Şanlıurfa’dan İstanbul’a uzanan çocuk işçi hikayesi: Hasip’in hayali savcılık, gerçeği kağıt toplamak

Okulların tatil olmasının ardından, İstanbul Kadıköy sokakları gençlerin gezip dolaşmak için tercih ettiği ilk yerlerden biri oldu. Kadıköy; İstanbul’un görece daha zengin kesimlerinin yaşadığı, gençlerin arkadaşlarıyla buluşmak için seçtiği bir ilçe. Tatile yazlık bir yere gitmeyenlerin tercihi ise yine Kadıköy oluyor.

Aynı zamanda, yıllar önce Türkiye’nin en büyük kentsel dönüşüm projelerinden biri olan Fikirtepe’yi de içinde barındırıyor. Bugün, eski Fikirtepe’nin yerinde devasa rezidanslar yükselse de dönüşümün ulaşamadığı bölgeler hâlâ var. Fikirtepe’nin kentsel dönüşemeyen yerlerinde ise yıkık dökük evden ziyade depo olan geri dönüşüm işçilerinin kaldığı binalar bulunuyor.

16 yaşındaki Hasip de bu depolardan birinde kalıyor. Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinden yaklaşık 1 ay önce çalışmak için İstanbul’a gelen Hasip, yıllar önce babasının da yaptığı gibi kâğıt toplayarak ailesinin borçlarını ödemeye katkıda bulunuyor. 1 hafta önce kapanan okullar onun için 1 ay önce kapanmış, Yaz tatili ise hiç başlamamış. 1 ay önce çalışmak için bir otobüse atlayıp tek başına gelmiş İstanbul’a.

İlk kez ayak bastığı bu şehirde hiçbir tanıdığı olmamasına rağmen tek başına yola çıkan Hasip, babasının yıllar önce çalıştığı deponun sahibinin yanında işe başlamış. Hasip ile çöpten topladığı kağıtları doldurduğu çekçeği taşırken yokuşta tanıştık. Aslında ilk Hasip’i değil arabasını gördüm. Arkadan bakıldığında kendi kendine giden bir araba gibi görünse de arabayı çeken; zayıf yapısıyla ilk bakışta 16 yaşında olduğuna inanamayacağınız Hasip’ti. Güneşin tam tepeye çıktığı, en sıcak saatlerde, ağzına kadar dolu arabasını çekerken başladık sohbete.

Arabasını 4 saatte doldurmuş; şimdi de topladıklarını boşaltmak üzere depoya gidiyormuş. “Kaç kilo var?” diye sorduğumda, “120 kilo vardır” cevabını verdi. İnanmayınca da, “Buyur abi, dene bakalım çekebilecek misin?” dedi. Arabayı yerinden bile kıpırdatamayınca, 40- 45 kiloluk bir çocuğun bunu nasıl başardığına tekrar hayret ettim.

“Alıştım, çocukluğumdan beri çalışıyorum”
Tüm bu yükün 250-300 lira edeceğini söylüyor. Kilosu 2 lira 40 kuruş. Sabah saat 6’da işe başlayıp gece 1-2 gibi işi bırakıyormuş. Günde 20 saat çalışan Hasip, çalışma saatlerini hiç yadırgamıyor. “Ne yapalım abi, hayat bu. Çalışmazsak aç kalırız” diyor. Hala çocuk olan Hasip, “Ben alıştım, çocukluğumdan beri çalışıyorum” diye artık çocuk olmadığını vurguluyor. Memlekette eskiden tarım işçisi olarak çalışıyormuş. Okul zamanı da hafta sonları dönercide çalışıyormuş.

“Burası çok daha zor, sıcakta bu arabayı çekmek beni bitiriyor” diye de tarım işçiliğinin daha kolay olduğunu belirtiyor.

“Savcı olmak isterim abi”
Hasip’in bir de hayali var. Aslında ilk olarak “Okumak istiyorum” diyor. Sadece okumak, okuluna devam etmek istediğini söylüyor. Biraz daha sohbet ettikten sonra ise “Savcı olmak isterim abi” diye ekliyor. Okuluna meslekleri tanıtmak için geldiklerinde en çok savcılıktan etkilenmiş. Okuldan bahsederken gözlerinin için gülen Hasip, “Derslerim iyi abi. Teşekkür ve Onur belgesi aldım bu sene.
Biraz matematiğim kötü ama onu da düzelteceğim” diyor.

Kitap okumayı, ders çalışmayı sevdiğini; hatta çok yorgun olmadığı akşamlarda depoda kitap okuduğunu anlatıyor. Kâğıt toplarken bir sahaf, ona bazı eski kitaplar vermiş. Verirken de “Satmayacaksın” diye uyarmış.

“Okuduktan sonra satarım”
“Satmayacağım. Yani bazılarını satmayacağım. Bazılarını okuyacağım bazılarını satacağım. Ama daha karar vermedim belki hepsini okuduktan sonra satarım” deyip gülümsüyor.

Hasip, sohbet ederken de çalışmaya devam ediyor. Bir yandan topladığı kağıtları eziyor, boyundan büyük arabasına yerleştiriyor. Ardından dönüp şöyle diyor: “Sen sanıyor musun bu araba doldu işim bitti. Ben bunun üstüne çıkıp eziyorum sıkıştırıyorum. O yüzden bu kadar ağır oluyor”

Bir hamlede çıktığı arabada başlıyor kağıtları ezmeye.

“Burada bizi sevmiyorlar”
İstanbul’u öğrendiğini artık sokaklarını bildiğini söylerken şehri sevmediğini açıkça söylüyor. Sebebini ise şöyle anlatıyor: “Abi burada bizi sevmiyorlar. Mesela geçen gün yolda arabayı çekiyorum. Kocaman yol. Lüks arabanın bir tanesi arkamdan kornaya basıyor. Zaten arabayı zor çekiyorum. Yanda kocaman yol var oradan geçmiyor. Sonra sinirlenip, küfrederek yanımdan geçiyor. Bir diyemem. Desem herkes beni suçlu bulur. Biz insan değiliz buradakilerin gözünde. Bizden tiksindiklerini bakışlarında hissediyorum.”

Şehri sevmese de en azından çalıştığı deponun ve sahibinin iyi olduğunu belirtiyor Hasip: “Başka depolarda 10 kişi kalıyorlar. Biz 2 kişiyiz. Deponun sahibi de iyi biri, kızmıyor bize” diyor.

Artık topladıklarını depoya götürmek için yola çıkması gerekiyor. Kendi deyimiyle, işin en zor kısmı olan, topladıklarını tek tek ayırma işlemine geçecek. İstanbul için iş çıkış saati olarak kabul edilen bir vakitte olsak da onun mesaisi henüz bitmemiş. Daha iki seferi var. Boyunun yetişmediği arabasını asılarak yere indiriyor. Ardından bir hışımla çekip sohbetimize veda ediyor.

Ali Dinç / 9.Köy