Her gün yanlarından geçiyoruz. Bazen molada, bazen vardiyada denk geliyoruz. Kimi zaman iş arkadaşımız, kimi zaman ihtiyaç duyduğumuz bir üründe teri olan emekçiler… Her yerdeler ama aynı zamanda hiç yoklar. Çünkü hiçbir veri, hiçbir istatistik ya da resmi rapor onları görünür kılmıyor.
Mülteci çocuk işçiler...
Zaten çocuk işçilik başlı başına bir sorunken, yaşam koşulları, iş cinayetleri ve patronların çıkarına işletilen MESEM projeleriyle birlikte, çocuk işçiliği giderek meşrulaştırılıyor. Buna bir de bölgede devam eden savaşlar ve çatışmalar eklenince sayısı her geçen gün artan bir gerçeklik haline geliyor.
Türkiye’de çocuk işçiliğe dair veriler kaynaklara göre değişiyor. Kimse kesin rakamlardan söz edemiyor ama herkesin hemfikir olduğu bir izlenim var: Gerçek tablo, açıklananın çok ötesinde.
TÜİK’in 2024 verilerine göre 15-17 yaş arası yaklaşık 970 bin çocuk işçi bulunuyor. Diğer yaş grupları da dahil edildiğinde bu sayı en az 1 milyon olarak tahmin ediliyor. 2019’da bu sayı yaklaşık 720 bindi; artış çok net gözlemleniyor.
Ancak gayriresmi tahminler çok daha yüksek: Çocuk hakları örgütleri, kayıtdışı sektörler, mevsimlik işler ve çıraklık dahil ettiğinde çocuk işçiliğin 2 milyonu aştığını, yaz aylarında bu sayının 4 milyona ulaştığını belirtiyor. Yani Türkiye’deki her beş çocuktan biri çalışıyor.
Geçtiğimiz ay yayımlanan Sınıfın Görünmeyenleri: Mülteci Çocuk İşçiler kitabının yazarı Özgür Hüseyin Akış, işte bu görünmeyen sınıfa odaklanıyor. Türkiye işçi sınıfının en sessiz üyeleri olan çocuk işçiler ve özellikle mülteci çocuk işçiler üzerine konuşuyoruz.
'Sorunun adı konmayınca çözüme de ihtiyaç duyulmuyor'
Akış, mülteci çocuk işçiliğin hem sayısal verilerde hem de düzen siyasetinde görmezden gelindiğini vurguluyor:
“TÜİK verileriyle başlayalım. Yayınlanan verilerle sahadaki analizler ve raporlar arasında ciddi farklar var. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı 1,5 milyon Suriyeli çocuk olduğunu söylüyor ama sadece 700 bini aktif olarak eğitimde. Yani geriye kalan neredeyse 800 bin çocuk nerede? Büyük kısmı çalışıyor.”
Veriler, çocuk işçiliği zaten tam yansıtamazken, mülteci çocukları neredeyse hiç kapsamıyor. Akış bu durumu şöyle anlatıyor:
“2019’da TÜİK 720 bin çocuk işçi olduğunu açıkladı. Ama bu veride mülteci çocuklar yok, sokakta çalışanlar yok, yaz aylarında geçici olarak çalışanlar da dahil değil. Açıklanan rakamlar devletin kendi kurumlarının açıkladığı göç, eğitim ve istihdam verileriyle çelişiyor. DİSK, çocuk işçi sayısının 2 milyona yakın olduğunu söylüyor. Arada uçurum var.”
'Çocuk demeye dili varmıyor insanın'
Hem yaşadıkları travmalar hem de iş koşulları nedeniyle yetişkin insanların alışkanlıkları ve hareketleri ile yaşıyor her biri. Üzerlerine bir numara büyük gelen iş elbiselerinin içinde küçük gövdeleriyle koca hayatlar yaşıyor işçi çocuklar.
Akış, kitabı için yürüttüğü saha çalışmaları sırasında görüştüğü çocukların yaşadıklarına dikkat çekiyor:
“Gerçekten, çocuk demeye diliniz varmıyor. Yaşadıkları travmalar, maruz kaldıkları şiddet, iş koşulları… Her biri bir yetişkin gibi davranıyor. Savaş, yoksulluk, istismar, ağır sömürü koşulları… Tüm bunlar gözlerindeki ışıltıyı soldurmuş.”
'Erken büyüyüp çocuk yaşta ölüyorlar'
Erken yaşta çalışmaya başlayan çocukların önemli bir bölümü iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Ancak bu ölümler çoğunlukla kayıt dışı bırakılıyor:
“Bu çocukların çoğu SGK sisteminde görünmüyor, nüfusa bile kaydedilmiyor. İş yerinde ölen çocuklar çoğu zaman ‘yüksekten düşmüş’ gibi gösterilip hastaneye götürülüyor.”
Çocuk hakları örgütleri, sendikalar toplam fiili çocuk işçi sayısının 4 milyona kadar ulaştığını belirtiyor. Son 11 yılda en az 695 çocuk işçi yaşamını yitirdi. Her yıl ortalama 60’ın üzerinde çocuk işçi ölüyor. Ölümlerin büyük bölümü tarım, inşaat ve sanayi sektörlerinde.
“18 yaşına gelebilen çocuk işçiler kendini şanslı sayıyor. Birçoğu bu iş cinayetlerinde ölüyor. Üstelik MESEM uygulamalarıyla çocuk işçilik adeta kurumsallaştırıldı. MESEM yaygınlaştıkça çocuk işçi ölümlerinin arttığını da görüyoruz.”
'Kapitalizmin çözüm bulma niyeti yok'
Durum yalnızca Türkiye’ye özgü değil. BM verilerine göre dünyada 160 milyon çocuk işçi bulunuyor. Akış, çocuk işçiliğin kapitalizmin yapısal bir sonucu olduğunu söylüyor:
“İnsanların aklına hep sanayi devrimi fotoğrafları geliyor ama bugün durum çok farklı değil. 2025 yılındayız, belki atölyeler daha parıltılı, kıyafetler daha temiz. Ama sömürü aynı. Vitrin değişti, içerik aynı kaldı. Bu sadece çalışma saatlerine bakarak dahi anlayabiliriz. Kapitalizmde soruna dair bir iyileşme ihtimali yok”
Akış, ABD’de 19. yüzyılda kimsesiz çocukların trenlerle taşınarak “sahiplendirilmesini” hatırlatıyor:
“Yetim trenleri deniyordu. İncil ve temiz kıyafet verilen bu çocuklar, çoğunlukla malikanelerde ve çiftliklerde işçi olarak çalıştırılıyordu.”
'Sosyalizmin çocuk işçiliğe cevabı vardı'
Bu uygulama 1920’lere kadar sürdü. Akış, bu düzenin sonunu sosyalizmin getirdiğini söylüyor:
“1917 Ekim Devrimi her şeyde olduğu gibi çocuk haklarında da devrim yarattı. 1918’de Moskova’da Çocuk Hakları Bildirgesi yayımlandı. Çocuğu birey olarak tanıdı. Şiddet gören çocuğa başka aileyi seçme hakkı verdi. Çocuk işçiliği staj adı altında bile yasakladı.
Hal böyle olunca, bu haklar sayesinde ABD’deki yetim trenleri sona erdi. Yani bir yanda çocukların özgür olduğu bir dünya diğer tarafta trenlerde alınıp satılan çocukların dünyası patronların itibarını çiziyordu. Ama bugün sosyalizmin geriye düşmesiyle birlikte çocuk hakları, AB fonlarıyla beslenen sivil toplumculuğa terk edildi.”
'Gettolarda yoksulluk, çocuklarda sömürü sürüyor'
Akış, çözüm olarak görülen STK modellerinin gerçekte çözüm üretmediğini savunuyor:
“Milyarlarca dolarlık AB fonları STK’ların iştahını kabartıyor. Ama çocuklar hâlâ mendil satıyor, suçla tanışıyor. Ankara’dan örnek vereyim: Altındağ, Önder, Örnek mahalleleri… Mamak, Sincan, Keçiören… Bu bölgelerde çocuklar ya iş yerlerinde ya da sokakta uyuşturucuyla tanışıyor.
Görüşme yaptığım çocuklardan biri kırmızı ışıklarda mendil satıyordu. Para kalırsa okula gidiyor. Bu düzende çocuklar okumak ile çalışmak arasında seçim yapmak zorunda kalıyor. Ve o seçimde okul en sona kalıyor.”
'Bu düzen çözüm üretmez, üretmek istemez'
Söyleşinin sonunda Akış’a çözüm mümkün mü diye soruyoruz. Cevabı net:
“Bu sorun eksiklikten ya da sistemin arızasından kaynaklanmıyor. Bu, kapitalizmin ta kendisi. Çocuklar çünkü ucuz, çünkü sigortasız, çünkü denetimsiz. Bu düzen bu sorunu çözemez demiyorum; çözmek istemez. Bu sistem, iş cinayetlerinde ölen çocukların üzerinden yükseliyor. Mülteci çocuk işçiler ise bu yapının vitrine bile çıkamayanları.”