diyemiyoruz. Bizde salgının sorumlusu yaşlılar gibi toplumsal algı yaratıldı. İnsanlık dışı davranışlarla aşağılandılar, yaşamları kısıtlanarak toplumsal ilişkilerde izolasyon uygulandı. Anayasada ve değişik yasalarda yer alan yurttaşlık hakları, beslenme ve salgından korunma gibi yasal ve meşru hakları hiçe sayıldı. Güçlü örgütsel yapıları olmadığı için de hak ve hukukları savunulamadı, korunamadı.

Bir yıldan beri engellenmeyen salgın ve yoksunluklar, ölümler; insanlığın çaresizliği ve utancı olarak halen devam ediyor.

Ülkemizde yaklaşık yedi buçuk milyon kişi 65 yaşın üstündedir. İstanbul’da bir milyonu aşan yaşlı nüfusumuz var. Salgının ilk vurduğu yoksulluk içindeki işte bu korunamayan yaşlılarımız oldu. Hacca giden yaşlı topluluklarından kaç insanın öldüğünü dahi bilmiyoruz. Yaşlıların toplumdan izolasyonu, uygulanan yasaklar ve dayatılan yoksunluklara yol açan politikalar ve sonuçlar gösteriyor ki, COVİD19 hastalığı hem yoksul ve emekçi hem de emekli-yaşlı hastalığı yapılmıştır.

65 yaş üstü insanların korunması konusunda sergilenen başarısızlık inatla sürdürülüyor. Salgın başladığından beri “COVİD19 yaşlı hastalığıdır” algısı özellikle körüklendi. Hastalığı yaşa bağlı değerlendirme, bilimsel olmayan ve bedeli ne olursa olsun “sürü bağışıklığı” tercihini yapan, insanı korumayı maliyet hesabı içinde gören kapitalist zihniyet etkili olmaktadır. Salgın sürecinde, ne pahasına olursa olsun üretim devam ettirilecek, meta ve sermaye dolaşımı temel alınacaktı. Dolayısıyla işçi sınıfının sokakta ve iş yerlerinde olması, yaşlıların da evde oturması istendi. Daha sonraları tutarsızlık fark edilince, 65 yaş üstü esnaf ve çalışanlara izin belgeleri verildi. Yeter ki üretsinler mantığı yani… İnsanın, sağlık ve yaşam hakkının, kapitalizmde çok da önemli olmadığını bir kez daha gördük. Ancak satılabiliyor ise insan sağlığı ve sağlık hizmetleri değerlidir.

TTB ve pek çok sağlık meslek örgütlerinin, emek örgütlerinin ve bilim insanlarımızın iki haftalık toplumsal izolasyon temelinde “tam kapanma gereklidir” çığlıkları inatla duyulmadı. Devlet, iktidar ve sermaye cephesi, inatla insanı koruma odaklı toplumsal önlemler almaktan kaçınmayı sürdürüyor. Onlar için tek önemli olan üretim, pazarlama, para kazanmaktır. Salgını önlemeyen, ölümleri durduramayan sözde tedbirler alınıyor. Kaçıncı dalganın yaşandığını, kaç kişinin hastalığa yakalandığı ve hangi hasarlarla yaşamaya devam ettiği, dahası ölülerimizin gerçek sayısını bilemiyoruz.

Değerli basın emekçileri ve emek kamuoyu,

65 yaş üstü insanlarımıza, toplumsal koruma olmaksızın travmalar yaratan izolasyona yönelmek, insanlık ve bilim dışı bir uygulamadır. 65 yaş üstü insanlara ev hapsini dayatmak, artık zulüm halindedir. Yasaklar ve yoksunlukları dayatma, insan yapısında özellikle 65 yaş üstünde psikolojik yıpranmalar- tükenmişlikler ve tahribatlar getirmiştir. Pek çok yurttaşımız hareketsiz kalma nedeniyle hem beden ve ruh sağlığı sorunları yaşamaya başlamış, hem de gündelik işlerini yapabilmekten ve yakınları/arkadaşları ile zaman geçirebilmekten alıkonmuştur. İzolasyonun kas-iskelet sistemi ve dolaşım sistemi rahatsızlıklarını artırdığı, tedavilerin ertelenmesiyle kronik hastalıkların körüklendiği açıklanmaktadır.

65 yaş üzeri yurttaşlarımıza yönelik özel kısıtlamalar kaldırılmalıdır.

Sağlık meslek örgütü TTB nin bir tespitini ve önerisini burada paylaşmak istiyoruz. "COVID-19'a karşı alınan tedbirlerin, yaşlıların katılımıyla hazırlanması, yaşlıların kendilerine özgü ihtiyaçlarını kapsaması, mümkün olan en yüksek fiziki ve zihinsel sağlık ölçütlerine ulaşma hakkını güvenceye alması, hayat kurtaracak tedavilere ulaşımlarını sağlaması ve başkalarıyla eşit temelde toplumsal ve ekonomik refahlarını koruması gerektiği” yaklaşımına dikkat çekiyor TTB…

Biz Emekli Sendikaları Eylem Birliği Koordinasyonu olarak bu tespitlere katılıyor, öneriyi sahipleniyoruz.

Şimdi 65 yaş üstündeki insanlar haklı olarak soruyor: “Bizlere yasak koyarak salgın önlendi mi?” Hayır! Çünkü izlenen salgınla mücadele politikalarında hatalarda ısrar ediliyor. İnsanlar salgın ortamında kitlesel ve yakın temaslar içerisinde çalışmak zorunda bırakıldı. Devlet, sosyal devlet olma sorumluluğunu yerine getirmelidir. İşçi sınıfını, küçük esnafları, yaşlılarımızı temel geçim geliriyle destekleyerek, tam kapanma tedbirine başvurmalıdır. Devlet ve sosyal güvenlik kurumları, bütçelerin önemli kısmını halk sağlığı hizmetine vermelidir. Sermayeye teşvike değil!

Kısıtlama uygulamalarını, tüm toplumsal yaşama yaygınlaştırmaktan başka çare yoktur.

65 yaş üstüne toplu taşıma yasağı: Ya taksi ya yürüyüş ya da ceza!

İstanbul’da dolmuş, otobüs, Metro, Metrobüs ve Marmaray gibi toplu taşıma araçları dolup taşarken, iktidarın “önlemlere dikkat edelim” çağrısı çok traji-komik bir durumdur. Bu aklımızla alay etmektir. İşleri nedeniyle otobüse binmeye çalışan yaşlılar aşağılanıyor, onların ikinci sınıf insan muamelesiyle karşılaştığını görüyor ve artık buna dayanamıyoruz.

65 yaşı üstü bir yurttaşımız diyor ki: " hastaneye gitmem lazım ancak çevremde bir hastane yok. Toplu taşıma kullanmak zorundayım ancak bize ulaşım yasağı getirdiler. İhtiyaçlarımı gidermek için ya taksi tutacağım ya en az 1 km yol yürüyeceğim ya da yasağı deleceğim. Yasağı deldiğim zaman ceza kesilecek korkusu yaşayacağım. Bizlere pandemi gerekçe gösterilerek dayatılan yaşam biçimi insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır."

İstanbul'da yaşayan ve sayıları bir milyonu aşan 65 yaş üstü insanlara, insan hakları kapsamında saygılı ve adaletli davranılmalıdır!

Korona ve yoksulluk birlikte vuruyor!

13 milyonu aşan emeklilerin gelirlerinde sürekli düşüklük sağlanması yönteminin bilinçli tercih edildiğini biliyoruz. 65 yaş üstü yüzbinlerce insan açlık sınırı altındaki gelirleriyle yoksulluk ve sefalet içindedir. Artan hayat pahalılığı bunaltmıştır ve dayanılır olmaktan çıkmıştır. Temel tüketim mallarına yapılan sürekli zamlar karşısında satın alma gücü sürekli değer kaybetmektedir. Bir insan hakkı olan beslenme hakkından yeterince yararlanamıyoruz. Pandemi ortamında açlık ve yoksulluk, günlük yaşamımızın ayrılmaz parçası olmuştur. Isınma, elektrik, su, doğal gaz gibi temel ihtiyaçların faturaları ödenemez, gıda ve beslenme ihtiyaçlarımız karşılanamaz boyuttadır.

Pandemide artık ödenemez hale gelen emeklilerin temel gider faturalarını SGK üstlensin!

13 milyon emekli ve yaşlı maaşlarından vergi alınmasın!

Sermaye güçleri mevcut siyasal iktidar desteği ile servetlerine servetler kattı. Milyoner sayısı bizim ve tüm emekçilerin sırtına basarak çoğaltıldı. Zenginlerden servet vergisi alınarak bütçe ihtiyaçları bu gelirle karşılanmalıdır.

Buradan emeklilerin yaşlıların gelirlerine zam yapılması ve bazı sosyal hakların iyileştirilmesiyle birlikte, kalıcı bir çözüm yöntemi talebimizi dile getiriyoruz. Devlet, SGK ve sermaye temsilcileriyle emekli sendikaları temsilcileri toplu sözleşme masasına oturarak sorunlara kapsamlı çözümler getirilmelidir. Biz muhataplarımızla toplu sözleşme masasında olmak istiyoruz.

Korona insanlığın bitişi değildir, salgına karşı korunma ve onun zararlarını asgariye çekmek mümkündür. 65 yaş üstü insanlarımızın korona salgınında korunması, adil ilişkiler içinde ve eşit haklarla saygınlık içinde yaşaması sağlanmalıdır.

Bu insanlarımızın doğaya ve topluma emekleri geçmiştir. İnsan onuruna yakışır bir yaşamı en çok da onlar hak ediyor!

19 Şubat 2021 /İstanbul Emekli Sendikaları Eylem Birliği Koordinasyonu”

(20.02.2021 Aktaran / Adnan Alin - sendikacı)